1000 Gündür Kapalı Olan Furkan Vakfı için Alparslan Kuytul Hocaefendi’den Açıklama:

0
1000 Gündür Kapalı Olan Furkan Vakfı için Alparslan Kuytul Hocaefendiden Açıklama:
1000 Gündür Kapalı Olan Furkan Vakfı için Alparslan Kuytul Hocaefendiden Açıklama:

Değerli kardeşlerim bundan yirmi altı yıl önce Furkan Vakfı’nı kurdum. Bu vakıf yirmi üç yıl hizmet yaptı, üç yıl önce de kapatıldı. Bir terör yuvasına baskın yapılır gibi şafak operasyonu ile kapatıldı.

SODES’i “Furkan Vakfı’nın Altında Dehliz Bulundu” İftirasıyla Lanse Ettiler

Vakfın bodrumu, bildiğiniz gibi valiliğin izni ve desteği ile SODES projesi kapsamında açılmış, orta okul ve lise talebelerine hizmet veren bir yerdi. Uluslararası kuruluşlar tarafından gönderilen paralar, valiler tarafından çeşitli STK’lara dağıtılmak suretiyle bu gibi faaliyetler yapılmaktaydı. Orada ki bütün masalar, televizyon, yazı tahtası, oranın kirası, orada çalışanın maaşı, her şeyi valilik karşılıyordu. Buna rağmen şafak operasyonuyla SODES’i öyle bir lanse ettiler ki “Furkan Vakfı’nın altında dehliz bulundu” denilerek alçakça iftiralar attılar. Güya operasyonun açıklanması yasaktı, güya bu dosya ile ilgili bilgi vermek suçtu ama bize operasyon yapıldıktan bir iki saat sonra bütün medya bunu vermeye başladı. Kim gizlilik kararı olan bu operasyonu medyaya servis etti? Orada tek emniyetin kamerası var. Kim bunu medyaya servis etti? Hani dosya hakkında konuşmak, bilgi vermek yasaktı. SODES, vakfın ortaokul ve lise talebeleri için açılmış resmi bir kuruluşu gibi talebelere hizmet veriyordu, valilik tarafından destekleniyordu. SODES’i televizyonlarda dehliz gibi gösterdiler. “Furkan vakfının gizli yerlerini keşfettik” gibi alçakça iftiralar attılar. Halbuki SODES de sıralar var, masalar ve sandalyeler var, televizyon var ve orası valiliğin izni ile açılmış bir yerdi.

Vakfın Kasasını Kasten Kırdılar ve ‘Furkan Vakfı’nın Kasasından Para Fışkırdı’ Dediler

30 Ocak operasyonunda vakfın kasası kırıldı. Halbuki kasanın anahtarı vardı. ‘Kasayı kırmayın bu işlere bakan kimseyi çağıralım açsın’ denildiği halde ‘hayır, biz kıracağız’ dediler. Vakfın kasasını kasten kırdılar ve sonra ‘Furkan Vakfı’nın kasasından para fışkırdı’ diye televizyonlara verdiler. Para fışkırdı dediği, hepsi üç yüz bin lira civarında bir para. O gece yılda bir defa yapılmış olan bizim infak toplantısı dediğimiz yani bağış toplantısı gecesiydi, o yüzden o kadar para vardı. Ayrıca bu paraların makbuzu da var. Makbuzlar orada olduğu halde ‘makbuzu yok’ diye televizyonlara verdiler. Atanan kayyum geldiğinde bir bakmış ki bir sürü evrak var. Makbuzları vs. yi birçok evrakı vakıfta bırakıp gitmişler. Oysa vakfı beş gün boyunca arama izni almışlardı ama iki saatte arayıp gittiler ve her şeyi orada bıraktılar. Ondan sonrada ‘bu paranın kaynağa yok’ diye televizyonlara verdiler. Beş altı gün sonra atanan kayyum başvuru yapmış -biz o zaman emniyette göz altındayız- ‘burada bir sürü evrak bırakmışınız, bunları neden almadınız?’ demiş ve savcı tekrar emniyeti göndermiş. İkinci aramada vakfın kasasından çıkan o paranın makbuzları bulunuyor. Makbuzlar bulunduğu halde iddianame altı ay sonra hazırlandı. İddianamede paranın kaynağının olmadığını söyleyerek alçakça iftira atılıyor. Vakfın kasasından çıkan paranın makbuzları bulunduğu halde iddianamede nasıl oluyor da hâlâ bu şekilde yazmaya devam ediyor. Bu iddianame ilk gün yazılmadı, altı ay sonra yazıldı. İddianame her şey ortaya çıktıktan sonra yazıldı. Bir yerden öyle talimat gelmiş. Talimat; ‘bu paranın kaynağı bulunmadı, makbuzu yok, kayıt dışı para’ diyeceksiniz çünkü bütün operasyon bunun üzerine bina edilmiş. ‘Paranın kaynağı bulundu, makbuzu bulundu’ deseler rezil olacaklardı. O yüzden bu iftirayı devam ettirmek zorundalar. Mahkemede biz bu makbuzların hepsini verdik. Hepsi şu an mahkemenin elinde ve bu paranın kaynağının olduğunu, kayıtlı bir para olduğunu hakimlerde biliyor ama hâlâ bir özür dilemiyorlar. ‘Bu paranın kaynağı varmış, biz bir yanlış yaptık’ demiyorlar.

