‘Bir takım selefi grupların silahlandığı’ iddiaları hakkında açıklama
Birtakım selefi grupların silahlanması iddialarıyla ilgili açıklama yapacağınızı duyurmuştunuz, açıklama yapar mısınız?
Bu selefi örgütlenmelerin silahlandığını söyleyen Cübbeli bu bilgileri nereden aldı?
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, selefîlîk akımı tarih boyunca vardır ancak şu an ki şekli ile değildir. Şu an ki şekli ile tarihte bazı gruplar olmuşsa da silinip gitmişlerdir.
Onların tabir ettiği şekilde selefilik bir kısmı ilmi selefilik, bir kısmı cihadi selefilik olmak üzere iki türlüdür.
Bir kısım selefiler sadece ilimle uğraşıyorlar, silahla işleri yoktur. Selefi sâlihîn uleması hangi olaya nasıl baktıysa onlar da öyle bakıyor ve bazı tevillerden uzak duruyorlar. Ayetlerin, hadislerin zahirine göre hüküm veriyorlar. Bunlar selef ulemasının izinden gittiklerini söylüyorlar ama daha ziyade ilimle uğraşıyorlar.
Diğer silahlı selefilik ise; bunlarda tekfirci fikirler de var. Kendileri gibi düşünmeyenleri çok çabuk tekfir ediyorlar ve öldürülmesini caiz görüyorlar. Uzun zamandır bu fikirler uyuyordu ya da tamamen bitmişti ama tekrar canlandırıldı. Ne zamandan beri? Amerikan’ın Irak’ı işgalinden beri. Asıl canlanma budur. Elbette küçük birtakım gruplar halinde dünyanın çeşitli yerlerinde var olmuş olabilirler.
Bu İşin İçinde Amerika’nın Parmağı Var
Harici fikirler, tarihte Hz. Ali döneminde tarih boyunca bazı küçük gruplarda devam etmiş olabilir ama şu anki haline gelişi, yaygınlaşması, konuşulur hale gelmesi, Irak’ın işgalinden sonradır. Irak’ta zuhur etmiştir. Demek ki bu işin içinde Amerika’nın parmağı var. ABD Irak’tan çekilir çekilmez bu gruplar çoğalıverdi ve orada kısa sürede güçlendiler. Tanklara, ağır silahlara sahip oldular. Irak ordusunun silahlarına el koydular. Bu nasıl mümkün oldu? Dünyada böyle bir şey var mı? Bir örgüt, bir devletin silahlarına sahip oluyor ve kısa sürede Irak’ın büyük çoğunluğunu ele geçiriyor, o da yetmiyor Suriye’ye geliyorlar. Suriye’nin de büyük çoğunluğunu ele geçiriyorlar. Bu normal mi?
Bize Yapılan Operasyonda Savcı Büyük Bir Skandala İmza Attı
Dünyada böyle bir ikinci örgüt var mı? Bu işte bir iş var. Ben bunlarla ilgili görüşlerimi yıllar evvel söyledim. Buna rağmen bize yapılan operasyonda savcı büyük bir skandala imza attı. 4 örgüte birden aynı anda üye olmakla suçlayacak kadar saçmaladı. Bunlardan birisi DAİŞ ve diğeri de el-Kaide. Halbuki ben bunların nasıl ortaya çıktığını yıllar evvel anlattım ve bu yüzden de beni ölümle tehdit ettiler. Adana Emniyeti, 2016-17 yıllarıydı tam tarihi hatırlamıyorum ama vakfımız varken, operasyondan önce bu yaptığım açıklamalardan ötürü bana gelip ‘hocam size DAİŞ’ten ölüm tehditi var, koruma ister misiniz’ dedi. Şimdi durum bu. Ben onların kökenleri ile ilgili bir açıklama yaptığım için, bunların şüpheli olduklarını açıkladığım için ölümle tehdit ediliyorum ve savcı bana sen onlardansın diye böyle bir saçma iddiada bulundu. Üstelik bu 4 örgütün 4’ü de birbirine düşman. Böyle bir komedi. Sonra hâkim DAİŞ’le, El-Kaideyi iptal etti. Diğer ikisini bıraktı.
Devlet Nerede, İstihbarat Nerede?
Bu selefi örgütlenmelerin silahlandığını söyleyen cübbeli bu bilgileri nereden aldı?
Ben niye bilemiyorum, Cübbeli nereden biliyor?
Selefileri sağda solda görüyoruz, duyuyoruz, işte bizim mahallede şöyle biri var, bizim mahallede böyle biri var herkesin bunlarla bir hatırası var, bize de gelip söyleyen oluyor ama bunların silahı var mı yok mu, kaç grupturdurlar, kaç dernekleri var, ben niye bilmiyorum, o nereden, nasıl biliyor? Kimse bilmiyor da Cübbeli mi biliyor? Eğer böyle 150 grup, bunların da 2000 derneği varsa ve bunlar silahlanmışsa, o zaman devlet nerede, istihbarat nerede? Eğer bu doğruysa, istihbaratın tümden değiştirilmesi lazım. Tüm istihbarat elemanlarının görevden alınması lazım. Yani cübbelinin bildiğini MİT bilmiyorsa, o zaman MİT’i tasfiye etmek lazım. Yok biliyor da sessiz kalıyorlarsa, bunun da hesabını mahkemelerde vermeleri lazım. Eğer böyle bir şey yoksa o zaman cübbeliye de iftira attığını söylemek icab eder. Hangisi?
Bakın ben size bunlarla, özellikle bu silahlanmayla ilgili bazı şeyler okumak istiyorum. Bununla ilgili bazı bilgiler vereyim:
15 Temmuz’dan sonra silahlanmayı ilk başlatan AKP’li yöneticilerdir. Bunu dillendirdiler. Mesela Şeref Malkoç! O zaman cumhurbaşkanın başdanışmanıydı. Şeref Malkoç: “Darbeye teşebbüs edenlere karşı milletin meşru müdafaa hakkını savunması için ruhsatlı silah verilmesinin önünün açılması lazım” dedi. Yani ‘yeniden bir darbe girişimi olabilir, bunun için de biz halkımıza ruhsatlı silah dağıtalım’ diyor.
Melih Gökçek de diyor ki: “Muazzam bir silahlanma oldu. Pompalı tüfeği alan evine koydu. Sen yarın bir darbe yapmaya kalksan, senin elinde piyade tüfeği, keleş varken, bu da kalkıp pompalı tüfeğiyle gelmeyecek mi? Yani AKP’liler de pompalı tüfeği ile sizinle savaşmayacak mı?”
