Türkiye’yi Kim Yönetiyor? Hükümet mi Siyah Gözlüklüler mi?

0

Türkiye’yi Kim Yönetiyor? Hükümet mi Siyah Gözlüklüler mi?

Alparslan Kuytul Hocaefendi geçtiğimiz günlerde Kronos haberde bir röportaj gerçekleştirdi. Röportajında ‘Türkiye’nin yarını nasıl görünüyor?’ sorusundan 15 Temmuz ve KHK mağdurlarına, Ergenekon’dan hükümete, Diyanet’ten MHP’ye kadar sorulan tüm sorulara açık yüreklilikle cevap verdi. Ayrıca “Ben Erdoğan’a değil zulme düşmanım” diyerek eleştirilerinin hedefini açıkladı. “Hakimlerin ellerine tutuklama listelerini ‘Siyah gözlüklüler’ veriyor.” Siyah gözlüklüler, Devlete hükmeden , hükümetin üzerinde güçler. Türkiye’yi Tayyip Erdoğan değil ‘siyah gözlüklüler’ yönetiyor. “diyerek derin güçlere dikkat çekti.
Röportajın tamamını okumak için;

Türkiye iktidara yönelik çıkışlarınızla tanıdı sizi ama sanırım kişisel hikayeniz pek bilinmiyor. İsterseniz oradan başlayalım. Din eğitimini nerede aldınız?

1980’den bu yana İslami dersler yapıyorum. 15-16 yaşlarında, sohbetlere katılmaya, sonra ders yapmaya başladım. Daha sonra Mısır’a gitmeye karar verdim. Öncesinde Arapça ders almıştım. Askerde aklıma geldi, bir arkadaş Mısır’dan mektup göndermişti, o da vesile oldu. Askerde öyle karar verdim. 1990-91’de askerdim, 91’in sonunda askerliğim bitti. 1992’de de Mısır’a gittim yazın sonunda. Biraz pratik yapmak, birkaç yıl yoğun ilimle meşgul olmak istedim. Bu şekilde oldu Mısır’a gidişimiz.

Mısır’da tam olarak ne ilmi eğitimi aldınız?

İslam hukuku, yani fıkıh üzerinde. Benim bitirdiğim bölüme Külliye-i Şerriyye diyorlar yani şeriat fakültesi oluyor. Fıkıh ikiye ayrılıyor; Şeria-ı İslamiye, Şeria-ı Kanun. Şeria-ı Kanun’da hukuk da var, biraz da İslam hukuku var. Şeria-ı İslamiye denilen bizim okuduğumuz bölümde tamamen İslam hukuku üzerine dersler yapılıyor. Benim bitirdiğim bölüm İslam hukuku fakültesi diyebiliriz.

Bugün Tarikatların, Cemaatlerin Çoğu Peygamber Metodunu İzlemiyor

O dönemde bir cemaat ya da tarikat mensubiyetiniz, ders aldığınız birisi var mıydı?

Yok, öyle bir şey olmadı. Allah bana öyle bir şey nasip etmedi. Benim çocukluğum 7-8 yaşlarından itibaren 14-15 yaşına kadar camide geçti. Lise 2’de İslami kitaplar okumaya başladım. Bazı kimselerle tanıştım, onlar vesilesiyle İslam’ın dava yönünü anlatan kitapları okumaya başladım. Seyyid Kutub, Hasan El Benna, Mevdudi’nin kitaplarını okumaya başladım. Bir cemaat çalışmasına girmedim. Allah beni sanki biraz bu tür şeylerden uzak tuttu. Bugün mevcut tarikatların cemaatlerin çoğu peygamber metodu izlemiyor. Tevhit davasını öne çıkartmıyor, hangi tarikat hangi cemaatin gündeminde tevhit var?

Tevhit davası derken ne kast ediyorsunuz, biraz açabilir misiniz?

