Alparslan Kuytul Hocaefendi, Yargıtay’ın 15 Temmuz darbe davasından müebbet alan erler ile ilgili kararı bozmasını ve erlerin beraatını talep etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? sorusunu cuma tefsiri sonrasında cevaplandırdı. Yargıtay’dan müebbet alan erlere beraat istemi hakkında şunları söyledi:
“Kendilerine atılan iftiralar, ailelerin düştüğü durum, itibar kaybı, hapiste çektiği sıkıntılar parayla ödenebilir mi? Bunların bedelini parayla ödeyebilir misin? işte ben o zaman tam da bunu demiştim, 4 yıl sonra dediğime geldiler. Şimdi o erlere verilen ceza Yargıtay tarafından bozuldu. Yargıtay neden 4 sene sonra karar veriyor? Çünkü “devlet” denilen yapı öyle istiyor. Hükümetin üstünde kendine “devlet” diyen bir yapı var. Hükümetin üstünde, hükümeti de adam yerine koymazlar, hükümet de onlara muhtaçtır. O kendini devlet olarak tanımlayan yapının canı istedi diye bunlar diyorlardı ki ‘Toplumda böyle bir korku oluşsun, 4-5 sene yatsınlar bir şey olmaz. Bu korkunun topluma yayılması için böyle olması gerekiyor” dedi.
Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin, 15 Temmuz darbe davasından müebbet alan erlere beraat istemi ile ilgili yapmış olduğu açıklamasının tamamını bu yazımızda okuyabilirsiniz.
Yakala, Götür, Adalet Karar Versin
Evet, geçenlerde duydum. Elim değmediği için kararı okumadım. Şunu söyleyeyim, benim mahkemede- terör mahkemesinde- görülen konuşmalarımdan birisi bu konuyla ilgili. O mahkemeden önce 6 konuşma ele alınıyordu; sonra arttırıldı, arttırıldı, 20 konuşmaya çıkartıldı. İşte o konuşmalardan birisi bu.
15 Temmuz esnasında kafası kesilen, köprüden aşağı atılan erlerle ilgiliydi. Onu yapanlara ‘cani’ demiştim, bugün de diyorum. O konuşma şu anda mahkemede. Sözümü geri de almıyorum, bugün de aynı şeyi söylüyorum. Evet, onu yapanlar canidir. O öldürdüğü insan suçsuz, günahsız olabilir. Sen hâkim değilsin, savcı değilsin; sen yakala, götür, teslim et, incelesinler. Darbeci ise ceza verirler, zaten ceza vermek sana düşmez. Sana düşen yakalamaktır, götürüp adalete teslim etmektir. Düşünebiliyor musunuz, benim sözüm bu.
O zaman da bunu söylemiştim; yakala, götür, adalet karar versin, demiştim. Bu sözde ne var? Bir hukuk insanı, bir savcı bu sözden dolayı kişiyi mahkemeye verebilir mi? Bu kadar büyük bir rezalet olabilir mi? Ben “Yakalayın, götürün; savcılar, hakimler karar versin” diyorum, savcı beni mahkemeye veriyor(!) Hukukun ve mahkemelerin geldiği noktayı düşünebiliyor musunuz? Bu konuşma ayakta alkışlanacak bir konuşma iken savcı beni mahkemeye veriyor. Ne diyorsun savcı bey? Herkes tuttuğunu öldürsün mü? Öyle mi demeliydim, onu mu savunuyorsun?
Yanlış hatırlamıyorsam ben bunu dedikten 3-4 gün sonraydı, 1200 er serbest bırakıldı. 15 Temmuz’dan 3-4 gün sonraydı, 1200 er serbest bırakıldı. Çocukların haberi bile yok, komutanları “yürüyün” demiş; yürümüşler. Ne olduğunu bildikleri bile yok. Bu gerçekler ortaya çıktığı zaman 1200 tanesi serbest bırakıldı. Bu olaydan evvel de bırakılanlar vardı, sonra da bırakılanlar olmuştur. Bakın bir kısmı da 4 yıldır içeride yatıyordu. Şimdi onlarla ilgili verilen hüküm, Yargıtay tarafından bozuluyor. Bunlar 4 yıl orada işkence çektiler, bunu sen nasıl telafi edeceksin, nasıl ödeyeceksin? Yaşanılan o acı parayla karşılanır mı?
