Teravih namazı kılmak isteyen Furkan gönüllülerinin açtığı mahkemeye takipsizlik kararı verilmesi üzerine açıklama yapan Alparslan Kuytul Hocaefendi karara tepki gösterdi.
Furkan TV’de canlı yayınlanan “Gündeme İslami Bakış” programında konuyla ilgili raporları ve görselleri de paylaşan Alparslan Kuytul Hocaefendi “Bu ülkede Savcı, Vali bir tek polisi mi korur ?
Biz bu ülkenin nesiyiz?” dedi.
Röportajdan konuyla ilgili kısım şu şekilde;
21 Mayıs’ta Furkan Gönüllülerinden birkaç kişi, Ramazan ayında Ramazan kültürünü yaşatma adına covid tedbirlerine dikkat ederek teravih namazı kılmak istemişti. Adana emniyeti orada bulunanlara hem çok sert müdahalede bulunmuş hem de para cezası kesmişti. Darp edilen Furkan Gönüllüleri şikâyette bulunmuşlar ancak “KYOK” kararı verildiği öğrenildi. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Sunucu: Hocam, Furkan Gönüllerinin gündeminde olan geçtiğimiz hafta itibariyle gerçekleşen bir mahkeme ile alakalı karar var. 21 Mayıs’ta Furkan Gönüllüleri bir Ramazan kültürünün ihya edilmesi için sosyal mesafeye ve kovid tedbirlerine de dikkat ederek teravih namazı kılmak istemişti. Adana Emniyeti orada bulunanlara ve daha sonra durumu öğrenmek için gelenlere çok sert müdahalede bulundu. Görüntüleri de yayınlamak istiyorum ve bununla ilgili darp raporu alan Furkan Gönüllüleri dava açtılar. Yapılan sert müdahaleye ilişkin ve savcılık kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdi. Öncelikle o kararı yayınlayalım.
Karar:
Savcılığın kararında; gerçekleşen dirence karşı orantılı ve ölçülü bir şekilde güç kullanıldığı, zor kullanma yetkilerini emniyetin aşmadığı konusunda bir delil olmadığı ve üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmadığı bu nedenle de taraflara yüklenen suçların işlendiğini gösterir. Dava açmaya yeterli kanıt ve emare bulunamadığı anlaşılmakla ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi, diyor. Şimdi o görüntüleri yayınlayalım ve darp var mı, yok mu bakalım. Mahkemenin, savcının bulamadığı görüntüleri yayınlayalım.
Adana’da Neler Yaşandı? | 21 Mayıs 2020
Evet hocam, görüntülerde ekrana gelen Furkan Gönüllüleri adli tıp raporunu aldılar.
Burada geçen bazı tıbbi terimler işte lezyonların bulunduğu ölçüleri de yazarak vücutlarındaki morarmaların, kan akan yerlerin bulunduğuna dair ellerinde adli tıp raporları olmasına rağmen Furkan Gönüllülerin yaptığı başvuru reddedildi. Her basın açıklamasında Furkan Gönüllerine mahkeme açanlar böyle bir kararı verdiler hocam. Siz bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devlet Kendi Polisini Koruyor! Peki Biz Bu Ülkenin Nesiyiz?
Alparslan Kuytul: Polis devletiyiz. Açıkça görülüyor ki devlet kendi polisini koruyor. Savcı devleti temsil ediyor ve polis de devletin polisi, savcı-polis iki kere iki dört, başka bir izahı yok, görüntüler meydanda. Bu görüntüler savcıya verilmedi mi, verildi.
Sunucu: Emniyette çok daha fazlası vardır hocam.
Alparslan Kuytul: Çok daha fazlası var, bunu çok iyi biliyorlar. Ondan sonra bu kişiler adli tıptan rapor aldı mı, aldı. Şahitler var, görüntüler var, adli tıp raporu var. Daha ne olacak Savcı Bey? Daha ne istiyorsun? Suçun unsurlarının oluştuğunu anlaman için daha ne lazım? Şahit var, görüntü var adli tıp raporu var. Daha ne istiyorsun? Söyle de ona göre bir şey bulalım. Bu nasıl bir kafa; şahidi kabul etmiyorsun, görüntüye bakmıyorsun. Eğer şu yapılanı birileri birilerine yapmış olsaydı polis değil de başkaları başkalarına, siviller sivillere yapmış olsaydı, savcı derhal mahkeme açardı. Polis yapınca ise polisi koruyor ve mahkeme açmıyor.