O zamanın Rize valisi Erdoğan Bektaş diyor ki: “Manisa’da 2 yılda verdiğim silah ruhsatının 5 katını Rize’de 3 ayda verdim.” Evet, bunun önünü açanlara, hatırlarsanız ben o zaman itiraz etmiştim. Bu silahlanma çok tehlikeli, iş anarşiye dönüşebilir, sokak çatışmaları olur, herkes birbirini bir şeyle itham eder, biri diğerine FETÖ der, diğeri ötekine bilir bilmez bir şey der, cahilller birbirine kurşun sıkmaya başlar, bu çok tehlikeli, anarşinin önünü açabilecek bir şey demiştim.
Elinizde koskoca ordu, koskoca polis teşkilatı, istihbarat var. Bunlara güvenmiyor musunuz? Yani bir general darbe yapmaya kalksa başka generaller var. Hiçbirine güvenmiyor musunuz? Yani bir albay darbe yapsa, emrinizde binlerce albay, yarbay, generaller var, hiçbirine güvenmiyor musunuz? Emniyet teşkilatına güvenmiyor musunuz? Halka mı düştü bu iş? Halk mı yapacak, seni halk mı koruyacak? Halka bırakırsan halkın, eğitimsiz insanların ne yapacağı belli mi olur? Adam kendi düşmanını öldürür ‘şu örgüttendi, o yüzden öldürdüm’ diyerek yalan söyler. Başka bir sebepten dolayı öfkelenmiştir, bir kavgada bir insan öldürmüştür ama şundan dolayı öldürdüm, der. Bunun önünü alamazsınız, halkın silahlandırılması çok tehlikeli, demiştim.
Bakın, daha yeni gündeme geliyor. İşte selefi gruplar silahlanıyor diye. Selefi grupları boş verin evvela AKP’li idarecilerin yetkililerin bu konuşmaları ne olacak, bunlar nereye konulacak?
25 milyon ruhsatlı-ruhsatsız silah. Bakın size rakamları bulabilirsem okuyayım. Bir milletvekilinin söylediğine göre son 23 ay içerisinde 2 milyon 3 yüz bin yivli tüfek ve tabanca ruhsatı verilmiş. Türkiye’de bireysel silah sayısının 25 milyon olduğu belirtiliyor. Yani neredeyse 3 kişiden birinde silah var. 25 milyonun %85’i kayıt dışı-ruhsatsız.
Onun dışında 2017’de yayınlanan 696 sayılı KHK’da: 15 Temmuz darbe girişiminde hükümetin yanında yer alan darbecilere karşı savaşan kişiler ve ondan sonrakilerle ilgili bir KHK çıkartılmıştı. Böyle bir darbe girişimi olursa, hükümeti destekleyen, hükümetin yanında silahıyla yer alan darbecilere karşı hükümeti savunan kişilere hesap sorulmayacaktır.Ben o zaman da buna karşı geldim. Bu, terörün, anarşinin önünü açacak bir KHK’dır. Sınırları belli değil!
Bu durumu 15 Temmuz ile sınırlıyor musunuz? Yani bu KHK, sadece 15 Temmuz’da sokağa çıkmış, darbecilerle savaşmış olanlarla ilgili mi, yoksa bundan sonra buna benzer her olayda böyle davrananların hepsi de suçsuz olduğuna, mahkeme edilmeyeceklerine garanti veriyor muyuz? Bunlardan hangisi? KHK’daki ifade mutlak ve daha sonrası için de anlamak mümkündür. Herhangi bir olayda bu şekilde davrananlar, hükümeti destekliyorsa, silaha sarılıp da önüne geleni vuruyorsa, darbeci zannettiği herkesi ki nereden bileceksin darbeci mi değil mi?
Belki de bunlar birbirleriyle savaşacaklar, belki de ikisi de birbirini darbeci zannedecek. Bunu bilemezsiniz. Bu KHK ile birlikte silahlanmanın önü de açılmış oldu. İnsanlara, “size hesap sorulmayacak, darbecilere karşı savaşırsanız öldürebildiğiniz kadar öldürün, hesap sorulmayacak” denildi. Yani silahlanın! Zaten Şeref Malkoç da Melih Gökçek de bunu açıkça söyledi. “Çok silahlandık” dedi. Muazzam kelimesini kullanıyor, bakın. Muazzam bir silahlanma oldu. Pompalıyı kapan evine atıyor. “Sen yarın darbe yapmaya kalkarsan görürsün, silahlarımız hazır” diyor. Bakınız.
Sonra duyuyoruz ki ‘sadat’ diye bir şey kurmuşlar. Kim olduğunu kimse bilmiyor, neden açıklanmıyor? Sadat diye bir şey kuruluyor, ‘emekli general asker ve polislerin kurduğu silahlı askeri eğitim harekat ve güvenlik danışmanlığı şirketi’ SADAT, başkanı da o zaman emekli tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’ymiş, sonra istifa etmiş. Bu kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanlığına getirilmiş. Silahlı askeri eğitim yaptığı söyleniyor, ortaya çıkarılsın, doğru mu değil mi?
Sonra AKP sempatizanlarının kurduğu ‘Osmanlı Ocakları’, gençlik örgütü. Bunların HÖH (Halk Özel Harekât) adı altında böyle bir örgütlenme olduğu söyleniyor. Bu Sadat nedir, HÖH nedir ortaya çıksın! Yani bir tek selefi örgütler mi? Bunlar nedir? Bir milletvekili: ‘Sadat ve Osmanlı Ocakları AKP’nin silahlı milis güçleri’ diyor. Doğru mu değil mi açıklansın!
15 Temmuzla yapacaklarını yaptılar. Şimdi geri kalanı yapabilmek için birini buldular. Durum onu gösteriyor. Onu konuşturalım, onunla geri kalanını tamamlayalım diye. 15 Temmuzla tamamını yapamadılar. Bir korku meydana getirdiler ama kimse silahla bir şey yapmadığı için bir şey de yapamadılar.
Bu Sefer Cübbeliyi Devreye Soktular
Diyanet raporu diye ortaya bir rapor attılar fakat diyanet bu raporu üstlenmiyor. ‘Biz böyle bir rapor hazırlamadık’ diyor. Bu raporu kim gündeme getiriyor? Cübbelinin kardeşim dediği Doğu Perinçek, bu raporu hep o gündeme getiriyor. Doğu Perinçek ve onun adamları, onunla istedikleri kadar bir algı operasyonu yapamadılar. Çünkü diyanet bu raporu üstlenmedi. Bu sefer Cübbeliyi devreye soktular. Şimdi Cübbelinin bunları bilmesi mümkün değil. Zaten kendisi MİT’le, CİA ile, Adnan Oktar’la görüştüğünü kendisi söylüyor. Bu örgütleri kendinin öğrenmesi mümkün değil, demek ki bilgi alıyor. Bize neden bilgi vermiyor bunlar?
