Semra Kuytul Ahval’e Konuştu; Bizi Derin Bir Kuyuya Atmak İstediler

0

Semra Kuytul, yaşadıkları süreçte karşılaştıkları baskıyı ve nasıl susturulmak istendiklerini tüm detaylarıyla anlattı.

Semra Kuytul, Furkan Vakfı’na yönelik baskının geçmişini, iktidarın kendilerinden nasıl ‘susmalarını’ istediğini ve AKP’nin aslında İslami bir parti olmadığına dair tespitlerini, Ahval ile paylaştı.

Semra Kuytul’un açıklamalarının satırbaşları şöyle:

(Her şey 4-5 yıl önce başladı) salonlar verilmedi, konferanslar iptal edildi. Ankara’da konferans yapmıştık. 10 bin kişi katılmıştı. Mevlit kandili programıydı. Konya’da bir konferansımız son anda iptal edildi. Salonlar dolu denmeye başlandı.  ‘Furkan Vakfına salon veremiyoruz’ cevapları almaya başladık.

Alparslan Hoca İslami konularda konferanslar tertipliyordu. Düğün salonlarına kadar indik. İslami dersler, konferanslar verdik. Allah sevgisi, Allah Resulu’nun sünneti gibi İslami konuları anlatıyordu.

Sorulara siyasi yanıtlar da verebiliyordu ama ana tema İslam’ı çağımızın Müslümanlarına sunma gayretiydi. Her elimize attığımız salon iptal edildi. Salonlardan ‘Tehdit aldık’ diyenler oldu.

Furkan Vakfından denilerek fişlenen arkadaşlarımızla program yapamaz hale geldik.
Konferans yapmayı bırakmak zorunda kaldık. 

(Ancak) hükümete yakınlığı ile bilinen bazı gazetelerde, televizyonlarda (Alparslan Kuytul’un) Gülen eleştirilerini gündem ettiklerini, televizyonlarda konuşturduklarını biliyorum. (İktidar medyası için) kendi stratejileri ile uyumlu olunca konuşmamız sorun olmuyordu. 

Ne zaman ki Hocaefendi onların aleyhine hükümetin, yanlışlarını ortaya koyan konuşmalar yaptı (her şey değişti). 

Bize yönelik baskının ana sebebi:

Bu memlekette, genel olarak İslam’ın tam olarak anlatılmasından birtakım rahatsızlık duyan güçler var. 

Çözüm süreci konusunda da Hocaefendi’nin söylemi buydu; ‘Silahlar sussun, Kur’an hakem olsun, Kürtler de Türkler de Müslüman, Kur’an’la çözebiliriz’ diyordu.

Hükümete eleştirileri, konuşmalarının sadece yüzde 5’indedir. Yüzde 95’i gerçek İslam’ı anlatma üzerinedir. Hocaefendi ‘Türkiye’de derin, dinsiz bir komite var, İslam’ı anlatmamızı, halka açılmamızı istemiyorlar’ demişti.

Hükümetin İslami olarak yanlışlarının çok olması, Müslümanlara zarar verecek politikalar izlemesi Hocaefendi’yi de rahatsız etti.

Nasıl ki Gülen camiasında gördüğü yanlışları açıkça söylediyse, bu konuda da iktidarın hatalarını anlattı. Eleştirilerinin dozunu yükseltmek zorunda kaldı. Çünkü hatalar bariz bir şekilde ortaya çıktı.

Yapılan operasyondan 15-20 gün önce zulümlere dikkat çekmek için, Hocaefendi AK Partiye, ‘Zulümle Kalkınma Partisi’ demek lazım gibi çok net bir ifade kullandı. Herkesin sustuğu ve korktuğu bir süreçte böyle bir çıkış yapması, çok büyük bir yankı uyandırdı.

Benim tahminim, evet öncesinde rahatsızlık bize karşı artıyordu ancak o konuşmasının bardağı taşıran son damla olduğunu düşünüyorum.

Vakfımız faaliyetten men edildi, kayyuma devredildi. Kayyum tarafından idare ediliyor.

 ‘Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz’ sorusuna yanıt olarak; Hayırlı hizmetlerde bir araya gelmiş topluluk olarak kullanılan cemaat tanımı yapıyoruz. 

(Üye sayıları ile ilgili) elimizde resmi olarak üye kaydı sayımız yok. Ancak gönüllü hizmet yapan, eğitim alan, veren arkadaşlarımız var.

Engellemeler öncesinde daha lokal bir cemaat iken, engelleme süreci ile birlikte dikkat çekmeye başladık. ‘Neden engelleniyor, şimdi neden yapıldı’ diye soruyor insanlar. 4-5 yıl önce Adana merkez ve birkaç ilde zemin bulmuşken, şu an Türkiye’nin çok çeşitli, ücra yerlerinden takipçilerimiz olduğunu anlayabiliyoruz.