‘La İlahe İllallah’ kelimesine Kelime-i Tevhit diyoruz. Allah’ı teklemek, birlemek manasına geliyor. Ve bundan kasıt şudur: Allah’tan başka ilahın olmaması. Yani ‘Allah’tan başka hiçbir ilah tanımıyorum’. Bu kelimeyi söyleyen kişi ‘Allah’tan başka hiçbir otorite tanımıyorum’ demiş oluyor. Allah’a şunu söylemiş oluyoruz: Ya Rabbi! Günahlarım varsa da senden başka otorite tanımıyorum. Ben tek otorite olarak seni tanıyorum. Hayatıma sen hükmediyorsun, senin hükmünden başka hüküm kabul etmiyorum. İlk imtihanımız, Allah’tan başka ilah kabul edecek miyiz etmeyecek miyiz, budur.

Ben Erdoğan Düşmanı Değilim, Ben Şirkin ve Zulmün Düşmanıyım

Siz bugün başka otorite tanımadığınız için mi iktidarlarla anlaşamıyorsunuz?

Elbette. İktidardan çok devletle. Hükümetler değişir. Ben Tayyip Erdoğan düşmanı değilim. Ben şirkin düşmanıyım. Ben zulmün düşmanıyım. Zulüm de şirkin en büyüğüdür. Tayyip Erdoğan düşmanlığı değil benim yaptığım. Sadece yapılan yanlışları eleştiriyorum. Erdoğan düşmanlığı yapsam, işim gücüm gece gündüz onun hatalarını araştırmak olur. Benim eleştirdiğim konu 5-10 taneyi geçmez. Irak politikası, Suriye politikası, son zamanlarda yapılan zulümler, haksızlıklar, yargıya müdahale, masum insanların hapislere doldurulması vs. Saysanız 10 taneyi geçmez.

Anladığımız kadarıyla Tayyip Erdoğan da sizden çok hoşlanmıyor. (Burada gülüyor) Herhalde yani. Tabii.

Ve hoşlanmamakla sınırlı da kalmadı, bir süre hapis de yattınız.

Bir yıl kadar yattık sonra tahliye verdiler. Sonra birtakım güçler tahliye kararına itiraz etti. Ben çıkar çıkmaz Bolu’da yaptığım konuşmada ‘Susmayacağım’ dedim. ‘Akıllanmamış’ dediler, hemen tekrar karar çıkarttılar, savcıya itiraz ettirdiler, savcı itiraz edince bir üst mahkeme adı altında tekrar tutuklama kararı verildi.

Suçumun Ne Olduğunu Ne Ben Biliyorum Ne Hâkim Ne De Savcı. İddianame 6 Ay Sonra Hazırlandı

Tutuklanma nedeniniz ne idi? Sizi ne ile suçladılar?

Suçlama şu. Önce ortada dosya bile yoktu zaten. Biz ne için tutuklandığımızı bilmiyoruz. Ortada ne iddianame var ne bir şey var. 10 gün emniyette kaldık bize söylemediler, sonra bir kâğıt getirdiler. Yazan şey, ‘terör örgütü propagandası yapmak ve suç örgütü kurmak.’ Sonra bu dosyayı ikiye ayırdılar. Bu ne zaman oldu? 6 ay sonra oldu. Ben bu arada 6 aydır yatıyorum. 6 ay sonra iddianame hazırlandı. 6 ay yattım, suçumun ne olduğunu ne ben biliyorum ne hâkim ne de savcı. Vallahi aynen şöyle oldu bakın. 10 gün yattık ya emniyette nezarette, sonra mahkemeye çıkardılar. Son gün gece emniyette sabaha kadar ifademizi aldılar.

Gözaltı ya da tutukluluk sürecinde kötü muamele gördünüz mü?

Yok, o şekilde kötü muamele görmedim. Sonra öğleye doğru sanırım kendi fezlekelerini de ekleyip adliyeye teslim ettiler. Saat 2’de de mahkeme var. Düşünün yani. 20 bin sayfa dosya hazırlamışlar. Bizim ifadelerimiz 700-800 sayfa. Yaklaşık 26 kişi civarındaydık. Hâkimin bunu (bu kadar sayfa dosyayı) okuması mümkün mü, mümkün değil. Eline listeyi veriyorlar. ‘Şunları tutukla, şunları bırak’ diyorlar. Hadise bundan ibaret. Mahkemede hâkim şöyle baktı eline verdikleri kâğıda…

Türkiye’yi Kim Yönetiyor? Hakimlere Talimat Geliyor, Liste Veriliyor.