Benim Cübbeliye tavsiyem; her verilen bilgiye inanma. Her okuduğunu hadis zannediyordun ya, nasıl ki orada hata ettin, nasıl uydurma bir şeyi insanlara hadis diye anlattın, muhakeme yapmadın, araştırma da yapmadın. İslami bir muhakeme gücüyle bunun hadis olmadığını anlayabilirdin, o muhakemeyi yapamadın, araştırmayı da yapmadın, orada öyle hata ettin. Sonradan da ‘ne yapayım, o zaman cahildim, bilmiyordum, ilmim yoktu’ demek zorunda kaldın. Bak yine aynısını yapıyorsun, her verilene inanıyorsun. Belli ki siyah gözlüklülerle çok görüşüyorsun, bak bu siyah gözlüklülerin 10 tane lafından bir tanesi doğru olur.
Seni kandırdıkları şuradan belli. Ben hayatımda İrancı olmadım, PKK sempatizanı olmadım, Allah da şahit, arkadaşlarım da şahit, sizler de şahitsinizdir. Bir tane cümlemi gösteremezsin. Ben her sene arkadaşlara, ehli sünnet ile Şia arasındaki ihtilaflı meseleleri ve ehli sünnetin haklı olduğunu anlatırım. Şia’nın ehli sünnete muhalif görüşlerinin yanlışlığını delilleriyle anlatırım. O derse katılanlar bilirler. Ben bunu 30 yıldır anlatıyorum, yeni değil. Hiçbir zaman ömrümde İrancılık yapmadım, Şii olmadım ama kendi yazısında benimle ilgili İrancı, PKK taraftarı gibi laflar ediyor. İnsan bu kadar iftiracı olmaz!
Bir kere İrancı olan PKK’cı olmaz, PKK’cı olan İrancı olmaz. Çünkü bunlar birbirine düşman. İran devleti de PKK ile savaşıyor Türkiye devleti gibi. Bak yine muhakeme yapmadan konuşuyorsun! Nasıl ki muhakeme gücünle düşünseydin, böyle bir hadis olamaz, filan ayete filan hadise ters derdin, anlardın. Şimdi yine biraz düşünsen, bir insanın hem İrancı hem de PKK’cı olamayacağını anlayabilirsin. Bunlar düşman birbirine. Tıpkı 4 örgüte aynı anda üye olmakla suçlayan savcının saçmalığının benzerini yapıyorsun.
Demek ki benimle ilgili bir siyah gözlüklü sana gelip böyle bir bilgi vermiş ama vallahi de billahi de yalan. Bunlar böyledir. Öyle bir rapor tutarlar, sonra o raporu yayarlar. Ve ne araştırmışsın, ne düşünmüşsün! Geleni aynen söylüyorsun. Bana bunu yaptığına göre bu 150 tane grup, 2000 tane dernek ile alakalı bilgilere de güvenme. Sen ne zaman böyle bilgi alsan yanlış çıkıyor bak. İncelemiyorsun! Uydurma hadisin uydurma olduğunu anlayamadığın gibi uydurma istihbarat raporlarının da uydurma olduğunu anlayamıyorsun. İyisi mi sus! Ona buna iftira atma! Bu ülkede silahlanma lafını ilk edenler 15 Temmuzdan sonra AKP’lilerdir. Onlara niye laf etmiyorsun?
Birileri Sadece Selefilere Değil, Asl ında AKP’ye Darbe Vurmayı Planlamış
Ben AKP’lilere de şunu söylemek istiyorum; “Bunun sonu size dayanır, benden söylemesi. Bu silahlanma meselesinin ucu eninde sonunda size gelir dayanır. Birileri cübbelinin eliyle aslında sadece selefilere değil, aslında AKP’ye de darbe vurmayı planlamış. Çünkü selefilerin silahlanması gündeme gelirse AKP’nin yaptıkları da gündeme gelecek. 2 kere 2 dört! Aslında bu, AKP’ye de bir tuzak sayılabilir.”
Sevda Noyan adlı o bayanın, demin okuduğum cümlelerinin devamında; ‘bizim aile şöyle bir 50 kişiyi götürür onu söyleyeyim. Biz çok donanımlıyız bu konuda maddi manevi olarak. Biz liderimizin yanındayız, asla yedirmeyiz, ayaklarını denk alsınlar, benim listem hazır’ demiş. Bunları hiç gündeme getirmiyorlar ve bu konu üzerinde en çok konuşan kim? En çok tarikat-cemaat düşmanlığı yapan kim? Doğu Perinçek! İlk hapisten çıktığı günden itibaren ‘tarikatların kökünü kazıyacağız’ diyen kişi ve o kişi hakkında Cübbeli diyor ki, “Diyaneti destekleyen ve değerlerimizi aziz tutan Doğu Perinçek kardeşimize şükranlarımızı arz ediyoruz. Ben Doğu Perinçek’e teşekkür ediyorum, dua ediyorum, ermeni meselesinde vatanımızı savundu. Memleketimize milletimize bir fayda getirdiysen tamam, itikadı, şusu busu önemli değil. Gerçi ben ateist değilim, Müslümanım dedi. Böyle bir beyanını da geçen gördüm. Mühim değil, velev ki vatanımıza milletimize sahip çıkan adam imansız olsun. Doğu Perinçek’i imansız olsa da seviyor!
Benim ondan farklı bazı düşüncelerim var diye bana her lafı söylüyor. Bugüne kadar hiç cevap vermedim ilk defa cevap veriyorum. Bunu istedi artık.‘O Allah ile kendi arasındaki sorun’ diyor. Müslüman, kâfiri kardeş edinebilir mi? Yani kâfirse de banane diyor. Kâfirse onu nasıl kardeş edinebilirsin? Ama biz aynı gemideyiz, bu geminin deliklerini tamir edip su almaması için canımızla malımızla fedakârlık edeceğiz. Fedakârlık yapalım da sen bu fedakârlığı Doğu Perinçek’le beraber olmak ile mi yapacaksın? Doğu Perinçek, ‘bütün tarikatların kökünü kazıyacağız’ dedi mi demedi mi, dedi. O zaman? Bak tekrar söylüyor, Doğu Perinçek diyor ki Independent’ede konuşmuş orada, 2014 yılında yapmış olduğu konuşmayı hatırlatarak; “Türkiye’de tarikatlar, temizlenecek, dedi. Bakın temizleniyor diyor. Ve bu kişinin istediği projeyi Cübbeli uyguluyor şu anda. Efendim ben tarikatlara cemaatlere bir şey demedim ki!