Vakfın Parası Evlerimizden Çıkmış Gibi Algı Operasyonu Yaptılar!

Vakfın parası vakfın kasasından çıktı, evlerimizdeki ayakkabı kutularından çıkmadı. Sanki vakfın parası evlerimizden çıkmış gibi algı operasyonu yaptılar. Vakfın parası vakfın kasasından çıktı, bundan daha doğal, bundan daha güzel ne olabilir? Kırk beş kişi hakkında mahkeme açılmış ve hiçbirinin evinde bir kuruş para çıkmamış, bir silah çıkmamış, baylock çıkmamış, hiçbir şey çıkmamış “Furkan vakfı tertemiz insanlardan oluşuyor.” Tertemiz insanlar. Bu vakıf yıllarca İslam’a hizmet etti. Bu vakfı kapatanlara beddua edebilirsiniz. Tarihimizde Fatihler, Kanuniler, Yıldırım Beyazıtlar, Hz. Ömerler ve daha nice Müslümanlar bizim gibi vakıflar kurdular. Vakıflarda bir dua vardır, birde beddua vardır. Vakfı kuranlar, vakfa hizmet edenler için dua ederler. Vakfı kötüye kullananlarla ilgili de beddua ederler. Vakfı başka amaçlar için kullananlara, vakfı kapatanlara, vakfın parasını yiyenlere de beddua ederler.  Bizde bunlara (bize bu zulmü yapanlara) beddua ediyoruz.

Bize zulmü yapanların, vakfı, hayır kapısını kapatanların Allah partilerini kapatsın. Vakfı kapatanların Allah partilerini kapatsın. Vakfı kapatanların Allah partilerini kapatsın. Yaptıklarını yanlarına bırakmasın. Bütün yaptıklarını ortaya döksün. Kimmiş hırsız olan, kimmiş temiz olan Allah ortaya çıkarsın. Hırsızlık yapanın Allah belasını versin. Hırsızlık yapan şerefsizdir. Hırsız olmayanlara ‘hırsız diyen’ de şerefsizdir.

 Biz Buyuz, Sizde Busunuz!

Bundan yirmi yıl önce -hiç tanımam etmem- Karşıyaka taraflarında bir mahallenin muhtarı bana geldi, plaket hazırlamış. ‘Hayrola’ dedim. Muhtar ‘hocam bizim mahallemize yapmış olduğunuz hizmetlerden dolayı tebrik ediyorum. Bizim mahallemizde her gün olay olurdu. Sizin arkadaşlarınız bizim mahallemizde faaliyet yapmaya başladığından beri bu olaylar azaldı, mahallemiz temizlendi bundan dolayı bu plaketimi kabul edin’ dedi. Biz böyle bir vakıftık. Biz anarşist yetiştirmedik. Bize bu kadar zulmettiniz, bir tane taş atmadık. Biz buyuz, sizde busunuz.