Kim verdi bu kâğıdı sizce?

Siyah gözlüklüler, kim olacak? Hâkim şöyle bir baktı kâğıda… “Bir, iki, üç” dedi. ‘Terör örgütüne 3 defa üye olmak’’ dedi. Sonra bir daha baktı, ‘’Yok yok dörtmüş’ dedi. ‘’Terör örgütüne 4 defa üye olmak’’ dedi. Böyle bir şey olabilir mi? İnsan bir defa üye olur. Zaten onu (o iddianameyi) yazanlar iyi anlatamamışlar hâkime, hâkim zaten yemeği yemişti uykusu geliyordu. Hâkimin olaydan haberi yok, bir şey bildiği yok. Sulh ceza hâkimi. Zaten eskiden sulh ceza yoktu. Bunu yeni koydular, birkaç yıldır koydular. İstedikleri adamı tutuklatmak için tutuklu yargılamanın önünü açmak için. Bu hakimlere talimat geliyor, liste veriliyor. ‘Şunları tutukla, şunları bırak’ diyorlar. Bunlar adeta kasap gibi insanları biçiyorlar böyle.

Hakim De Dosyayı Bilmiyor, Talimat Geliyor ve Verilen Listeye Göre Tutukluyor

Terör örgütüne 4 defa üye olmakla mı suçlandınız?

Bir örgüte 4 defa üye olmak gibi bir şey olabilir mi? Sonradan anladık ki 4 ayrı örgütmüş. Anladım ki hâkim yanlış konuşuyor, kendisine söyleneni de anlamamış. Dedim ki, ‘Hâkim bey, bu dört örgüt hangisi?’’ Eğer kastınız “FETÖ” dediğinizse ben onları yıllardır eleştiriyorum. Böyle bir beraberliğim yok. Eğer PKK’ysa ben yıllardır onları da eleştiriyorum. Yaptıkları eylemlerin gayri meşru olduğunu, böyle hak arama olamayacağını söylüyorum. DAEŞ’se, beni ölümle tehdit etti, dedim. Ben tahmini konuşuyorum yani hâkim de bilmiyor hangi 4 örgüt. Dosyada da yazmıyor. Böyle bir komedi yani. Tiyatro. Laf olsun diye yapıyorlar. Verilen listeye göre tutukluyor hapse gönderiyorlar.

DAEŞ sizi ölümle mi tehdit etti?

Evet, DAEŞ tarafından ölümle tehdit edildim. Adana emniyeti bana 4 defa kâğıt imzalattı. ‘Hocam’ dediler ‘Size DAEŞ tarafında ölüm tehdidi var’. Bu arada dediğim gibi, ben tahminen konuşuyorum, böyle bir rezalet yani. Baktılar ki iş saçma olacak. Hâkim 4 örgüte üye olmaktan tutuklamadı, ‘terör örgütü propagandası yapmak’ tan tutukladı.

Ben Hiçbir Zaman Terör Propagandası Yapmadım, Eylemlerini De Doğru Bulmadım

Yani FETÖ dedikleri mi?

O da daha belli değil. Kararda o da yok. Sadece ben Afrin operasyonunu eleştirmişim. Yani daha doğrusu eleştirme de değil. ‘Bu bir tuzak olabilir, dikkat edin. Girmesi kolay ama çıkması zor olabilir’ cümlelerim var. Onu yazmış. Ben görüşümü söyledim. Amerika Irak’a girdi, Sovyet Afganistan’a girdi, çıkamadı. Ben de bu vatanın bir evladı olarak uyarmışım. Bakın hala çıkamadı oradan ordu, kaç şehit var söylemiyorlar. Ben hükümetin yaptığı bir şeyi eleştirebilirim. Bu PKK’yı övmek değildir. Propaganda, terör örgütünün yaptığı gayrı meşru eylemlerini (tehdit-şiddet içeren eylemlerini) meşru gösterme, ya da onları övmedir. Benim böyle bir şeyim yok.