Eğer Bu Projeye Engel Olmazlarsa Bütün Muhaliflere ‘Selefi’ Diyerek Damga Vuracaklar
Bakın, ben size olacak şeyi söyleyeyim; istedikleri kadar tarikat-cemaat demesinler. Eğer bu projeye hükümet de ‘evet’ derse bakın olacak olan şu ama hükümet bu projenin kimler tarafından yapıldığını bilip de engel olmaya kalkarsa onu bilmem! Eğer engel olmazlarsa olacağı şudur; bütün muhaliflere selefi diyecekler damgayı vuracaklar, baskın yapacaklar, operasyon yapacaklar. 40 yıldır silaha elini vurmadığını, silahsız olduğunu göstermiş ispat etmiş olan cemaatlere bile!
Biz bu kadar yıldır meydandayız, bir gün birine tokat vurmamışız, silahımız yok, bombamız yok, bunu herkes biliyor, istihbarat da biliyor. Kaç eve operasyon yapıldı, kimseden 1 tane silah çıkmadı, ruhsatlı bile çıkmadı.
Nurcuların bir sürü kolları, Süleymancılar, tarikatçıların bir sürü kolları, bunların silahla bombayla işi yok. Bunlar belli. Selefilerin de birçoğunun silahla işi yok. Bunlar ilmi selefilik peşinde. Allah gökte mi, yerde mi? Abdest şöyle mi böyle mi? Namazda şöyle mi durulur, böyle mi durulur? Bu gibi meselelerle uğraşıyorlar. İlmi selefilik, ilmi konularla uğraşıyor. Her selefi grubun da silahla falan işi yok ve bu gruplar silahlıymışlar! O zaman neden bugüne kadar silahlı eylemleri yok? Silahlı hiçbir eylemi olmayan insanlara, görüşlerinden dolayı yıllarca hapis veriyorlar. Muhalif ise, yıllarca hapis veriyorlar.
Kademe Kademe İlerleyecekler
Mesela o selefilerden Halis Bayancuk’a -Ebu Hanzala lakabı ile anılan kişiye- geçen günlerde 12,5 yıl hapis verdiler. Ne silah bulmuşlar, ne silahlı bir eylemini ispat etmişler, hiçbir şey yok. Fikir olarak belki onlara yakın olabilir, ama bir silahlı eylemi yok. Evinden silah çıkmış da değil, birine böyle bir şey yaptırmış da değil. Selefi fikre sahip olabilir, tekfirci olabilir ama kimseye bir şey yapmamış yani. Bu insanlara da yıllarca hapisler veriliyor. Ve selefilikle alakası olsun olmasın, kademe kademe ilerleyecekler.
Ben 15 Temmuzdan sonra da daha evvelden de söylemiştim, 17-25 Aralık olaylarından sonra da söyledim; bunu bahane edip birçok cemaate darbe vurmak istiyorlar. Bu iş 2014’te doğu perinçek hapisten çıkınca başladı. Onunla hapishane de planlar yapılıp anlaşılmış, ‘Fetöcüleri bitirmen için seni çıkarıyoruz. Onlarla mücadele edeceksin’ denilmiş. O da bu planlarla çıktığı için hapishanenin kapısında ‘kınından çıkmış kılıç gibiyiz, hepsinin kökünü kazıyacağız’ diyor. Çünkü planı biliyor, o amaçla çıkartılmış.
Bu 6-7 yıldır yapacaklarını yaptılar, şimdi gerisini yapmaya çalışıyorlar. Ne diyecekler? Dün “FETÖ” diyerek, şimdi de “Selefi” diyerek. Yeni bir 28 Şubat gibi bir şey de olabilir. Bunun sonucunda hükümet de suçlanacak. Hükümete “Sen bunlara müsaade ettin.” denilecek, “Sen silahlanmayı teşvik ettin, sen IŞİD’i, el-Kaide’yi korudun.” diyecekler ve bir 28 Şubat’a bahane olacak. “Sen sebep oldun.” diyecekler. Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı gibi ıvır zıvır birtakım meseleleri bahane ederek Erbakan Hocayı devirmediler mi? Bu daha büyük bir olaydır. Böyle bir şeyin hazırlığı var gibi duruyor ama hemen olmayacak. Önce “Selefiler” denilerek, silahlı olsun olmasın, o bahaneyle yine bir sürü insan içeri atılacak. Plan yapılmış.
Derin Yerlerden Talimat Alan Emniyetçiler Var
Diyanet, “O raporu ben yazdım.” demeyince Cübbeli’yle iş yapmaya başladılar. Eğer bu proje yürürse birçok ev basılacak. Şafak operasyonları yapılacak. “Yat yere!” diyecekler, içeri 20 tane polis birden girecek. Acaba birisi bir yere bir şey koydu mu koymadı mı, sen göremeyeceksin. Bu şekilde “Bir şey bulduk.” diyebilirler. Emniyetçilerin içinden bazıları yapabilir, hepsini suçlamıyorum, derin güçlerle bağlantılı olan emniyetçiler var, talimatı ne validen ne de savcıdan alıyor! Derin yerlerden talimat alan emniyetçiler var! 20’si birden sabahın karanlığında siz daha uykuluyken dalıveriyorlar, bir yere bir şey koysalar haberiniz olmaz! Sadece bu da değil! Siz evinizden hiçbir yere gitmeyecek misiniz? Diyelim ailece bir yere gidecekler, maymuncukla kapıyı açarlar, öyle güzel açarlar ki kapıyı, ruhunuz duymaz. İçeri girerler, 1 hafta veya 3 gün önceden bir yere yerleştirirler, sonra baskın yaparlar. “İşte bulduk!” derler. Bu iş oraya gidiyor. Kimine silah koyarlar, kimine porno film, kimine uyuşturucu… Bugüne kadar silah, eroin, porno filmle alakası olmayan insanların evlerinden, iş yerlerinden, arabalarından buna benzer şeyler çıkarsa bu, bu projenin ürünüdür. Böyle şeyler olursa bu iş, bu projeyi yapanların işidir. Bu yaşa kadar bu işlere bulaşmamış, kimseye bir tokat vurmamış insanların evinden silah çıkartırlarsa, bunu yapan Türk Derin Devletidir! Bu projeyi yapanlardır!