Bunu gören polis daha güzel davranış gösterir mi? Bunu gören polis, valinin kendisini koruduğunu, soruşturmaya izin vermediğini, soruşturmaya vali izin verirse savcının nasılsa engel olacağını, onun da kovuşturmaya izin vermeyeceğini, vali soruşturmaya izin vermiyor ama iki yerden kendilerini garantiye almışlar. Ya vali “soruşturmaya izin vermiyorum” diyor, olay kapanıyor,“istediği kadar zulmetsin, polis arkamızda” diyor. Vali soruşturmaya bile izin vermiyor, vali insan evladıysa, soruşturmaya izin verirse, polis değil kim olursa olsun “ben bütün şehrin valisiyim, polisin de valisiyim, vatandaşlarında valisiyim” derse, “kim zulüm yaparsa yapsın ben karşısındayım, cezasını çeksin” derse, soruşturmaya müsaade ederse, olur ya böyle bir valiye denk gelebilirler. Bu sefer de savcıyla işi bitiriyorlar. Savcıya diyorlar ki: “Sen hiçbir şey görmemişsin gibi kabul edeceksin, bunları yeterli görmeyeceksin ve yeterli kanıt bulunamadığından mahkemeye gerek yok, kovuşturmaya gerek yok” diyeceksin. Benim terörü desteklediğime dair yeterli kanıt mı buldunuz da 2 sene hapis yatırdınız, vicdansızlar! Onda hiçbir tane delil yoktu. Polise gelince bunca kanıt olmasına rağmen bakın bu gösterdiklerinizin dışında yüzlerce şahit var.
Bu olay nedir? 5-10 arkadaş tenha ve kimsenin görmediği karanlık bir yerde teravih namazı kılalım, Ramazan bitti, teravih namazı kılamadık, bu olacak iş mi, diye düşünmüşler. Ben o zaman demiştim: “Camileri açın, mesafeli duralım, maskeli olalım ama camilerde namaz kılınsın teravih namazı kılınsın.” Şu anda namaz kılınmıyor mu?
Sunucu: Sokağa çıkma yasağında bile müsaade edildi Hocam.
Alparslan Kuytul: Evet, sokağa çıkma yasağında bile cuma namazı kılınıyor hatta sanıyorum beş vakit namaza da yakın camiye gitmek şartıyla izin veriliyor. O zaman bir kişi ölmemişti, bu camiler kapatıldığında, cemaatle namaza izin verilmediğinde de daha Türkiye’de 1 kişi ölmemişti. Şimdi günde 250 kişi öldüğü halde yine cami kapatmaya gerek yok. Eninde sonunda bu yanlış dediler. İşte ben bunu o zaman gördüm ve o zaman söyledim. Sonuçta dediğime geldiler mi, gelmediler mi? Önlemini al, camileri aç; insanlar dolmuşta, uçakta, her tarafta yan yana oturuyor. Camiye gelince mi ya saklıyorsunuz? Önleminizi alın, maske ise maske, seccade ise seccade, el yıkanacaksa yıkayalım ama camilerimizi kapatmayın. Camileri kapattıkları için insanlar teravih kılamadılar, itikafa müsaade etmediler, beş vakit namaza müsaade etmediler.
Yanlış Karar Verdiniz, Günahkârsınız!
Şimdi 5-10 arkadaşla gidip teravih namazı kılalım. Bir parkta, tenha bir yerde kimsenin gördüğü ettiği yok. Polis haber alıyor, ondan sonra geliyor; 100 belki 200-300 polis geliyor, arkadaşların hepsi de 5-10 kişi. Ondan sonra bunlara“burada namaz kılamazsınız, parklarda namaz kılmak yasak” diyorlar. Arkadaşlarda: “Tamam o zaman, biz gideriz başka yerde kılarız.” diyorlar. Arkadaşlar “illa burada kılacağız” diye ısrar etmiyor. Ben o zaman bir yerde iftardaydım, sonra bana haber geldi. Arkadaşlar ısrar da etmemişler. Çıkmışlar, yürüyorlar.
Bu gördüğünüz olaylar yürürken olan olaylar. Olay yerinde değil, parkta değil. Parktan 200-300 metre ilerisinde. O gördüğünüz yer ve oradan tâ bizim eve kadar -arası aşağı yukarı 400-500 metre kadar- polisler arkadaşlara vura vura -bizim eve yakın, 50-100 metre ileride karakol var ve oraya kadar- döve döve götürüyorlar. Bu insanlar zaten gidiyor, illa burada kılacağız, demiyor ve savcı daha ne istiyor, bilmiyorum. Olay vallahi de billahi de bu. Olayda başka bir şey yok. Karakola götürüyorlar, arkadaşlardan da soranlar oluyor. “Duyduk ki bir şey olmuş” Akrabaları, arkadaşları “ne oldu, bir şey mi oldu” diye sormak için karakola gelmişler. Akrabalarını soranları da içeri almışlar, soranları içeri almak var mı? Bu zalimlik değil de nedir? Gelmiş, akrabasını ya da arkadaşını soruyor. Kadın, kocasını soruyor. İcabında soranı içeri almak nerden çıkmış? Onların da hepsini karakola almışlar, sonra oradakilerin hepsini emniyete götürmüşler. Bir sürü kötü olaylar…
Bu insanlar size ne yaptı? Teravih namazı kılmak istediler, hepsi bu. Provokasyon falan değil, öyle bir şey yapma niyetleri olsa gider şehrin göbeğinde bir yerde yaparlar, valiliğin önünde gider yaparlar, gider küçük saatin orada yaparlar. Kimsenin görmediği karanlık bir yerde, bir parkta değil ve madem yasakmış, “tamam biz buradan gidiyoruz” demelerine rağmen polis öyle talimat vermiş “bunları iyi bir dövün” diyorlar.
