Alparslan Kuytul: “Mehmetçiğimizin Canı Bu Kadar Kıymetsiz mi!”

0

Bu (06.03.2020)  Cuma yaptığı tefsir sonrası gelen soruları cevaplayan Alparslan Kuytul Hocaefendi gündeme dair birçok konuya açıklama getirdi “Hükümet ve muhalefet arasında geçen ‘şehitler tepesi’ polemiğini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunu yanıtlayan Alparslan Kuytul Hocaefendi, sürekli şehit vermenin istenilen bir durum olmaması gerektiğine değindi.


Peygamberimizin de hayatından örnek veren Alparslan Kuytul Hocaefendi Uhud savaşında yapılan bir hata sebebiyle çok şehit verildiği için peygamberimizin buna üzüldüğünü hatırlattı.
Böylesi kutsal birtakım kavramları yanlış siyasetlerimizi örtbas etmek için kullanamayız.”diyen Alparslan Kuytul Hocaefendi, hükümetin Suriye politikasının baştan beri yanlış olduğunu vurguladı. İşte o soru ve Hocaefendinin cevabı;

Şair Arif Nihat Asya “Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor” şiirinde “Şehitler tepesi boş kalacak değil” demiş. Şimdi şehitler tepesi boş kalmamalı diyebilir miyiz? Yani sürekli şehitler vermek istenilir mi ya da istenilecek bir şey midir?

Şehitler Tepesi Ne Zaman Boş Kalmaz?

Siz Allah yolunda Allah için, mazlum milletlerin kurtuluşu için mücadele verirsiniz, doğru bir strateji, siyaset izlersiniz, yapmanız gerekeni yapmanız gereken şekilde yaparsınız, İslam’ın hükümlerine uygun bir şekilde ve İslam’ın siyasetinin stratejisine uygun bir şekilde faaliyet yaparsanız ve bu arada da şehitleriniz olursa, canı gönülden razı olursunuz. Şehitler tepesi de boş kalmaz diyebilirsiniz.

Hak İçin Mücadele Verenler Şehit Verebilir

Yapmam gerekeni yaptım. Hem İslam’a uygun hem de siyasete uygun doğru bir strateji uyguladım ve buna rağmen şehitler oldu. Demek ki takdiri ilahi böyleymiş diyebilirsiniz.  Size birisi hiç şehit vermemeliyiz derse o zaman bu işin kaderi budur’derseniz. Yani şehitler tepesi boş kalmaz. ‘Hak için mücadele verenler elbette şehit verirler’ diyebilirsiniz ama sizin yaptığınız İslam’a aykırıysa ya da izlenen siyaset yanlışsa bunun sonucunda insanlarımız ölüyorsa; ‘şehitler tepesi boş kalmaz, bu gayet normal’ diyemezsiniz.

Demek ki Siyasetiniz Yanlış

Ben soruyorum Türk devleti ve hükümeti şu anda keşke bir makine olsa da bizi on sene geriye götürse 2010 yılına dönebilsek, eski Suriye aynen kalsa, şundan daha iyi olurdu diyor mu, demiyor mu? Diyor. Mümkün olsa Türk devleti, Türk hükümeti 2010 yılına döner mi dönmez mi? Bal gibi de döner. Demek ki siyasetiniz yanlışmış. Bak geçmişi özlüyorsunuz. Yanlış siyasetlerin sonucunda vatan evladı şehit oluyorsa bununla övünemezsiniz. ‘Şehitler tepesi boş kalmaz’ deyip güzel bir şeymiş gibi ortaya koyamazsınız.

Yanlış Siyasete İslami Kılıf Aranmaz

Uhud Savaşı’nda 50 okçu Efendimizin talimatına uymayarak yanlış yaptılar. Allah Resulü ‘düşman bize oradan saldırmasın diye o tepeden ayrılmayacaksınız’ demişti. ‘Siz burayı koruyacaksınız’ demişti. Onlar bu emre itaat etmedi, savaş bitti zannettiler ve yerlerini terk ederek ganimet toplamaya başladılar. Bu hatayı düşman fark etti ve oradan saldırıya geçti. Bu hata Uhud’da yetmiş tane şehit vermemize sebep oldu. Müslümanlar, bununla sevindiler mi, üzüldüler mi? Bizzat Peygamberimiz üzüldü mü, sevindi mi? Üzüldü. ‘Şehitler tepesi boş kalmaz’ demedi. Çünkü bir yanlış yapıldı ve o yanlış yüzünden şehitler verildi. Allah yolundaydı ama okçuların yanlışından dolayı yine de üzüldü. Böylesi kutsal birtakım kavramları yanlış siyasetlerimizi örtbas etmek için kullanamayız. Bu kullanım şekli insanları dinden imandan soğutur. İnsanlar; eğer din bu ise “İlla ki şehitler olacak, illaki de zayiat vereceğiz. Din bunu mu istiyor’ derler. İnsanlar dinden soğurlar.