Operasyonların, Şafak Baskınlarının Zemini Hazırlanıyor
Bunun zemini hazırlanıyor! Operasyonların, şafak baskınlarının, hapislerde süründürmelerin zemini hazırlanıyor. İşin içine silah girmeyince az ceza verilebiliyor. 1-2 sene yatırıyor, geri çıkıyor. İşin içine silahı sokacaklar ki 10-20-30 sene ceza verebilecekler! Plan bu! İşin içinde silah varsa ceza öyle 1-2 sene olmaz, 10-20-30-36 sene, ağır müebbet olur. Böyle uzun süre hapis, bununla mümkün. Herkes evine, iş yerine, arabasına daima dikkat etsin. Yapsalar görebilir misin peki? Gitse bir yere, evin ta dibinde, böyle kimsenin her zaman gitmediği bakmadığı, ev sahiplerinin hiç uğramadığı bir yere koysa 2 gün sonra gelip baskın yapsa sen onu nereden göreceksin? Çok zor ama yine de tedbir iyidir. İsterseniz evinizin her yerine, iş yerinize, arabanıza kameralar yerleştirin, bunu yaparlar çünkü. O kameraların kaydı başka bir yerde olmalı! telefonunuza kaydetsin, bu kaydeden cihaz başka yerde olsun. Çünkü onu yapan adam o kamerayı da tespit eder, onu kaydeden bilgisayarı da alır götürür. Onu da başka bir yolla yapmanız lazım yani o bilgisayar evde olmamalı. Bunu böyle yaparlar. Sen evde yokken gelirler, içeri girerler, güzel bir yere, hiç bakmayacağın bir yere yerleştirirler, ertesi gün gelip basarlar, oradan çıkartırlar. Polisin bile haberi olmaz, hakikaten buldum zanneder. “Biz koymadık, vallahi billahi biz koymadık.” der. Doğrudur, polis koymamıştır, koyan koymuştur ama 1 gün evvelden. Ömründe kimseye tokat atmamış, silah bulundurmamış 30-40 yıllık, 50-60 yıllık cemaatler var. Eğer bu insanlara da böyle yapılırsa bu iş, bunun için demektir.
Her selefinin de silahlandığını kimse iddia edemez. Eğer böyle bir şey yapılırsa her selefi fikre sahip olan kimseler bu gibi bahanelerle hapislere doldurulursa bu proje, bunun için demektir.
Cübbeli’ye Tavsiyem
Benim Cübbeli’ye tavsiyem, kendisine gelen her bilgiye güvenmesin. Eğer böyle bir şey varsa bu senin görevin değil. Devletin görevlileri var, kimde silah varsa zaten onlar biliyorlar. Sana mı düştü? Sana bu bilgiyi vermeleri, seni TV’de konuşturmaları acaba ne içindi, diye düşünmen gerekmez mi? “Devletin polisi var. bana bunu neden söylüyorsunuz? Demek siz beni kullanmak istiyorsunuz.” demeniz gerekmez mi? Demek ki bu işi yapanlar din düşmanlarıdır. Kendileri yapsa onların lafına kimse kıymet vermez, insanlar “Zaten siz din düşmanısınız.” derler. Demek ki bir hocaya yaptırmaları gerekiyor. Bir hoca bunu söyleyecek ki etkili olsun ve insanları inandırsın. Bunu hiç düşünmedin mi? Şimdi bugün güya ifadeye gitmiş. Daha sonrasında “İsim vermemiş.” diye açıklama yapıldı. Şimdi ben buna inanayım mı inanmayayım mı? Biz o kadar çok yalanla karşı karşıya kaldık ki.
Günlerden beri “Devletin savcısı, emniyeti beni çağırırsa her bildiğimi anlatırım.” dedi mi demedi mi? Dedi. Şimdi nasıl oldu da söylemedi? Şimdi ben buna inanacak mıyım yani? Bu bir.
İkincisi, ya söyledin ancak tepki almaktan korktuğun için, sana muhbir, ispiyoncu, jurnalci demesinler diye, söylemedim, demek zorunda kaldın, yani bu şekilde söylediğin halde “Söylemedim.” demek zorunda kaldın. Ya da gerçekten söylemediyse o zaman neden bu kadar ortalığı karıştırdın ve neden söylemekten vazgeçtin? Ne oldu, iki günde ne değişti? Kulağına nereden, ne dediler? Dün “Söyleyeceğim.” diyordun, bugün söylemediysen acaba neden? Bu da ayrı bir muamma. Ya bir yalan var, söylediği halde söylemedim, diyor. Ya da doğru söylüyorsa neden söylemekten vazgeçti?
Bu projeyi yapanlar, projenin tutması için, inandırıcı olması için böyle herkes hakkında bilgi veren Cübbeli’ye bir kötülük yapmak isteyebilirler. Böylece bu projeyi yapanlar, İslam düşmanları “Bak işte dediğimiz doğruymuş. Bakın işte böyleleri varmış, işte ona da böyle yaptılar.” diyerek inandırıcı olmaya çalışabilirler.
Kendisine bu bilgileri verenlere gelince, bu bilgi hocaya mı verilir? Bu bilgi, devletin başındaki adama verilir. Böyle bir bilgi varsa, doğruysa, bunu MİT nasıl bilmiyor? MİT, bunu devletin başındakilere söylemiyor da bir hocaya mı söylüyor? Onu hedefe koymak istiyorlar. Bu projeyi yapanlar, ona kötü bir şey yaparlar, yapabilirler. Devlet onu korumalı. O derin güçler, onu bu tuzağa düşürdüler, devlet onu korumalı. “Zaten biz demiştik, o da demişti, demek ki bakın doğruymuş.” demek ve tezlerini ispatlamak için ona bir şey yapabilirler.
Peki hocam gerçekten böyle silahlanan, delidolu adamlar yok mu? Olabilir, ben onu bilemem. Varsa devlet gitsin, yakalasın, “Bu silahı ne yapacaksın?” desin. Benim anlatmak istediğim şey, burada bir proje var. Böyle bir şey varsa devlet, neden gerekeni yapmıyor? Demek ki bir şeyi bekliyor, bir şeyler planlamışlar. 15 Temmuz’dan sonra nasıl ki bütün faaliyetler hep askıya alındı, şimdi yine ona benzer bir şey yapacaklar, daha da baskıyı arttıracaklar. Şimdiye kadar sadece fikirlerinden dolayı insanları susturuyorlardı, 3-6 ay veya 1 sene yatıyorlardı, çıkıyorlardı. Şimdi işin içine silahı sokacaklar, ondan sonra yıllarca yatıracaklar.