Savcılar, Korkularından Dolayı Mahkeme Başlatıyor, Talimat ile İş Yapıyorlar

Aynı suçtan dolayı, aynı iddia ile seksen tane mahkeme açtınız, yetmiyor mu? Utanmıyor musunuz? Bu mahkemelerin 30-40 tanesi beraat ile sonuçlandı. Hâlâ daha neyin mahkemesini açıyorsunuz? Siz hakimlerden daha mı iyi biliyorsunuz? Otuz kırk tane değişik şehirlerde hâkim berat verdi. Beraatların çoğunluğu Adana’dan. Suç olmadığı meydanda. Arkadaşlar, ben hapisteyken (cezaevindeyken) benim özgürlüğümle ilgili yürüyüş yapmışlar, bunda suç yok ki! Bu yürüyüşlerden dolayı neden ifadeye çağırıyorsunuz? Neden mahkemeye veriyorsunuz? Savcılar, korkularından dolayı mahkeme başlatıyorlar. Talimat ile iş yapıyorlar. Ortada suç olmadığını bile bile ‘hâkim karar versin, hâkim risk altında olsun, ben kurtulayım’ diyorlar ve mahkemeyi başlatıyorlar. Her savcı böyle değil.

Emniyetin Böyle Bir Yetkisi Yok! Bu Ne Düşmanlık, Bu Ne Zulümdür!

Geçenlerde bir kâğıt geldi, savcı reddediyor, mahkeme açmıyor. Emniyet seksen beş kişiyi ifadeye çağırmış, seksen beş kişi hakkında dosyayı hazırlamış mahkeme açılması için götürüp savcıya vermiş, savcı reddetmiş. Böyle reddeden erkek savcılarda var. Elbette ‘reddeden ve bu suç değildir’ diyen savcılarda var ama korkanlarda var. Seksen tane mahkeme ne demek? Ne demek bu? Mahkemelerin bazısında yirmi otuz kişi, bazısında kırk elli, bazısında seksen yüz, bir tanesi var ki yüz yetmiş altı kişi. Emniyet hiçbir yetkisi olmadığı halde devamlı arkadaşlarımızı emniyete ifadeye çağırıyor. Emniyetin böyle bir yetkisi yok! Savcının talimatı olmadan emniyet ifadeye çağıramaz. Emniyetbunu yapıyor ve ifadeye giden arkadaşlarımıza son zamanlarda yapılan muameleyi söyleyeyim; son zamanlarda yapılan muamele şu: “Hapse girenler bilirler. Hapishaneye girdiğiniz zaman şöyle bir karton verirler, üzerinizde adınız yazar ve çenenize doğru tutturup fotoğrafınızı çekerler. Emniyete ifadeye giden arkadaşlarımıza emniyet bu muameleyi yapıyor.” Emniyet hangi yetkiyle bu zulmü yapıyor? Bu insanlar hapse mi geldiler, ifadeye mi geldiler? Emniyet hangi yetkiyle bu zulmü yapıyor? İnsanları nasıl bu şekilde aşağılıyorlar.  Bu insanlar hapse mi giriyorlar? Emniyet, sen bu insanları ifadeye çağırdın, ifadeye gelmişler, nasıl bunu yaparsın? Burası hapishane midir, emniyet midir? Kartonu bu şekilde tutturarak fotoğraf çekmek nerden çıkmış? Hangi emniyette böyle muamele yapılıyor? Bu ne düşmanlıktır. Bu ne zulümdür. İnsanları aşağılamak, korkutmak ve göz dağı vermek istiyorlar.

Bu Zalimlerin Yaptıkları Şey, Hayra Engel Olmaktır

Kıymetli kardeşlerim, vakfımız yirmi üç yıl hizmet yaptıktan sonra ayrıca yüzlerce talebeye de burs verdi, binlerce aileye yardım etti. Sadece vakfın yaptığı yardım değil, vakfın teşviki ile sizler de yardım yaptınız. Hatırlarsınız bundan beş sene kadar evvel Suriyelilere ‘kardeş aile projesi’ yapmıştık. “Her Suriyeli ile bir arkadaşımız kardeş olsun, onların ihtiyacını karşılasın, yazıktır günahtır. Beşşar Esad zaliminin zulmünden kaçıp buraya gelmişler, bu insanları aç bırakmayalım, devletin hepsini yapmaya gücü yetmiyor bizde yardımcı olalım” dedik. Binlerce Suriyeliye ve Suriyeli olmayanlara bu ülkenin vatandaşlarına, binlercesine bu vakıf yirmi üç yıldır yardım ediyordu. Bu vakıf, talebelerin ders çalışmaları için ortam hazırlıyordu. Bu vakfın konferansları, kermesleri ve birçok faaliyetleri vardı, hepsini engellediler. Kur’an böyleleri hakkında Kalem suresi 12. Ayette “mennâ’in lilḣayri” buyuruyor. “O hayra engel olanlara itaat etme Ey Resulüm!” Kur’an bunlara ‘hayra engel olanlar’ diyor. Yaptıkları şey hayra engel olmaktır. Bu vakfın bugüne kadar bir tane suçu yok! Emniyetteki ifadelere bakabilirsiniz. Daha doğrusu emniyetin raporlarına.