Hakkı Söylemek Bedel İster
Kendilerine atılan iftiralar, ailelerin düştüğü durum, itibar kaybı, hapiste çektiği sıkıntılar parayla ödenebilir mi? Bunların bedelini parayla ödeyebilir misin? işte ben o zaman tam da bunu demiştim, 4 yıl sonra dediğime geldiler. Şimdi o erlere verilen ceza Yargıtay tarafından bozuldu. Haklı mıymışım değil miymişim?
Benim hatam herhalde erken konuşmak; ben herkes konuşmadan, herkes görmeden söylüyorum. Herhalde herkes gördükten sonra söylemeliymişim. O zaman konuşmanın ne manası var? Şimdi bunu söyleyeni mahkemeye vermezler, o zaman söyleyince mahkemelik oluyorsun.
Bunu göze alacaksın; hakkı söylemek bir bedel ister, ben bu bedeli göze aldım, o yüzden söyledim. İşte şimdi bakın bu karar verilmiş, Yargıtay erlere verilen müebbet cezayı bozmuş; hukuk tamamen siyasetinden emrinde. Siyasetçiler, derin güçler, kendine “devlet” diyenler ne istiyorlarsa mahkemeleri de öyle karar veriyor. Vermesin de görsün. İstenildiği şekilde karar veriyor, ondan sonra bunlar bir miktar yatsın, 4-5 sene sonra gerekirse Yargıtay’dan bozdururuz, çıkartırız ama bir 5 sene yatsınlar bakayım, diyorlar. Bu anlayışın aynısını bana da yaptılar. Biliyorlar, dosyada bir şey yok; ‘bir iki sene yatsın, çıkartırız’ diyorlar. Baştan böyle bir karar var.
Mahkemenin dışında, başka karanlık odalardan birileri baştan karar veriyor. Hâkime de böyle talimat gidiyor, devletin bekası için böyle gerekir, diyorlar. Müebbet kararı veriliyor, sen erkeksen onların dediğini yapma. Şimdi o hakimler baskıyla ya da vicdansızca o kararı verdi. Halbuki bu konu ile ilgili kanun var, ‘erlere hesap sorulamaz’ diye. Erler komutanlarına itaat etmek zorundadır, er komutanının emrini sorgulayamaz; nereye götürüldüğünü zaten bilemez. Hepimiz askerlik yaptık, komutan “Binin araca, tatbikata gidiyoruz.” dediği zaman asker bir şey diyebilir mi? Çoğunuz askerlik yaptınız, böyle bir ihtimal var mı? Komutanım “Tatbikata mı gidiyoruz yoksa darbeye mi gidiyoruz yoksa bilmem başka bir yere mi ispat et, bakayım; bizi götürüyorsun, yok ben gelmiyorum.” diyebilir mi? Askerlikte böyle bir ihtimal var mı? Bu sebeple kanun var. Kanuna göre erin yaptığından sual edilmez, komutanın emri ile yaptıysa komutan hesap verir. Kanun olduğu halde erlere hem de müebbet hapis cezası verdiler.
Askeri Öğrenciler Sonuçta Öğrencidir, Komutan Değildir
Aynı şekilde askeri okul öğrencileri için de böyle bir ceza verdiler. Evet, Melek Çetinkaya’yı şimdi hapse attılar. Bakın, Yargıtay erlerle ilgili kararı bozuyor, aynı şekilde askeri öğrencilerle ilgili karar da yakında çıkar. Askeri öğrenciler sonuçta öğrencidir, komutan değildir. Öğrenci komutanın dediğini yapar, bir durum varsa komutanına hesap sorulur; erlere ve öğrenciye hesap sorulmaz.