İnsanların Hayatıyla Oynamak, İsmini Lekelemek, Oyuncak Mı
Birinden duydum, tam okuyamadım; Adana’da birisini Türkiye DAİŞ ya da el-Kaide lideri diye götürmüşler, Türkiye lideri diye, birkaç hafta sonra geri bırakmışlar. Tam bir rezalet yani. Sen adama ‘Türkiye Lideri’ diyorsun, ondan sonra geri bırakıyorsun. Bu nasıl bir istihbarat! insanların hayatıyla oynamak, ismini lekelemek, oyuncak mı?!
Türkiye’de Selefilik Diye Bir Akım Yoktu
Aslına bakarsanız, Selefilik diye bir şey Türkiye’de yoktu. Türkiye, ehli sünnettir, Selefilik ise Arabistan kaynaklıdır. Türkiye’de böyle bir akım yoktu. Dünyada bu akımı ilk olarak Irak’ta, Arabistan ile birlikte ABD başlattı. Ortak bir proje ile bunları finanse ettiler, büyüttüler, güçlendirdiler. Dünyada bunu ABD yaptı, Türkiye’de ise derin devlet yapıyor. Türkiye’de DAİŞ mi var El-Kaide mi var? Nereden çıktı, kim bunları destekledi? Dünkü mahallenin serserisi bir bakıyorsunuz DAİŞçi, El-Kaideci, tekfirci olmuş, herkesi tekfir ediyor. “Suriye’ye gitmek lazım, Irak’a gitmek lazım.” diyor. Dünkü mahallenin serserisi, bir sakal bırakmış, şalvar giymiş olmuş şeriatçı. Belli ki bu işte bir iş dönüyor. Bu adamın böyle şeylerle alakası yok. Kimisi eroinman, kimi kavgacı, hayatında neler neler yapmış?
Hepsini kast etmiyorum böyleleri var içinde. Asıl işi idare edenler bunlar, gizli görüşmeler yapanlar bunlar, mahallenin saf gençlerini alıp alıp Suriye’ye gönderenler. Ama kendileri gitmiyorlar. Sen niye gitmiyorsun? ‘Benim burada işim var’ diyor. Bunların oraya gidip öldürülmesini istiyorlar, temizlik yapıyorlar.
Bütün devletler bunu yapıyor. Kendi içindeki muhalif güçleri, saf İslamcı gençleri, Suriye’ye, Irak’a, Afganistan’a gönderiyor, Avrupa da bunu yapıyor, bütün devletlerin istihbaratları bunları yapıyor, kendi içindekilerden kurtuluyor, dışarı atıyor, ‘gidin orada ölün’ diyor, çatışma bölgeleri meydana getiriyorlar, oralara gönderip ölmelerini sağlıyorlar. Ölmezse memleketine geri dönemiyor artık. O kurtulmuş oluyor, yurda giriş yasağı getiriliyor. Diyelim ki kaçak yollardan girdi, yakaladığı zaman da silahlı terör örgütüne üye olmaktan hapse atıyor. 30 sene hapiste süründürüyor, oluyor bitiyor. Kurtulmuş oluyor her türlü. İster orada ölsün ister başka memlekete kaçsın-gitsin, isterse burada hapishanede sürünsün. Her türlü devletler bu adamlardan kurtulmuş olmaktadır. Garip adamlar, böyle İslami bir ahlak-şahsiyet yok. Sen nereden çıktın yani? O şehrin insanları onu tanımaz etmez. Sen nereden geldin, sen kimsin?
Karanlık adamlar ve bunlar bu işi yıllardır yapıyorlar. Parayla sürekli Suriye’ye, Afganistan’a, Irak’a adam gönderiyorlar. Devlet bunları çok iyi biliyor, neden bunları durdurmuyor? Bunlar oralarda silahlı eğitim görüyor, neden devlet bunları engellemiyor? Neden? Çünkü bu kafadaki gençlerden kurtulmak ve temizlik yapmak için. Aynı zamanda istediği zaman da kullanır bunları. Derin devletlerin işi bu. İstediği zaman böylesi insanları kullanır. Ona eylem yaptırır. Adamın zaten her tarafı suç. O adama istediği eylemi yaptırabilir. Daha da olmazsa onunla bağlantılı olduğunu iddia eder. Saf temiz Müslümanları da onlarla bağlantılı gibi gösterip hapse doldurmak için bahanesi hazırdır.
Benden Rahatsızlar, Çünkü Projeleri Bozuluyor
Düşünün. Bizim iddianamelerde neler geçiyor neler! Birisi gelmiş böyle sizin gibi oturmuş -karşı binada vakıf varken- sonra 1-2 defa gelmiş ondan sonra bu çocuğun Suriye’ye gittiği tespit edilmiş, bunu yazıyor iddianameye utanmadan! Bu kapı herkese açık, sen ne saçmalıyorsun ya? Ben ne bilirim buradakilerin hepsi kimdir? Kapı açık isteyen giriyor buraya. Yani bundan dolayı sen beni mi suçluyorsun? Savcı, DAİŞ seni ölümle tehdit etti mi? Beni ölümle tehdit etti, seni mi tehdit etti? Birisi gelmiş, 2 defa sohbette bulunmuş diye sen nasıl beni bununla suçlarsın? Ben ne bileyim içeri giren kimdir nedir? İşte böyle yapıyor. Diyor ki “bu kişi gitti geldi.” Sanki ben onu göndermişim, benim yıllardan beri kaç tane açıklamam var. Eski açıklamalarda, ‘gitmeyin bu bir tuzak’ diyorum! Gitmeyin dediğim için de benden rahatsızlar. Çünkü projeleri bozuluyor. Ben projelerini bozmuş oluyorum. Kaç tane konuşmam var; ‘gitmeyin bu bir tuzak, sizi tuzağa çekiyorlar, Beşşar Esed’le savaşsınlar’ diye. Sürekli bu milletin evlatları oraya gönderiliyor. Bir yere de varmış değiller, böyle 3-5 bin kişi ile arkasında Rusya, İran, Çin olan bir devleti değiştiremezsin ki! 3-5 bin kişi ile Beşşar Esed’i mi devireceksin? Arkasında Rusya var! Bu gibi basit seviyesiz projeleri için milletin evladını harcıyorlar. Ondan sonra da ‘yok silahlı örgütler var, bilmem ne var’ bunları oralara gönderen derin devleti hele bir halledin. Silah, bıçak varsa işte onlar bu işi öğrendiler oralarda. Bunları oralara ne Süleymancı gönderdi ne Nurcu ne tarikatçı ne de biz! Buna baştan beri de karşıyız.