Yurtdışından da büyük ilgiyle takip ediliyoruz. ABD, Kanada, Avusturya ve Avustralya. Bize ulaşıyorlar.

Operasyon çevremizdeki fanusun kırılma süreci gibi oldu. Daha büyük bir kitleye yayılma vesilesi sundu.

(AKP ile ilgili) ‘İslam gömleğini çıkardık’ diyen insanlar bunlar. Oy veren kitle, İslam’la özdeşleşmiş olarak görmekte inatçı, aslında İslam’dan uzaklaşmış durumdalar. İslamcı olarak görmeye çalışıyor.

Tayyip Erdoğan, ‘din gömleğini çıkardık’ diye başladı zaten, bir tecrit hareketi olarak başlandı.

İslami argümanları kullanıyorlar ancak faaliyetlerine bakılınca- bir başörtüsü sorununun halledilmesi meselesi oldu – onun dışında genel olarak bakılınca, Irak savaşına destek verdiler, 1.5 milyon Müslüman öldü. ABD, gibi savaş ve zulme imza atmış devletle stratejik ortaklık kuruldu. Bunu CHP yapsaydı, Müslümanların şiddetle karşı çıkacağı bir hareket olurdu.

Aslında İslam’a verilecek zararların kamufle edilmesi için İslami grupların ağırlıkta olduğu bir kesimde sessizlik ve sükunet isteniyor. Bir sürü vakıf, dernek kapatılmış durumda.

AK Parti eliyle bir şeyler yapılmaya çalışınca, başarıya ulaşması için sükunetin olması şart.

‘Bu hatadır, yanlıştır, bitiriliyoruz, engelleniyoruz, İslami faaliyetler durduruluyor, cemaatler bitiriliyor’ dememeli kimse, o noktada birinin uyandırmaması lazım. Uyuyan insanları uyandırmaması lazım. Susması gerekiyor dolayısıyla. Hocaefendi’nin ‘suç değil, sus’ tespiti çok haklı bir tespitti.

Hocaefendi çok defa DAİŞ’den tehdit almış. Ölüm listesinde adı geçiyor. İnternette yayımlanan bir derginin kapağında, ‘öldürülmesi gereken kafirler’ listesinde adı geçiyor.

(Oysa) DAİŞ’e yardım iddiası attılar ortaya.

(Dört örgüt ile ilişkilendirilip suçlama yöneltilmesine dair) o anda ne buldularsa koymaya çalıştılar, hangisi tutarsa, atalım bir hepsini ortaya (örgütler), ‘FETÖ’ deriz, olmadığı ortaya çıkar, dördünü birden atmış ortaya, hakimin verdiği tutuklama müzekkeresi tamamen siyasi.

Bu tutuklama sebebinden ziyade, ‘birtakım makamlara yönelik yazılmış aşk mektubu’ gibi dedi bazı hukukçular.

İlk iddianamede terör örgütüne üyelikten tutuklandı.

Sonrasında ‘FETÖ’yü destekleme ve PKK propagandası yapma tarzında hafifletildi suç.
(Gülencilerle ilgili) mazlumlar var memlekette, PKK ile ilgili de ‘Demirtaş başarılı bir başkan’ demiş.

Bizi dört yafta ile derin bir kuyuya atacaklar, kimsenin çıkarması mümkün olmayacaktı.  Ben dört kez gözaltına alındım. Tepki vermeye devam ettikçe, tepkilerimizin bitirilmesi için gözaltına alınıyorum. Trajikomik olaylar yaşadık.

Hocaefendi içeri girecek bizden de çıt çıkmayacak şekilde baskı altındaydık. Asla sesinizi çıkarmayın mesajı veriliyordu sürekli.

Çözüm Süreci hükümetin bir projesiydi. Ölümlerin azaltılması, terörün bitirilmesi, silahların susturulması hükümetin seçim vaadiydi. Güzel bir sürece girildi.

Hocaefendi de memnundu, şehit haberleri gelmez olmuştu. Böyle bir sürecin birdenbire bitirilmesine ciddi tepki verdi o esnada. ‘Ne oldu, güzel de gidiyordu, insanlar ölmüyordu, askerimiz ölmüyordu, bitirmek istiyorsunuz’ diye sert bir tepki verdi.

Çözüm süreci durduk yere bitirildi, ölümler başladı. Doğuda büyük olaylar gerçekleşti. Bir Müslüman olarak tepki vermek normaldi. 

Devlet bizden, camilerde anlatıldığı kadar dini anlatmamızı istiyor. Hiçbir şekilde eleştirel bir yaklaşım göstermemizi istemiyorlar. Susmamızı, yanlışlara dikkat çeken olmamamızı istiyorlar. Oyunlarını, planlarını, tuzaklarını bozan olmamalıyız. O zaman ancak memnun olabilirler.

Röportajı dinlemek için lütfen PLAY butonuna basınız

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here