Dediğim gibi ‘siz İslam’a uygun davranırsınız, yaptığınız şey fıkhen ve siyaseten helal olur, doğru olur, buna rağmen zayiat verilir, o zaman takdiri ilahi böyleymiş dersiniz. Yapacak bir şey yoktur. Ya da Çanakkale’de olduğu gibi düşman saldırır ve yapacak bir şey yoktur, silahınız ne kadar ise o kadardır. Düşman çok güçlü saldırıyor, yapacağınız şey; vatanınızı korumak için vücudunuzu siper etmektir. Bunu yaparsınız ve şehit olursunuz. Başım gözüm üzerine… ‘şehitler tepesi boş kalmaz’ dersiniz. ‘Yapmamız gerekeni yaptık’ dersiniz. Bu söz orada kullanılır.

Şehitler Tepesi Doluyor Diye Sevinilmez

Yanlış siyasetler sonucunda İdlib, bu noktaya gelecek ve siz kendinizi oraya girmek zorunda hissedeceksiniz. Ondan sonra da üç kuruşluk Beşşar, bu kadar askerimize zulmedecek, bu kadar analar ağlayacak ve siz bu zulmü küçültmek için şehitlik kavramını kullanacaksınız. ‘Şehitlik önemlidir ve şehitler cennettedir. Tarih boyunca bu kutsal dava uğrunda çok şehitler oldu’ diyeceksiniz. Evet doğru, oldu. Oldu da yanlış bir siyaset sonucunda olduysa onları ölüme gönderenler mesuldür. Evet o şehitler cennete gider ama o yanlış siyaseti izleyenler bunun hesabını Allah’a verir. Şehitler tepesi doldu diye sevinmez. Böyle bir anlayış İslam’da yoktur.

Suriye Politikası Baştan Beri Yanlıştı

Ne alakası varsa; ‘eğer orada olmazsak Hatay elimizden gider gibi’ sözler duyuyoruz. Yani hükümetin yaklaşımı; şehitler tepesi boş kalmaz diyerek birçok şehidin olmasını örtbas etmek, küçültmek ya da bunu normalmiş gibi göstermektir. Ortağı MHP’nin yaklaşımı ona göre daha mantıklıdır. MHP: “İdlip’te olmazsak Hatay’ı kaybederiz” diyor. Bu doğrudur demiyorum, doğru olarak da görmüyorum. İdlip’te olmazsak Hatay’ı kaybetmeyiz. Beşşar mı gelip bizden Hatay’ı alacak? Buna gücü yeter mi? Böyle bir tehlike varmış gibi göstermek; bu yanlışı örtbas etme girişimidir.

Türk hükümeti ve Türk devleti baştan beri Suriye politikasının belirleyemedi. Yanlış yaptı ve işi bu hale getirdi. Bunu örtbas etmek için biri ‘şehitler tepesi’ diyor, diğeri ‘Hatay elimizden gider’ diyor. ‘Hatay elimizden gider’ diyenin mantığı doğru ama söylediğini doğru kabul etmiyorum. Hiç olmazsa kendince mantıklı bir şey söylüyor. ‘Böyle bir sebepten dolayı bunu yapıyoruz’ diyor. Mecbur olduğunu anlatmak istiyor. ‘Yoksa biz de şehitlerimiz olsun istemezdik, Hatay’ı korumak için veya orada uydu bir devlet meydana gelecek diye bunu yapmak zorundayız’ diyor. Kendi mantığı içerisinde bir çelişki, mantıksızlık yoktur. Böyle bir düşünce doğru mudur? Doğru değildir. İdlib’e girmesek Hatay’da elimizden gitmez.

Mehmetçiğimizin Canı Bu kadar Kıymetsiz mi?