Lanet Olasıca Bir Proje
Türkiye’de aslında selefi bir akım yoktu, sonradan oluşturuldu suni olarak. Derin devlet, siyah gözlüklüler bu adamları eğittiler, iki ayet iki hadis ezberlettiler, ceplerine de 3-5 bin dolar koyup gönderdiler ve o fikirleri buralarda da yaydılar. Herkese kâfir diyorlar. Bu milletin görüşü bu değil, ehli sünnetin böyle bir görüşü yok. Suni olarak oluşturuldu. Böyle eylemlerde kullanılmak için ve böylesi insanlarla irtibatlısınız diyecekler ve size de baskı yapacaklar zulmedecekler. 2 tane adam buraya gelmiş-gitmiş, demek ki ‘sizin de bunlarla irtibatınız var’ diyecek, iftira atacak. Öyle 2 tane cahil çocuğu konuşturacak, işte ‘biz şunlardan ders aldık diyecek bilmem ne diyecek’ yalan dolan. Ondan sonra onlara zulmedecek, fırsat eline geçmiş olacak bunlar da silahlı terör örgütüyle beraberler diyebilecekler. Lanet olasıca bir proje, iğrenç bir proje, alçakça bir proje. Bu projeyi yapanlarda ne din ne iman olamaz, bu projeyi yapanlarda ne vatan ne millet sevgisi de olamaz!
Koskoca Devlet Bir Kişinin Lafına Göre Mi Hareket Edecek?
İçişleri bakanı da bununla ilgili “1-2 güne kadar bildiklerini anlatacak” demiş. Çarşamba günü söylüyor, bugün Cuma. Bu yanlış bir şey değil, şöyle bir değerlendirme var işte bazıları diyorlar ki “devlet 1 kişinin ifadesine mi bakıyor? Koskoca devlet bir kişinin lafına göre mi karar verecek?” Evet, 1 kişinin de ifadesi bizim için önemli diyor. Vallahi o zaman tamam, belayı bulduk. Yani birisi böyle dedi, tamam yani. Onun dediğinin o zaman aksini söyleyecek 10 bin kişi bulunur, o zaman ne olacak? 1 kişi mi önemli, 10 bin kişi mi önemli? Sen eğer ‘biz projeyi yaptık, 1 kişinin üzerinden de olsa biz bu projeyi yürütürüz, istediğimizi yaparız’ diyorsan onu bilmem. Yoksa bir kişinin lafıyla olmaz.
Usulü hadiste şöyle bir şey vardır; mesela Peygamberimizin namazı ile ilgili, farz bir namazla ilgili bir rivayet geliyor ama garip bir rivayet, diğer rivayetlere aykırı bir rivayet -buna şaz denir Usulü Hadiste- daha sağlam ravilerin naklettiği hadislere aykırı bir hadis geliyor. Hadis âlimleri böyle bir şey olsaydı derlerdi ki ‘bununla ilgili çok hadis olması gerekirdi. Çünkü bu farz namazla ilgili ve peygamberimiz 5 vakit namazı cemaatle kıldı, kıldırdı. Dolayısıyla bu kabul edilemez.’ derlerdi. 1 kişiden gelmiş, eğer böyle bir şey olsaydı o zaman bununla ilgili onlarca hadis olması gerekirdi. Çünkü bu farz namazla ilgili ve Peygamberimiz farz namazı cemaatle kılıyordu. Dolayısıyla 1 kişininki kabul edilemez. Bu usulü Hadiste bir kural ve bunlara daha meşhur olan bilinen rivayetlere muhalifse buna şaz deniyor, yani zayıf hadisler sınıfındandır, buna göre hüküm verilemez. Bir şey varsa, Peygamberimiz onu yapmışsa, farz namazda onunla ilgili onlarca hadis olur, 1 tane olmaz ve bilinene aykırı ise o kabul edilemez. Mesela Tirmizinin kendisi bizzat söylüyor ‘benim kitabımda, bütün ulemanın ittifakla terk ettiği hadis var’ diyor, kendisi bunu itiraf ediyor. ‘Benim şu hadisimi bütün âlimler ittifakla terk ettiler’ diyor. Çünkü başka hadislere zıt. Eğer benim bu hadisim, söylendiği gibi olsa o zaman onlarca hadis olması gerekirdi bu şekilde. Mesela diyelim ki Peygamberimizin sesli zikir yapması. Böyle bir hadis olsa yani Efendimiz böyle bir şey yapmış olsaydı, bununla ilgili 1 tane değil onlarca hadis olması gerekirdi. 1 tane olursa bunda bir şüphe var demektir. Çünkü bunu aleni yapıyor, camide herkesin içinde yapıyor. Nasıl olurda 1 tane hadis olur? Aynı manada ve çok sayıda hadis olması gerekir. Yok, o zaman demek ki bu hadis şüpheli. Hadis âlimi bu hadisi Usulü Hadis kurallarına göre inceler.
Şimdi onun gibi ben diyorum ki; şayet genel olarak selefilerde tekfircilik var, onları biliyoruz da. Mesela onunla ilgili yüzlerce delil var, konuşma da var, ama mesela böyle bir silahlanma böyle bir şeyİ ama 1 kişi söylüyorsa başka kimse bilmiyorsa, o kabul edilemez. Ama Süleyman Soylu: ‘1 kişinin de dediği bizim için önemlidir.’ diyor. Bu işte mesela küçük bir olay olsa diyelim ki bir şahısla ilgili şahitlik yapsa kabul edilebilir, 1 kişide önemlidir ama burada 10 binlerce insanla alakalı bir şahitlik var. 2000 dernekle ilgili bir şahitlik! Bunu 1 kişi mi bunu gördü sadece ve bu onun işi mi? Bu adam istihbaratçı mı? Bu şahsi bir konuda şahitlik yapmıyor, muhbirlik yapmıyor! 150 grupla binlerce insanla ilgili 2000 dernekle ilgili yapıyor. Bir kişinin ifadesi elbette böyle bir meselede geçerli olamaz. Böyle bir şey olsa yüzlerce insanın şahitlik yapması gerekir. O zaman kabul edilir. Bir grupla ilgili mesela bir sürü insan şahit ‘evet, silahımız var, şöyle eğitim verdiler, bize şöyle oldu, böyle oldu, filan yerde silahlarımız sakladılar vs.’ diyor. Gerçekten de onların içinde samimi önde gelen kimselerse tamam, kabul edilir. Böyle bir kişi o da sadece bir hoca, istihbaratçı da değil, onların içinden birisi de değil, 150 grup 2000 dernek ve 10 binlerce insanla ilgili ben şahitlik yaparım diyor ve bakan da bunu kabul ederiz diyor. Vallahi sizin kabul etmeye niyetiniz varsa yapacak bir şey yok.