Furkan Vakfı ve Alparslan Kuytul’un Hiçbir Terör Örgütü ile Bağlantısı Yoktur

Bize terör örgütüne operasyon yapar gibi operasyon yaptılar. Hâlbuki kendilerindeki raporlar bunun tersini söylüyor. Adana Tem, Adana Kom şube müdürlüklerinin raporunda “Furkan vakfı ve Alparslan Kuytul’un hiçbir terör örgütü ile bağlantısı yoktur” diye yazıyor. Polisler, gitsinler baksınlar. Gitsinler baksınlar, bu rapor yıllar önce yazılmıştı. Alparslan Kuytul yıllar önce derken; yirmi yıl önce değil yaklaşık olarak dört yıl öncesinde. Yani bize yapılan operasyondan birkaç yıl önce ya da bir yıl önce tarihi tam hatırlamıyorum. Bu raporu verenlerin kendileri hiçbir terör örgütü ile bağlantımızın olmadığını, terörist faaliyeti içerisinde olmadığımızı söyleyenlerdir ama şafak operasyonuyla baskın yapanlarda yine kendileridir. Sadece bunlar değil, Mersin İl Emniyeti, Sakarya il emniyeti, Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü, hepsinin raporlarında “Furkan vakfı ve Alparslan Kuytul’un hiçbir terör örgütüyle bağlantısı tespit edilmemiştir”demektedir. FETÖ ile ilgili bizimle yapılan araştırma sonucunda da “Alparslan Kuytul ve Furkan vakfı üyelerinde baylock çıkmamıştır, onların otellerinde kalmamışlardır, onların bankalarına para koymamışlardır” şeklinde emniyetin raporları var. Bu kadar rapora rağmen terör örgütüne baskın yapar gibi baskın yaptılar. Bu raporları yazan sizsiniz, baylockun olmadığını söyleyen sizsiniz, Bank Asya’da paramızın olmadığını söyleyen sizsiniz. Nasıl oluyor da sonrasında bu şekilde davrana biliyorsunuz?

Biz Müslümanız Kendi Topraklarımızda Kendi Medeniyetimizi İsteriz

Değerli kardeşlerim, bütün mesele şu; iddianamenin on sekizinci sayfasındadır. Yüz yirmi sayfalık iddianamenin on sekizinci sayfasında diyor ki “Bunlar, biz medeniyetimize dönüyoruz, diyorlar. İslam medeniyetini istiyorlar.” Evet, İslam medeniyetini istiyoruz, bundan da şeref duyuyoruz. Sanki bu topraklar kâfirlerin toprakları, sanki bu topraklar Müslümanların toprağı değil, kendi topraklarımızda ikinci sınıf insan muamelesi görüyoruz. Biz bu vatanın evladıyız. Bu vatan yalnızca kendine vatanperver diyenlerin ve yiyenlerin vatanı değil, bu vatan bizim. Bütün bunları bilmelerine rağmen hatta hiçbir terör örgütüyle bağlantımızın olmadığını bilmelerine rağmen; dört tane terör örgütüne üye olmakla suçladılar. Hepsi birbirine düşman olan terör örgütleri, birbirini sevmez, birinden olan diğerinden olamaz. “FETÖ, PKK, DEAŞ, El-Kaide” dediler. Halbuki operasyondan altı yedi ay kadar önce Adana Emniyeti vakfa kadar polis gönderip bana şunu dediler: “Hocam sizinle ilgili DEAŞ’ın sitesinde ölüm tehdidi var. DEAŞ sizi ölümle tehdit ediyor, yakın koruma ister misiniz?” Bana koruma vereceklerdi. Bunu söyleyen Adana Emniyeti birkaç ay sonra beni DEAŞ üyesi olmakla suçluyor. Ondan sonra bu laf internet âleminde duyulunca bu sefer rezil oldular. Hâkim DEAŞ ve El-Kaide’yi iptal etti. FETÖ ile PKK’nın da üyeliğini iptal etti. “FETÖ’ye yardım ve PKK propagandası” dedi. Bu şekilde tutukladı. “Eğer herhangi bir örgütüne yardım ettiysem, herhangi bir örgütün propagandasını yaptıysam Allah belamı versin, yapmadıysam bana bu iftirayı atanların Allah belasını versin.” Değerli kardeşlerim, biz İslam medeniyetini istiyoruz. Laik Batı medeniyetini reddediyoruz. İşte bütün mesele bu.