Yaptıkları eylemleri doğru bulmuyorum. Ama tutuklamaları gerekiyor ya. Oradan tutukladılar. Şurada FETÖ propagandası var, şurada PKK propagandası var, demiyor. Bunları üst üste yazmış. Benim anladığım flaşla (USB) ile getirmişler hâkime vermişler. Hâkim de başına ve sonuna bir iki cümle ekliyor. Okusanız gülersiniz. Bir siyasi makale gibi. Hâkim kararı böyle olur mu? Besbelli flaşla getirmişler vermişler, bunun başına sonuna iki cümle eklemişler.

Benim Dosyam SUÇ Dosyası Değil SUS Dosyasıydı

Peki madem böyle, sonra neden tahliyenizi verdiler?

Kimseyi inandıramadılar. Benim hiçbir örgütle alakam olmadığını herkes biliyor. Benim ömrüm İslami ilimlerle geçti, ders vermekle geçti. Tutturamayacaklarını anladılar. Sırf susturmak için olduğunu herkes anladı. Ben hapisteyken bir söz söylemiştim, ‘Benim dosyalarım SUÇ dosyası değil SUS dosyası’ demiştim. Baktılar ki teslim de olmuyorum. Herkes de ‘Alparslan Hoca hükümeti eleştirdiği için tutuklandı’ diyor.

Anladığımız kadar iktidara ya da devlete sizin tabirinizle ‘teslim olmayı’ da düşünmüyorsunuz?

Hayır. Allah etmesin. Biz Allah’a teslim olmuşuz, kullara teslim olmayız.

Siyah Gözlüklüler Kim?

Siyah gözlüklüler dediniz. Kimdir bunlar?

Devlete hükmeden, hükümetin üstünde güçler… Bunlar kendilerini göstermez, bunları tanıyamayız ama her devlette bir derin devlet var. Bunlar hükümetlere müsaade ederler, kurulmasına izin verirler, hamal olsunlar diye. Düşünün ki bir fabrika var bu fabrikada da işçiler var mühendisler var, müdür var bir de patron var. İşçilerin, mühendislerin ve müdürün iyi çalışması kime yarar? Patrona yarar. Müdür, mesela burayı ben büyüttüm, burada artık benim dediğim olacak, diyebilir mi? Patron varken müdür bunu söyleyebilir mi? Bütün yetki patronda değil midir? Türkiye’de hükümetler müdür, devlet de patrondur.

Bir sohbetinizde Tayyip Erdoğan’ı ön plana koydular diyorsunuz…

Geçen gün Tayyip Erdoğan ‘fikren iktidar olamadık’ dedi. Bana bu soru Cuma sohbetinden sonra soruldu, cevaben dedim ki ‘zaten kimse olamaz, senden evvelkiler de olamadılar. Tansu Çiller de olamadı, Özal da olamadı, Erbakan da olamadı, Demirel bile olamadı. Tansu Çiller ve Demirel laik oldukları halde devlet hiçbir zaman başka fikre müsaade etmez. Hep onlar (devlet) iktidardır. Yalnız fikren değil güç olarak da iktidar olamazsınız hiçbir zaman. Parlamentoda sayınızın fazla olması istediğinizi yapabileceğinizi göstermez; gerçek güç başkalarının elinde.

Kimin İktidar Olacağına Devlet Karar Veriyor!

Peki iktidarda kimin oturacağına da o güçler mi karar veriyor?

Hangi iktidarın kurulacağına onlar karar veriyor aslında.

Abdurrahman Karslı’nın ‘Bize geldiler dediler ki; sizi iktidar yapalım, Yazıcıoğlu’na gittiler, Erbakan’a gittiler… Sonra AKP’ye gittiler, onlar kabul etti’ dediği, Ali Bulaç, Dilipak ve Fehmi Koru’nun ‘biz de oradaydık’ dediği toplantı gerçek mi sizce?