Bu arada 1-2 cümle ile şunu da söyleyeyim; geçenlerde Ruşen Çakır’ın programına konuk olan gazeteci İsmail Saymaz bizi de selefi grupların arasında zikretmiş. Bir arkadaşımız bizim selefi olmadığımızı, bizim hakkımızda yanlış bilgi aldığını bunun doğru olmadığını, bunu düzeltmesini istemiş, o da o sırada Halk TV de programdaymış ve Halk TV’de ki programında bunu düzeltmeye çalışmış. “İşte beni aradılar, bana biz onlardan değiliz, böyle diyorsun tanımıyorsun, tanımadan konuşuyorsun, böyle dediler, onu buradan söylemiş olayım, oradaki hatayı düzeltmiş olayım” gibi buna benzer cümlesi var. Tam kelimesi kelimesi hatırımda değil, o sırada diğerleri de halk TV’de ki o programa katılanlar da hepsi bir taraftan konuşuyorlar, lafı kaynatıyorlar. Sanki bunu açıkça söylemesini istemiyorlar ve lafın kaynamasını istiyorlar.
Ben İsmail Saymaz Bey’e de şunu söylemek istiyorum; her duyduğunuza inanmayın. Gazetecilik, araştırmak demektir. Ben hayatımda selefi olmadım. Ben ehli sünnetim, Hanefi mezhebindenim. Selefilerin görüşlerini de kabul etmiyorum. Lütfen bilir bilmez konuşmayın. Halk TV’de düzeltmeniz güzel ama tam anlaşılmadı. Bakın arkadaşımıza daha sonra ‘sanki selefi olmak suç mu ki?’ diyor. Bakın daha bu 1 haftalık olay. ‘Selefi olmak suç mu ki niye böyle tepki gösteriyorsunuz ki selefi olsanız ne olur ki’ diyor. Ama bakın 3 gün sonra bu laflar başlıyor ve selefiler silahlanmakla suçlanıyor. Demek ki selefi olmak suçmuş, bak. Çünkü selefiler silahlanmış. Sen de bizi o kategoriye soktun. Ben her gazetecinin kötü niyetli olduğunu düşünmüyorum ama gazeteci araştırmalıdır.
Ruşen Çakır, bu konuları iyi bilen bir gazetecidir, alanı budur. Tüm tarikatları cemaatleri araştıran bir insandır. Onun programında olması da ayrıca üzüntü vericidir. Çünkü o bu işleri bilen bir insandır. Hani İsmail Saymaz’ın özel alanı bu değildir fakat Ruşen Çakır’ın özel çalıştığı alan bu alan zaten. Onun orada müdahale etmesini beklerdim, yani onların öyle görüşleri yok. Çünkü bizi de tanıyor, benle de görüşmüştü. Bu olaylardan önce telefonda görüşmüştük. Hapisten çıktığımda da röportaj yapmak istemişti araya aksilikler girdi vs. olmadı. Yani bizim böyle görüşlerimizin olmadığını biliyor, orada kendisinin en azından “ben öyle bilmiyorum” diyebilirdi. Belki hani konuşmacının konuşmasına müdahale etmiş olmamak gibi bir prensibi olabilir ama orada ben yokum ki, ben orada cevap veremiyorum ki, siz biliyorsanız bizim öyle olmadığımızı, sizin bizim yerimize cevap vermeniz gerekiyor. O zaman ya bizimle de bağlantı kuracaksınız, böyle misiniz diye soracaksınız, ya böyle olmaz ki, o konuyu tam bilmeyen birini getirtip konuşturtup o da bize diyelim ki bilmeden konuşsa bize iftira sayılabilecek şeyler söylese ondan sonra bunun vebali yok mu? Selefilik suç mu? Bakın şimdi selefiler silahlanıyor diye beyanatlar var. Demek ki suçmuş. Yani bunun zemini hazırlanıyor. Bunun düzeltilmesi gerekir. Gazetecilik ahlakı bunu gerektirir.
Cübbelinin şu tweetini de söyleyeyim de haksızlık yapmış olmayalım. ‘Ben cemaatler ve tarikatlar silahlanıyor’ demedim. Selefi dernekler silahlanıyor dedim. Ama din karşıtı bazı yayın organları kasıtlı olarak lafı tarikatlara ve cemaatlere çevirdiler. ‘Buyurun videoyu dinleyin’ diyor. Sonra bir başka tweetini de selefiler hakkındaki uyarımı bazı çevrelerin kasıtlı olarak tarikatlara çevirdiğini beyan etmiştim. Dün gece de CNN ve Haber Türk bu kervana katıldılar. Lakin Haber Türk’ü aradım, onlar yanlıştan döndüler. Yani şimdi tarikatlar ve cemaatler çok kullanılıyor. Öyle bir ortamda bu konu bu şekilde ele alınırsa din düşmanları da dediğiniz gibi onları kullanır. Siz de o zaman onların ağzına sakız vermeyin. Sizi sevdiklerinden televizyona çıkartmıyorlar. Bunu bilin. Sizi alkışlayanlar sizden nefret ediyorlar, adınız gibi emin olun. Oradan çıktıkları zaman içlerinden size küfrediyorlar, adınız gibi emin olun. O sakalınızdan nefret ediyorlar, namazınızdan nefret ediyorlar, adınız gibi bunu bilin. Sizi oralara çıkartıyorlarsa bir sebebi var. Cemaatlerin-tarikatların aleyhinde konuşmanızı sağlamaya çalışıyorlar, lafı her seferinde oraya getiriyorlar. Müslümanlar ferasetli-basiretli olmalı, tuzağa düşmemelidir.
Tamamını İzlemek İçin;
Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin güncel, siyasi, fıkhi, ilmi sorular hakkında vermiş olduğu cevaplara alparslankuytul.com resmi web sitesinden ulaşabilirsiniz…
Basiretli görüşlerinizden dolayı Allah razı olsun hocam