Biz Müslümanız, kendi topraklarımızda kendi medeniyetimizi isteriz. İddianamenin on sekizinci sayfasında şunu da söylüyor:

  1. İslam medeniyeti istiyor.
  2. Hükümeti eleştiriyor.

Hükümeti eleştirmek suç mudur? Hükümet Allah mıdır, Peygamber midir? Allah ve peygamber hata yapmaz. Hükümette bizim gibi insandır, bizde hata yaparız onlarda hata yapar. Savcının görevi hükümetimi savunmak mıdır? Savcılar, suç varsa suçu delilleriyle ortaya koyarlar. Hükümet savunuculuğunu yapmak savcıların görevi değildir. Hükümeti eleştiririm sana ne, sana ne? Sen savcısın, delillere bakacaksın, suç var mı yok mu? Hükümeti eleştirsem sana ne?

Ben hükümetin doğrularını takdir eden, yanlışlarını eleştiren bir insanım. Ben adaletli bir insanım. Ben adalet adına konuşuyorum, ben bir hocayım bir partiyi tutamam, ben İslam’ı anlatmak zorundayım, ben doğruya doğru eğriye eğri demek zorundayım. Benim partim pırtım olamaz. Ben doğruyu konuşmadığım zaman bunun vebali altında kalırım. Doğruyu konuşmayan hocaların, cemaatlerin, tarikatların yüzünden insanlar İslam’dan nefret etti. Ben bu günaha ortak olamam. Bırakında hiç olmazsa bazıları doğruyu konuşsun. Herkesi susturdunuz, bırakında hiç olmazsa birkaç tanesi konuşsun. Zulmünüz yüzünden insanlar İslam’dan soğudular. Suçumuz buymuş; İslam medeniyeti istemek ve hükümeti eleştirmek. Ben bunlara bir tane daha ekleyeyim.

  • Derin devletten bahsetmek.

Bir suçumuzda; ben konuşmalarımda derin devletten bahsediyorum, iddianameye onu yazmıyor, aslında onu ört bas etmeye çalışıyor. Bize bu operasyonun yapılmasında derin devlet önemli bir rol oynamıştır.

Asıl Vatan Hainleri ve Vatanı Yiyenler Kimlerdir?

Hatırlayın, Doğu Perinçek hapishaneden çıktığı zaman ne demişti: “Bütün tarikatların, cemaatlerin kökünü kazıyacağız” dedi mi, demedi mi? Dedi. “Bu ülkeyi 2014 yılından beri Tayyip Erdoğan yönetmiyor” dedi mi demedi mi? “Kim yönetiyor” diye sorulduğunda “ordu, polis ve vatan partisi” dedi mi demedi mi? Dedi. Sonra birkaç defa televizyonda bende şahit oldum birinde FETÖ’yü temizledik, sonra Adnan Oktar -sanki o cemaatmiş gibi- sonra Furkancılar, sonra Süleymancılar, diye bizimde adımızı verdi mi vermedi mi? Verdi. Dört beş defa programlarda bunu söyledi. O halde bu operasyonun perde arkasında kimler varmış, anlayabilirsiniz. Bunu anlamak zor değil.

“Bütün tarikatların, cemaatlerin kökünü kazıyacağız” diyenler, kız çocuklarının kaldığı yurtlara geceleyin suikast yaparak; Aladağ’da yurtları yaktıran alçaklar, on bir, on iki kız çocuğunu canlı canlı yakan şerefsizler, işte bu operasyonların arkasındaki güçlerdir. Bütün cemaatlere, tarikatlara düşman olanlar, 15 Temmuz’u bahane ederek İslam’a karşı kinlerini kusanlar, devlet kademelerinde alnı secdeye giden adam bırakmak istemeyenler, herkesi FETÖ olmakla suçlayanlar, birisi muhalefet ettiği zaman hemen ona FETÖ damgası, PKK damgası vuranlar ya da vatan haini diyenler; asıl vatan hainleri ve vatanı yiyenlerdir.