Tahmin ediyorum, Yargıtay askeri öğrencilerle ilgili kararı da yakında bozar. Büyük ihtimalle böyle olur, diye düşünüyorum. Harbiyeli öğrenciler için de karar bozulacaktır. İçinde darbeye karışan varsa onları demiyorum; darbeye karışmayan, halkına silah tutmayan, insan öldürmeyen bilmeden oraya götürülmüş olanlar- zaten çoğunluğu bu şekilde- hakkında da tahmin ediyorum Yargıtay yine kararı bozacaktır.
Hükümetin Üstünde Kendine “Devlet” Diyen Bir Yapı Var!
Yargıtay neden 4 sene sonra karar veriyor? Çünkü “devlet” denilen yapı öyle istiyor. Hükümetin üstünde kendine “devlet” diyen bir yapı var. Hükümetin üstünde, hükümeti de adam yerine koymazlar, hükümet de onlara muhtaçtır. O kendini devlet olarak tanımlayan yapının canı istedi diye bunlar diyorlardı ki “Toplumda böyle bir korku oluşsun, 4-5 sene yatsınlar bir şey olmaz. Bu korkunun topluma yayılması için böyle olması gerekiyor. Sen de içeri girecek olsan yine buna, bu kararı verir miydiniz? Hadi toplumda korkunun meydana gelmesi için seni de içeri atalım, ister misin? Kendilerininki can, başkalarının canı patlıcan; o yüzden böyle rahat rahat karar veriyorlar. Bunlar bir 4-5 yıl yatsın, bir şey olmaz. Böyle bir korkunun meydana gelmesi lazım.
İçişleri Bakanlığının resmî açıklaması- küsuratı söylemiyorum -yaklaşık 600 bin kişi hakkında FETÖ diyerek işlem yapıldı. 4 senedir 600 bin kişiden 294 bin ya da 295 bin kişi emniyete götürüldü, gözaltına alındı. 305 bin kişi emniyete bile götürülmemiş. Hiçbir şey yok ama işlem yapılmış, neden? Korkutmak için. Sırf göz dağı vermek için toplumda bir korkunun oluşması için insanlar hiçbir cemaate gitmesin, kimse bir Müslümana selam vermesin, sohbetlere gitmesin diye 305 bin kişi emniyete bile götürülmemiş. O altı yüz bin kişinin içinde 295 bin kişi emniyete götürülmüş; üç beş gün, bir ay emniyette nezarette kalmış, gözaltı yapılmış, bunların içinden de yaklaşık 94 ve 95 bin kişi tutuklanmış. Yani yaklaşık 200 bin kişi tutuklanmamış. Toplamda bakarsan 600 bin kişiden 505 bin kişi tutuklanmamış. 600 bin kişinin gözü korkutuluyor. Sadece 94 bini tutuklanıyor, bu 94 binin de birçoğu birkaç ay ya da bir sene sonra bırakılıyor. Şu anda hapishanede 26 bin kişi var. 600 bin kişinin içinden 26 bini hapishanede. Bu ne? Bu, tamamen göz korkutma, toplumu korkutma operasyonu. 4 yıldır her gün aynı görüntüleri bütün kanallarda görüyor musunuz, görmüyor musunuz? 15 Temmuz, 15 Temmuz, FETÖ, FETÖ, FETÖ.
4 yıldır hiç mi bitmez? Bitirmiyorlar, kasten bitirmiyorlar; sürekli korku oluşsun diye bitirmiyorlar. Emniyeti de kendinden korkuyor, hâkim de kendinden korkuyor, savcı da kendinden korkuyor, herkes kendinden korkuyor; siviller zaten korkuyor. Bu korku devam etsin, yıllarca kimse cemaatlere gitmesin, sohbetlere katılmasın, uzaklaşsın diye -ki bu, hemen olmaz biliyorlar- yıllarca sürdürüyorlar. 600 bin kişiye işlem yapıyor, 94 bin kişi tutuklanıyor; o tutuklananların da birçoğunun yine darbeyle şunla bunla bir alakası yok. Tutuklananlar ya bankaya para yatırmış ya bilmem ne. Hatta bunların içerisinde benim gibi onları yıllarca eleştirmiş, onlarla en ufak bir alakası olmayan kişiler de var. Devletin raporlarda benimle ilgili olarak onlarla hiçbir alakamın olmadığı zaten yazıyor. Benim gibilere bir irtibat iltisak kuramayınca böyle yuvarlak laflarla suçlamaya çalışıyorlar. Kanunlar da irtibat iltisak diyor, nedir bu irtibat nedir, bu iltisak? Çok da bildiği yok. Hakimler ve savcılar talimata göre istediği gibi yorumlasın diye yuvarlak laflar kullanıyorlar. Yuvarlak laflarla kanun yazıyorlar, kanun öyle yazılmaz.