Düşünmek gerekirse; önceki gece anlaşma yapıldı. Beşşar ile görüşmüyor, Rusya ile görüşüyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Rusya’nın başını büyüttükçe büyüttük. Beşşar ile görüşmeyeceğiz derken yani Rusya’yı, Suriye’nin sahibi yaptık. Şu an da Suriye’nin sahibi Rusya. Bizim uçaklarımız o bölge de uçacak mı, uçmayacak mı Rusya karar veriyor. Normal de Beşşar Esed’in ‘izin vermiyorum’ demesi lazım ama Rusya ‘izin vermiyorum’ diyor. Bu işi biz bu hale getirdik. Türk devleti ve hükümeti bu en son ki katliamda ‘Rusya’nın haberi var diyerek Rusya’yı suçlamadılar mı? Rusya’nın haberi var, Rusya’ya askerimizin yerini bildirdik, Rusya Beşşar Esed’i bile bile durdurmadı, engellemedi’ demediler mi? Peki neden o zaman gidip Rusya ile anlaşma yaptınız? Eğer doğruysa neden Rusya’ya gidiyorsunuz? Neden askerinizi öldüren Rusya’yla tokalaşıyorsunuz? O zaman ‘Rusya’nın haberi yok, suçu yok’ deseydiniz. ‘Rusya suçludur, Rusya bile bile Beşşar’ı durdurmadı, Rusya’nın haberinin olmaması mümkün değil’ gibi açıklamalar yapmasaydınız. ‘Dün askerimizi öldürdü’ diyorsun, ertesi gün gidip tokalaşıyorsun. Bizim Mehmetçiğimiz ne kadar kıymetsiz ya… Hep gariban çocukları… Zaten durumu iyi olsaydı uzman onbaşı, uzman çavuş olmazdı. Cenazeleri görüyoruz, baba ocaklarını, evleri köy evi, yıkık-dökük evler, böyle aileler çocuklarını göndermişler.

Kara Kuvvetleri oraya ne zaman gönderilir?

Havadan koruyabileceksen gönderilir. Sen askerini havadan koruyabilecek misin? Hayır, çünkü Rusya, Türk uçaklarının ve helikopterlerinin orada uçmasına müsaade etmiyor. O zaman sen, askerini koruyamazsın ve böyle olur. Bunun neresi dış politika, neresi askeri politikadır. Ne siyaset kalmış ne askerlik kalmış. Asker bu kadar ucuz mu? Ondan sonra ‘şehitler tepesi boş kalmaz…’

Elbette şehit olur. Sana saldıran vardır, vatanını korursun. Geçmişte bunlar oldu. Bu zamanda o da mümkün değil. Mesela Osmanlı, milleti kurtarmak ve oraya İslam’ı ulaştırmak için fetih hareketleri yapıyordu. O yolda şehit olursun. Gücün varsa İslam’ı oralara ulaştırmak için, zalim diktatör sistemi devirip, oradaki insanları özgürleştirmek için doğru bir siyaset izlersin olur. Ama gücün yoksa, daha beter olacaksa bunu hesaba katmak gerekir.

Doğruyu Konuşalım!

Artık şunu kabul edelim, Türkiye Dünya gücü değildir. Aslına bakarsan bölgesel güç bile değiliz. İnşallah bölgesel gücüzdür. Ama görüyoruz ki bir Beşşar Esed’e karşı bile askerimizi koruyamıyoruz. Ondan sonra da bu bölgenin hâkimi bizmişiz gibi… Doğruyu konuşalım! Bu bölgenin hâkimi de Rusya oldu. Eskiden Türkiye’nin bir ağırlığı vardı, o da kalmadı. Kendi askerini bile koruyamayan bir devlete dönüştü.

Şimdi dayak yiyen biziz, bir sürü şehit vermişiz, anlaşmaya oturuyoruz ve anlaşma yapmak için kalkıp Rusya’ya gidiyoruz. Ya bari başka bir devlette yapsaydık ya…

Mademki gücünüz yok, o zaman neden böyle maceralara atıldınız? Neden Beşşar’ı devireceğinizi düşündünüz. Bunun arkasındaki Rusya’yı, Çin’i, İran’ı neden düşünmediniz de Amerika’ya güvendiniz? Amerika’ya güvenilir mi? Bütün mesele bu işte.

Baştan itibaren yapılan yanlış; Irak’ta da Suriye’de de Amerika’ya güvenmenizdir. Halbuki Amerika’ya nasıl güvenirsin?

Dinlemek için tıklayınız;

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here