Bence gerçek, onlar da sonra onu kabul ettiler, biz de ordaydık dediler, yalan olduğunu söyleyen yok, o toplantı var. Yani devlet hiçbir zaman hükümetlere belli bir güçten fazlasını vermiyor. Devletin gözünde hükümet müdürdür. İstediğini seçiyor iktidara getiriyor. İstediği zaman da alıyor.

Devlet, Başarısız Olduğunda, Halkın Desteği Azaldığında, Büyük Güçler Talimat Verdiğinde Hükümeti Satar!

Peki durum böyleyse sizce bu hükümeti ne zaman iktidardan alacaklar?

Bence devlet olaylara şöyle bakar. Devlet deyince derin devletten bahsediyoruz. Bunların bir kısmının resmi görevleri de olabilir. Gayrı resmi de olabilir. Resmi olmayan emekliler var onlar gayrı resmi, bir de şu anda görev başında olanlar var. Bunlar büyük bir kadro aslında. Devletin bütün kilit noktalarında bunlar sabit. Hükümettekiler değişiyor, sabit olanlar devlettir. Karar vericiler de onlar. İstedikleri zaman hükümeti başarısız yaparlar.

Tüm bakanlıklarda müsteşarlar, genel müdürler şunlar bunlar bunların hepsi sabittir. En iyi bilenler de onlardır. Bakan daha dün gelmiş neyi biliyor ki? Koca devlet bu. Bir bakkal dükkanını insan ancak bir senede öğreniyor. Bir bakkal dükkânı altı üstü. Koca devleti bunlar nereden bilecek. Bakan geliyor o koltuğa oturuyor sadece onların getirdiğine imza atıyor. Suçlu onlar olmuş oluyor. Devlet hep böyle çalışır. Suçlu hep hükümeti yapar. Aslında karar verenler devlettir. Hükümetler bazen onların günahlarına ortak olur. Görüntüde hep hükümet vardır. Her suçun sorumlusu hükümettir. Başarı olursa onun da kaymağını hükümet yer başarısızlık olursa onun da cezasını hükümet çeker. Aslında devlet diye bir şey var. O kendini hiç göstermez.

Devlet ne zaman hükümeti değiştirir? Başarısız olduğunda ve halk tarafından desteği azaldığında ya da vazgeçtiğinde. Ya da büyük güçler öyle talimat verdiğinde. Onlar bu hükümeti istemiyoruz diyorsa, devlet hükümeti satar. ABD Başkanı seçilen Biden, ‘Ben Erdoğan’ı devireceğim’ demiş mesela. Benim tahminim, Türk devleti ABD gibi bir güçle karşı karşıya gelmemek için Erdoğan’ı satabilir. Zaten oyları iyice azalmış vaziyette. Dolayısıyla da artık satmaları mümkündür, diye düşünüyorum.

Tayyip Erdoğan, MHP ve Vatan Partisi’nin gücüyle Cemaati Bitirmek İstedi

Sizce bu güç, Tayyip Erdoğan, Bahçeli ve Perinçek’i neden bir araya getirdi?

Hükümetin dışındaki iki gücün önceliği; Türkiye’deki Kürt hareketi ve İslami hareketi bitirmek olduğu için. Hükümetle de o grubun arası bozulunca (Gülen cemaatini kastediyor) 3’ü bir araya gelmiş oldu. Aslında MHP ve Vatan Partisi daha önce bir aradaydı. Bunlar baştan beri çözüm sürecinden rahatsızdı. Onlar bu konuda müttefikti. Hükümet, cemaatle beraber olunca onlara destek vermiyordu. Ama hükümetle cemaat kavgası başlayınca hükümet de diğer tarafa geçti. Çünkü baktı cemaate gücü yetmeyecek. Her tarafta kadroları var kendisinin kadroları yok. Gücünün yetmeyeceğini anlayınca diğer tarafa geçti onların gücüyle cemaati bitirmek istedi.