Bu İş, Baştan İtibaren Derin Devletin Bir Projesi!
Bu sefer konuşmadan irtibat iltisak bulamayınca üye diyemeyince bu sefer “Sen de onların propagandasını yaptın ya da onlara yardım ettin.” diyor. Susturmak istediği herkese bu şekilde muamele ediyor. O 94 bin içinde ben de varım. Yani anlayacağınız alakam olmamasına rağmen bana da aynısını yapıyorlar.
94 bin kişi de suçlu olduğu için değil, bu iş baştan itibaren derin devletin bir projesi. Bu bahane ile İslami faaliyetleri bitirmek, herkesin gözünü korkutmak ve bir diktatörlük meydana getirmek istiyorlar. Bu olayı kullanarak yapılmak istenen şey bu, yoksa baştan diyebilirlerdi ki bir sürü alt düzeyde masum insanlar var; bunlarla işimiz yok. Kimler darbe yaptıysa kim darbeye yardım ettiyse onlar suçludur. Olaya bu şekilde yaklaşılsaydı bu iş 5-10 bin kişiyle biterdi ama hedef o değil ki! Hedef suçluları cezalandırmak değil, hedef İslami faaliyetleri bitirmek, insanların cemaatleri gitmesini engellemek, bir korku imparatorluğu meydana getirmek. Bu da ne ile mümkün? 600 bin kişiye işlem yapmakla mümkün. Bu erlere hesap sorulmayacağını herkes bilir. Köyden gelmiş, tatbikata gittikleri söylenerek arabaya binmeleri istenmiş. Şimdi bu erlere müebbet veriyorsun. Vicdan diye bir şey kalmamış; adalet de yok merhamet de yok. Dört sene sonra Yargıtay çıkmış,” Bu karar haksızdır.” diyor. Tamam da üstünden 4 sene geçti. Bu insanlar neden tutuklu yargılanıyor? Kaçma şubesi gibi ciddi bir şüphe varsa, buna dair emareler varsa, o zaman tutuklu yargılama doğru olan bir karardır ve bir tedbirdir. Böyle 4 sene de sürmez. Bu tedbir kaçma şüphesi varsa alınır. Bana bile kaçma şüphesi var, dediler, ben nereye kaçacağım? Bana bile bunu yaptılar.
Lanet Olsun Böyle Adalete!
Tutuklu yargılıyor, neden tutuklu yargılıyorsun? Tutuksuz yargıla, suçumu ispat edersen suçluysam ondan sonra hapis cezası verirsin. Hayır, biliyor sonunda beraat var. Ortada suç yok. En iyisi biz buna peşin peşin cezasını verelim, kafadan bir iki sene yatıralım, sonra bakarız, diyorlar. Önce hapse atıyor sonra suç icat ediyor, sen kendini savun, diyorlar. Bu arada sen iki sene yatmış oluyorsun. Lanet olsun böyle adalete! Dört sene sonra Yargıtay kararı bozuyor, neden? Tabii oradakiler, karanlık odadakiler öyle karar verdiler. Tamam, bu kadar yeter, siyaseten, seçim de yaklaşıyor. Millet artık nefret ediyor, millet artık konuşuyor, üç beş tane satılık gazeteci dışında kimse bu yapılanları doğru görmüyor. Satılmış, fikrini zikrini insanlığını satmış, üç beş tane şarlatanın dışında kimse bunları kabul etmiyor. Vicdan bunları reddediyor, vicdan bunu kabul etmiyor. Bu sefer milleti sakinleştirelim, bu haksızlığı bitirelim diyorlar. Herkes onları konuşuyor, bence bu iş siyasetle birlikte yürüyor. Siyaset ve devlet belirliyor, adalet de ona uygun karar veriyor. Yargıtay neden 15 Temmuz’dan bir sene sonra bu kararı vermiyor? Neden mahkemeler hızlandırılmıyor? Kasten mahkemeler uzatılıyor, benim tüm mahkemelerim de öyle kasten, eften püften sebeplerle uzatılıyor. Neden? işkence yapmak için.