Polise dövmesi için talimat verenlerin kafası şu; bunlar devlete karşı geliyor, diyor. Senin kararın yanlışsa ben de tavrımı koysam ne olur? İşte o gün Türkiye’de covid-19’dan bir kişi bile ölmüyordu. Bugün 250 kişi ölmesine rağmen camiler açık. Demek ki o kararınız yanlışmış.
Camileri açsaydınız insanlar parkta veya orada burada kılmak zorunda kalmasaydı, olmaz mıydı? Yanlış karar verdiniz, günahkârsınız! Günah işlediniz, camileri kapattınız ve yetmedi bir de böyle zulmettiniz. Savcı daha ne istiyor? Bütün olay budur. Görüntüler var, şahitler var, soranlar bile içeri alınmış, var mı böyle bir şey Savcı Bey. Sen bunda bile kovuşturmaya yer olmadığına karar verirsen, mahkeme açmaya gerek yok dersen, ne zaman mahkeme açacaksın?
Sunucu: Birisi WhatsAppta mesajda bile paylaşmıştı Hocam.
Alparslan Kuytul: Evet, onu da söyleyecektim. O polis bile mesajında ne diyor? Allah’ın işine bakın. Ben tanımam, etmem. O çok vuran polisin birisi kendi aile WhatsApp grubunda bunu paylaşıyor. “Öyle dövdüm, öyle dövdüm ki herhalde belden aşağısı tutmuyordur mutlaka” diyor. Belden aşağısının tuttuğunu zannetmiyorum, öyle dövdük ki içimizi iyice boşalttık demek istiyor. Şimdi bu mesajı o polisin ailesinden bir bayan görünce çok zoruna gidiyor ve sen nasıl bunu yaparsın diye kuzeninin bu paylaşımını bize gönderiyor, vicdan azabı çekiyor. Benim akrabam ama bu yaptığı şey insanlık değil ve itiraf ediyor. Şimdi bu mesaj savcıya verilmedi mi, bu adamın “doyasıya dövdük” dediğini, bellerinden aşağısı tutmuyordur dediğini savcı okumadı mı? Bu insanlar bir tane polise bir tokat vurmuşlar mı? Hayır, bu kadar dövmenin gereği var mı? Fotoğrafları gördünüz, gözüne copla vurmuş, gözü çok şişmiş, bu kişinin adli tıp raporu var. 9 kişi yerine 47 kişiyi götürdüler. 9 kişinin adli tıp raporu var. Daha ne olacak, mesela insan mı ölecek? Bu savcı ne istiyor, insan ölmedi. O yüzden tamam mı demek istiyor? Bu ülke öyle bir ülke ki hatırlarsanız; bir Suriyeli genci 2 metre mesafeden kalbinden sıkıp öldürmedi mi? Ona bile mahkeme açmadılar. Sonradan medyada bu çok duyulunca mecbur kaldılar, tutuklandılar.
Biz Bu Ülkenin Vatandaşı Değil Miyiz?
Sosyal medya olmasa ülkede zerre adalet kalmadı. Her şey örtbas ediliyor. Herkesin elinde telefon hazır olacak ve çektiği görüntüyü sosyal medyaya koyacak ancak öyle bir parça hakkınızı alabilirsiniz yoksa memleket polis devleti olmuş. Vali de polisi koruyor, savcı da polisi koruyor, hâkim de gerekirse polisi koruyor. Böyle adalet mi olur?
O zaman biz bu ülkenin nesiyiz? O zaman bu vali benim valim değil, o zaman bu emniyet benim emniyetim değil, bu savcı benim savcım değil. Bir tek polisi mi koruyacak bu savcı, vali? Biz neyiz, bu ülkenin vatandaşı değil miyiz? Bu olacak bir şey mi? Bu kadar görüntüler var, polis rastgele vuruyor, adamı yere yatırıyor, ters kelepçe takıyor, gözünü patlatıyor. 9 kişi adli tıp raporu alıyor ve savcı bunların hepsini görmezden geliyor. Bir gün devran değişirse, bu savcı bunun hesabını mahkemede verir. Kimsenin yaptığı yanına kalmaz. Bu dünyanın mahkemesinde olmasa da Allah’ın mahkemesinde bunun hesabını verir. Bu yapılandan daha kötüsü ne olacak.
Programın tamamını izlemek için;