MHP ve Vatan Partisi’nin gücüyle, özellikle de istihbarat gücüyle devlet içindeki yıllardan beri var olan güçlerini kullanarak bitirmek istedi. Böylece 3’ü bir araya geldi. Aslında bu birliktelikleri çok da uzun sürmeyebilir. Çünkü gerçek bir fikri birliktelikleri yok. MHP Türkçü’dür. Tayyip Erdoğan çıktı, ‘Türk’üm ama Türkçü değilim’ dedi, kesti attı. MHP çözüm sürecine baştan beri karşıdır ama Tayyip Erdoğan çözüm sürecini bir müddet yaptı. Yine, belki de benzer bir şey düşünüyor de olabilir.

Devlet Denilen Yapı Çözüm Sürecini Bitirmek İçin Düğmeye Bastı

Çözüm sürecini de devlet mi engelledi, diyorsunuz?

Bana öyle geliyor ki çözüm sürecinin başında “Bu işi çözelim, kanı durduralım, memleket maddi manevi kan kaybediyor” diye düşündü. Bu işe soyunduğunda ‘Kefenimi giydim’ lafını kullandı. Bu işe soyunduğunda devlet denilen yapı ile karşı karşıya geleceğini biliyordu. Türkiye için en büyük güç onlar. Kendini göstermeyen ama gerçek güç onların elinde. Kürtlere verilecek her hakkı taviz gibi gören bir üst akıl var. Ülke bölünecek diye korkuyor. Bölünmesin diye çözüm sürecinin bitmesini istediler. Devlet denilen yapı çözüm sürecini bitirmek için düğmeye bastı. Nasıl ki 15 Temmuz’da bir takım karanlık eller varsa, o iki polisin öldürülmesinde de bal gibi karanlık eller var. Doğu ve Güneydoğu’da PKK’nın yol kesmesi, kimlik sorması, hendek olaylarında aslında onların da parmağı olabilir. Böylece çözüm sürecini zehirlemiş oldular. PKK’nın da yanlışları var onlar da yanlış yapıyor. Bunlar da tahrik ediyor. Daha fazla yanlış yaptırıyor.

Yani devlet PKK’yı tahrik mi ediyor sizce?

O iki polisi öldürdüler, birileri öldürdü. Hemen daha kimin öldürdüğü belli değilken ‘Bunu onlar yaptı’ dediler halbuki onlar açıklama yaptı o zaman. Kandil’den yapılan açıklama ‘Biz öldürmedik’ şeklindeydi. Bunlar zaten silahlı örgüt. Bunlar öldürür ve bununla da övünür. Yapsalar ‘Biz yaptık’ derlerdi. Bunlar zaten bundan utanmıyor ki. Ben yapmadım demelerine rağmen aynı gece Kandil’e operasyon başladı uçaklarla. Bu acele neden yani? Besbelli bir şey planlanmış, çözüm süreci bitirilmek isteniyor bahane lazım. O iki polisin öldürülmesi olayında 9 kişi yargılandı, 4’ü tutukluydu yanlış hatırlamıyorsam. 9’u da beraat etti. Hani onlar yapmıştı? Ama murat hasıl oldu mesele de oydu zaten.

Devlet çözüm sürecini bitirmek için bir şeyler yaptı. İki polisin öldürülmesi, hendekler falan. Bunu yapanlar gerçek PKK’lı da olabilir. Onlara da gazı verirler yaptırırlar bu yanlışı. Onlar da güçlendik sanır. Bölgede hakimiz sanır. Halbuki devlet güçlüdür. Seni tuzağa düşürüyor aslında. Senin hendeğini devlet istese engelleyemez mi? Sen orada vergi topluyorsun devlet istese 5 dakikada yakalar seni. Yol kesip kimlik soruyorsun isterse 5 dakikada yakalar seni. Sen orada seni güçlü sanıyorsun. Sonra masa devrildi, Erdoğan’ın etrafında çözüm sürecinde yanında olanların hepsi dışarıya atıldı. O zamanki bakanlar kalmadı yanında, Yalçın Akdoğan gibi isimler. Hepsi saf dışı edildi. Ve olay kapandı.  