Mahkeme yoluyla işkence yapıyorlar, artık alıştık bize işkence olmuyor ama onlar hala bize işkence yaptığını zannediyor. Bırak mahkemeyi hapse bile alıştık. Yargıtay dört sene sonra kalkmış, karar veriyor. Geçen dört sene ne olacak peki? Bu erlerin suçsuz olduğu baştan beri belliydi, bunu çoban bile biliyordu. Bilinmediğinden mi sanki, yeni mi sıra geldi, yeni mi anlaşıldı, yeni mi karar verildi? Bırakın bu yalanları. Sanırım bir yerden talimat verildi, korku imparatorluğunu meydana gelebilmesi için yatsınlar 4-5 sene dediler. Ne merhamet var ne adalet. Vicdansızlar, inşallah devran değişirse kendilerinin başına gelirse o zaman anlarlar. Şu adam çok konuştu, bunu iki sene, üç sene, şunu beş sene yatırın demek çok kolay. 15 sene böyle olmuş suçuna göre değil koltukta kim oturuyorsa o siyah gözlük kimin gözünde ise, o ne karar verirse öyle oluyor. Vicdanına kalmışız. Silah ellerinde, tank top ellerinde, istedikleri gibi davranıyorlar. Şimdi ne yapacak o erlere? Şimdi tahliye olurlarsa mahkemeden de berat ederlerse sonuçta her birine 5-10 bin lira bir para verecekler, yıllar sonra onu da verirler. Tamam, işte tazminat ödedik, derler; olur, biter.
Bu insanların ailelerine ne oldu? Aileleri işsiz kaldı, böyle damga yiyenlerin ailesinden devlet dairesinde çalışanlar işten atıldı, hatta özel çalışanlar bile işyerleri tehdit edildiği için o adamı çıkartmak zorunda kaldılar. Adam aç kaldı, ailesinden olanlar aç kaldı, itibar kaybı oldu, herkes darbeci dedi, bilmem FETÖ’cü dedi, şu dedi, bu dedi. Belki bunların içinden bazıları var ki Allah’ı inkâr etti, Allah nerde dedi? Böylelerini biliyoruz. Allah’tan şüphe etti, dinden, imandan oldu; dininden, imanından soğudu. Bu haksızlığı yapanlar Müslüman kılıklı olunca İslam’dan nefret etti bazıları. Bunlar ne olacak, adam kafir oldu, ne olacak?
Siz de şahitsiniz, bana bazen sorular geliyor, size okuyorum. Adam,” Ben dinden imandan soğudum, hocam bana biraz akıl ver” diyor. Ben bu yapılanları gördükçe dinden, imandan soğudum, Allah’tan şüphe etmeye başladım, neler neler bunların hepsi mi yalan? Bunlar hep gerçek.
Bana hapiste de biri söylemişti, adam İslam davası için hapse giriyor, hapiste şüpheye düşmeye başlıyor, davadan da İslam’dan da uzaklaşıyor. Allah muhafaza “Allah niye müsaade ediyor bu zulümlere, biz ne yaptık ki bize bunu yapıyorlar? Allah nasıl buna müsaade eder? diyerek şüphe etmeye başlıyor. Herkes dayanamıyor.
Tefsir Dersi programımızın tamamını izlemek ve tüm soru-cevapları dinlemek için;