Alimler, zalimlerin zulmüne karşı koymak ve tüm diktatörlerin karşısında olmak gibi bir misyon yüklenmiştir. Bu hususta gayret ve mücadelelerinin en büyük dayanağı Allah Azze ve Celle’nin ayetleri ve peygamberlerin bu hususta gösterdikleri örneklerdir.
Tüm peygamberler, bu misyonu en güzel şekilde üstlenip, verdikleri büyük mücadelelerle tarihe geçmişlerdir. Hz Nuh, Hz Musa, Hz İbrahim ve peygamberin son halkası olan Efendimiz Sallahu Aleyhi ve Sellem ve diğer tüm peygamberler Tevhid mücadelesinin bir gereği olarak zalimler ve diktatörlere karşı durmuş, hakkı üstün kılmak için mücadele etmiştir.
Hz. Nuh (as), peygamberlik mücadelesinde (Ankebut, 29/14), gece-gündüz demeden ve müşriklerin bütün olumsuz tavır ve saldırılarına rağmen bıkmadan, usanmadan ve uzlaşmadan davet mücadelesini tavizsiz ve uzlaşmasız bir şekilde devam ettirmiştir. Hz. Nuh’un çok uzun denebilecek bu tevhid mücadelesinde, kendisine iman edenlerin sayısının çok az olmasına aldırmadan, ilahi mesajı, eğmeden, bükmeden insanlara tebliğ etmekten geri kalmamıştır, kavmini İslam’a her çağrışında, bu çağrıdan kaçmalarına ve parmaklarını kulaklarına tıkayarak, elbiselerine bürünmelerine, kibirlendikçe kibirlenmelerine (71/6-7) ve kavmi tarafından tehdit edilmesine (Şuara, 26/116) rağmen duruşunu asla değiştirmemiştir. O da bu davet/tebliğ sorumluluğunu hakkıyla yerine getirmiştir. Bu nedenledir ki, bu olumsuzlukların hiçbirisi, Hz. Nuh (as)’ı, emrolunduğu şekildeki davet mücadelesine devam etmekten alıkoymamış ve hakkı haykırmadaki sözünü değiştirmeye yöneltmemiştir.
Hz Musa (A.s.)’ın Firavun karşısındaki mücadelesi de yine şirk ve haksızlık sebebiyle olmuş ve Firavunun gücü ve ihtişamı karşısında korkmadan hakkı haykırmıştır.
Bugün haksızlık ve adaletsizliklere sessiz ve tepkisiz kalmayı doğru bulanlar Hz İbrahim’in kavmine rağmen putları kırmasını ve Tevhidi haykırmasını nasıl anlamaktalar? Ve yine Hz İbrahim’in dağ gibi ateşin içine atılmasına (Enbiya, 21/68) rağmen davetindeki duruşunu asla değiştirmemesini nasıl yorumlamaktalar?
Efendimiz Sallahu Aleyji ve Sellem de tebliğ ve davet vazifesini büyük bir mücadeleyle sürdürmüş, Ebu Cehilleri karşısına alarak zulümle ve şirkle mücadele etmiştir. Peygamberimizin, davet metodunu inceleyen herkes, kafire karşı şiddetli duruşuna ve zulme boyun eğmeyerek hakikati haykırdığına şahitlik eder.
Efendimizden sonrada bu büyük mücadeleyi devam ettirenler olmuştur. İmam Azam Ebu Hanife, İmam Şafi gibi müçtehid âlimlerin de zamanın yöneticileri tarafından fiili ve psikolojik baskıya uğradıklarını görmekteyiz. Hakkı ayakta tutmak adına o zamanın yetkililerini dahi karşılarına alan alimler zindana atılmış yine de hakikatten dönmemişlerdir.
Bugün de aynı mücadeleyi sürdürecek olan zamanın âlimleridir.
Bu mücadele Tevhidi savunmanın bir gereğidir. Tevhid hakikattir. Hakikatin üstün kılınması için bazen onu haykırmak gerekir. Hicr Suresi 94. Ayette Allah Azze ve Celle “Şimdi sen emrolunduğun şeyi gürleyerek söyle!..” buyurmaktadır. Şirke ve zulme karşı tevhidi ve adaleti savunmak, hakikati haykırmakla olur.
Zulmün ve adaletsizliğin kol gezdiği şu günlerde hakikati cılız bir sesle savunmak hatta daha da kötüsü sessiz kalmak, ne zulmün son bulmasına ne de mazluma fayda sağlar. Zulüm ve adaletsizlik ancak gür ve güçlü bir sesle haykırıldığında ve hakikat cesurca ortaya koyulduğunda zulme ve adaletsizliğe engel olunabilir. Zulme ve adaletsizliğe karşı gösterilecek en direçli eylem, onu cesurca ortaya koymak ve kimseden çekinmeden haksızlıkla mücadele etmektir.
“İnsanlar bir zalimi görürlerde onun zulmüne engel olmazlarsa Allah’ın onları genel bir azaba uğratması kaçınılmazdır.” (Tirmizi) hadisi, bize bugün yapılması gereken mücadeleyi hatırlatmaktadır.
Hiçbir âlim zulme ve adaletsizliğe karşı durduğu için kınanamaz. Bilakis bu vazifeyi üstlenmeyen ve sessiz kalanlar kınanmalı ve zulme karşı durmaya davet edilmelidir.
Gerçekleri konuşmanın tehdid ve baskıyla engellendiği şu zamanda cesurca konuşabilen, zulmü işleyene “zalim!” diyebilen, bunun için zindana atıldığı halde korkmadan yoluna devam eden, hiçbir zaman zalimle el sıkışmayan, her daim mazlumdan ve haklıdan taraf olan bir alim varsa eğer, onu tenkid etmek değil ona destek olmak, ona kulak vermek ve onunla birlikte hakkı ve hakikati gürleyerek söylemek gerekir.
Bugün konuşmalarıyla birçok kesimin dikkatini çeken Alparslan Kuytul Hocaefendi, uzun bir süredir konuştukları sebebiyle engellenmekte, baskı ve haksızlığa maruz kalmaktadır. Daha yakın bir zamanda haksız yere hapse atılıp, çeşitli hukuksuzluklarla mücadele etmek zorunda bırakılmış, 2 senelik tutukluğun ardından serbest bırakılarak beraat etmiştir.
Buna rağmen hakkı konuşmaktan zerre kadar imtina etmeyerek konuşmaya devam etmiş, her türlü baskı ve hukuksuzluğa karşı dimdik yoluna devam etmiştir.