Hükümetle Cemaatin Birlikteliği Birilerini Rahatsız Etti

AKP-Cemaat ittifakı da aynı dönemde bozuldu…

Cemaatle olan bağlantısı da 17-25 operasyonuyla bitirildi. Hatta ondan önce 7 Şubat MİT operasyonuyla başladı aslında problem. Yanlışlar yaptırıldı. Bu talimatlar nereden bilmiyorum. En tepeden mi daha aşağıdan mı bilmiyorum. Siyah gözlüklüler nereyle irtibat kurdular da bu yanlışı yaptırdılar. Hükümetle tamamen arayı bozmak için böyle bir operasyon yaptırıldı. Tayyip Erdoğan’ı kızdırdılar. Bu birliktelik bitirilmeye çalışıldı ve sonunda da olan oldu zaten.

17-25 Aralık soruşturmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben 17-25’le ilgili görüşümü o dönemde de söylemiştim. Eğer bu hırsızlıksa 4 bakanın hırsızlığı ile ilgili meseleyse bunun yolu bu değil. Bu hırsızları başbakana götürürsün ‘Böyle böyle bir durum var’ dersin bu şekilde halledersin. Aleni şekilde böyle yapılırsa, bu hükûmete güç gösterisi olarak anlaşılır. Bu yanlışın sonucunda bu günlere geldiler. Üst kademedekiler bunu anlamalıydı, bu tuzağa düşmemeliydiler.

Kim tuzak kurdu sizce?

Hükümetle cemaatin birlikteliği birilerini rahatsız etti. 2010 referandumunda çok yüksek oy aldılar. Birileri ‘Biz bunları ayırmazsak başa çıkamayacağız’ dedi. Elbette her iki tarafta da yanlışlar vardır. Ama bu yanlışlar nereden başlıyor. En tepeden mi, bir alttan mı, onun altından mı: Bir yerde kopuyor. Kopartılmış da olabilir. İstihbaratçıların usulleridir bunlar. Bir yerden kopartır. Üst tarafın haberi bile olmaz. Talimat yukarıdan gelmiş gibi olur. Her türlü ihtimal var yani. 15 Temmuz’un, 17-25’in perde arkası ortaya çıktığı zaman bunları anlayabileceğiz.

15 Temmuz’un Derin Ayağı Neden Hiç Gündemde Değil?

15 Temmuz’la ilgili fikriniz nedir. Kim yaptı 15 Temmuz’u?

15 Temmuz’la ilgili birilerinin bir yanlışı var, birilerinin günahı var. Ama onların dışında bir de derin kısmı var bu işin. Bir görünen var, tankın içindekiler var, silah sıkanlar var bir de bir derin ayağı var bu 15 Temmuz’un. Ben mahkemede de anlattım. Dedim, ‘Hâkim bey, herkes 15 Temmuz’un siyasi ayağını konuşuyor. Aslında AKP’ye siyasi gözdağı verenler bu konuyu gündeme getiriyor. MHP özellikle kaç defa bunu gündeme getirdi. Herhalde araları bozulduğu an bunu gündeme getiriyorlar gözdağı veriyorlar. Sonra herhalde isteklerini yerine getiriyor AKP, konu kapanıyor. 6 ay sonra bir daha AKP’liler MHP’nin kafasını bozarsa tekrar gündeme getiriyor Devlet Bahçeli. Tekrar bir gözdağı veriyor. Ben öyle görüyorum.

Herkes FETÖ’nün siyasi ayağı deyip duruyor. Ben başka bir şey söylüyorum. Bir de bu 15 Temmuz’un derin ayağı var. Ergenekon ayağı var. Onlar neden hiç gündemde değil? Dediğim gibi aslında FETÖ’nün siyasi ayağı derken AKP’ye gözdağı veriyorlar ‘Sizi de içeri attırırız bak biliyoruz’ demeye getiriyorlar. Normal şartlarda AKP’nin ‘Tamam bizim içimizden de birileri darbeye karışmış ya da her neyse olabilir. Bir de derin ayağı var’ demesi gerekir. Söyleyemiyorlar. O derin ayaklarla beraber oldukları için söyleyemezler zaten. O zaman onlar da konuşmaya başlar. Her şey ortaya dökülür.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here