Vatan hainleri, vatanın kaymağını yiyip hiçbir şekilde hesap vermeyenlerdir. Bu millet vatanı korur, derin devlete ihtiyacımız yok. Derin devlete ihtiyacımız yok. “Allah derin devlete zeval vermesin” diyen Cübbeli bilsin ki “derin devlet gayri meşrudur.” Gayri meşru bir yapıyı savunmuş olmaktadır. Devran değiştiği zaman bunun hesabını mahkemede verir. Derin devleti kimse savunamaz. Derin devlet suçtur. Resmi devlet yok mu ki derin devlete mi ihtiyacımız olsun. Bunlar kendilerine muhalefet eden herkesi vatan haini ilan ediyorlar, nasılsa kendileri vatanın kaymağını yiyorlar, nasılsa onlar ne yaparlarsa yapsınlar bizim gibi mahkemelerde sürünmüyorlar.

Takvim gazetesi üç, üç buçuk yıl kadar önce benimle ilgili hakaret ifadeleri içeren bir yazı yayınlamıştı, mahkemeye verdim. Üç senedir bu adam daha mahkemeye çıkmadı. Hükümet ile beraber olanlar mahkemeye çıkmıyorlar. Hükümete muhalif olanlar her gün mahkeme kapılarında sürünüyorlar. Takvim gazetesinin genel yayın yönetmeni gibi, üç senedir dosya mahkemeden mahkemeye gidiyor. Bir oraya bir oraya futbol topu gibi aralarında oynuyorlar ve bu şekilde üç yıldır mahkemeye çıkmasını engelliyorlar. Bize gelince aynı gün emniyete çağrılıyoruz, bize gelince aynı gün mahkeme ve mahkemeyi de bitirmiyor süründürüyorlar. Bütün mahkemeleri defalarca yorulalım diye süründürüyorlar. Biz yoruluruz sevabımızı kazanırız, sizde günahınızı kazanırsınız. Kıyamet gününde Allah’a bunun hesabını vereceksiniz. Biz yoruluruz ama bu yorulmalarla irademiz güçlenir, bu yorulmalarla sabrımız artar, bu yorulmalarla cesaretimiz artar, bunlarla derin devletin ne mal olduğunu öğrenmiş oluruz. Biz yoruluruz bu yorulmalarla derin devlet denilen haydutu tanımış oluruz. Biz yoruluruz ama sonunda zalimden nefret ederiz. Biz yoruluruz ve derece kazanırız, bizi yoranlarsa cehennemi boylayacaklar inşallah.

Vakfı İster Açın İster Açmayın, Furkan Hareketi Yoluna Devam Edecektir

Değerli kardeşlerim, son olarak bin (1000) gündür kapalı olan vakfımızın artık açılmasını istediğimizi buradan ilan ediyorum. Bin gündür vakfı kapatarak yaptığınız zulüm yeter. Bu vakıfta bin gün içerisinde birçok talebeye burs verilecek, birçok fakire yardım edilecek, birçok İslami sohbetler yapılacaktı, hepsine engel oldunuz.

Siz vakfı kapattınız diye biz susacak değiliz. Siz vakfı kapattınız diye biz vazgeçecek değiliz. Bütün yollar bizim, bütün evler bizim, bütün parklar, bahçeler bizim, bütün camiler bizim, her taraf bizim, biz bu vatanın çocuğuyuz. Vakfı kapatabilirsiniz ama ağızlarımızı kapatamayacaksınız. Bir taraftan ‘resmî olun, gayri resmi şeyler olmasın’ diyorlar, sonra vakıf kuruyorsunuz onu kapatıyorlar. Sen demedin mi resmî olun diye? Resmî olun diyorsun ondan sonrada vakfı kapatıyorsun ve insanları merdiven altı çalışmalara zorluyorsun. Şimdi kim suçlu? Kim suçlu, siz. İslami faaliyet yapmamızı istemiyor olabilirsiniz, siz istemiyorsunuz diye biz vazgeçecek değiliz. Artık bunu böyle bilin. Vakfı ister açın ister açmayın, Furkan hareketi yoluna devam edecektir. Desteklerinizden dolayı teşekkür ediyorum. Allah razı olsun kardeşlerim.

Daha fazla içerik için alparlankuytul.com sitesini ziyaret edebilirsiz.  

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here