Adana merkezli Furkan Vakfı’nın Başkanı Alparslan Kuytul bir yıl tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi, fakat taraftarlarına yaptığı konuşmanın ardından yeniden tutuklandı. Bu olay Türkiye’de İslamcılığın ne durumda olduğunu anlamamızda epey yardımcı oluyor.
Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Bir yılın ardından Furkan Vakfı’nın Başkanı Alparslan Kuytul geçen hafta sonu tahliye edildi ve Bolu’dan Adana’ya geldi. Adana’ya geldikten sonra tekrar gözaltına alındı, tutuklandı. Tekrar Bolu’da cezaevine konuldu. Hatta eşi de, Semra Kuytul da gözaltına alınıp sonra serbest bırakıldı. Bir yıldır yaşanan -öncesi de var, ama esas olarak– Alparslan Kuytul’un tutuklanması ile bir yıldır süren bir olay söz konusu. “Furkan Vakfı olayı” diyorum ben buna; ama “Alparslan Kuytul olayı” da diyebiliriz.
Ve tabii ki garip bir olay; birçok boyutta garip bir olay. Öncelikle daha önce de bu konuda birkaç yayın yapmıştım. Orada da vurguladığım gibi Alparslan Kuytul çok klasik anlamda bildiğimiz İslamcı bir şahsiyet ve onun yıllardır Adana ağırlıklı olmak üzere Türkiye’de ve yurtdışında yaşayan Türkiyelilerden oluşan bir halkası var — bir cemaati ya da grubu var diyelim. Ve bunlar Furkan Vakfı adı altında bir yapıyla da yasal anlamda faaliyet yürütüyorlardı. Çok bildiğimiz, klasik anlamda İslamcı çizgideki bir yapı söz konusu. Ve büyük ölçüde de yerel bir yapıydı bu. Ancak belli bir aşamadan sonra bu vakıf ülkeyi yönetenler tarafından takibe alınmaya başlandı. Kendilerinin tutumları rahatsızlık vermeye başladı.
Bu rahatsızlık kabaca şöyle açıklanabilir: Alparslan Kuytul AKP iktidarını ve Tayyip Erdoğan iktidarını benimsemeyen birisi; daha doğrusu ona tâbi olmayan birisi. Eleştirileri var. Açıkçası bu eleştirilerin çok sert olduğu söylenemez; ama eleştirilerini sakınmayan biri. Kendini özgürce ifade eden, etmeye çalışan biri; özgürce ifade ettiği için de yer yer, zaman zaman değişik olaylarda Ankara’yı rahatsız eden bir kişi. Ve ülkeyi yöneten İslamî hareket kökenli Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında bunlar, Fethullahçıların yaptığı gibi çok büyük bir savaşa girmemiş olmakla birlikte bu iktidarın hışmına uğradılar.
Alparslan Kuytul ve onun çok sayıda takipçisi gözaltına alındı, tutuklandı. Vakıflar basıldı, kapatıldı. Mal varlıklarına el konuldu. Ve en son yaşanan olayda bir yılın ardından mağduriyetler bir ölçüde giderilecekken, yani en azından Alparslan Kuytul özgürlüğüne kavuşmuşken, kendisini bekleyen taraftarlarına hitap edip hâlâ dik duruşunu sürdürdüğü için tekrar tutuklandı. Ne için tutuklandı?
Daha önceki yargılandığı değişik davalardan tahliye kararları çıkmıştı. Belli ki tahliye olmasına rağmen tutuklanma nedeni, tahliye olduktan sonra hâlâ siyasî iktidara itirazlarını dile getirmekten kaçınmaması.
Kuytul ve Furkan Vakfı olayı konusunda bugün Karar gazetesinde Yıldıray Oğur’un çok kapsamlı bir yazısı var. Gerçekten bütün detaylarıyla ele almış, çok iyi bir yazı. Özellikle Alparslan Kuytul ve Vakıf’a yönelik olarak söylenen birtakım iddialar var — 15 Temmuz darbesini desteklediği vs. gibi değişik konularda. Bunlar aslında Kuytul’un çok uzun konuşmalarının içerisinden çıkartılmış bazı cümleler. Ama konuşmaların tümüne baktığımız zaman –Oğur’un yazısındaki gibi konuşmalar bir bütün halinde konulduğu zaman– hiç de öyle aktarıldığı gibi olmadığı ortaya çıkıyor. Ve burada bir suç olmadığı da ortaya çıkıyor.
En fazlası, rahatsızlık yaratan eleştiriler var. Ama eleştirilere kimden gelirse gelsin tahammülü olmayan bir iktidar söz konusu. Ve bugün Türkiye’de Kuytul olayı, başka örnekler de var ama en çarpıcısı Alparslan Kuytul olayı ve Furkan Vakfı olayı bize gösteriyor ki Türkiye’de siyasî iktidarı eleştiriyorsanız, mesafeli oluyorsanız İslamcı da olsanız, kendinizi kurtaramayabiliyorsunuz.
Başka örnekler de var. Başka kişiler hakkında da doğrudan tutuklama olmasa bile, faaliyetlerini engelleme, birtakım itibarsızlaştırma kampanyaları olduğunu da biliyoruz. İlâhiyatçıların da farklı görüşleri nedeniyle tasvip edilmediğini ve önlerinin tıkandığını, illallah dediklerini de daha önceki örneklerde gördük.
Bu Furkan Vakfı olayı bize bir başka şeyi daha gösterdi. O da bütün bu süreç boyunca yerel bir hareketin nasıl ülke çapında bir harekete dönüşebildiğini… ama çok da etkili olabildikleri söylenemez. Çünkü her ne kadar Alparslan Kuytul’un takipçileri onu desteklemek için birtakım ilginç yöntemlerle dayanışma eylemleri yapsalar da, eninde sonunda medya diye bir şeyle karşı karşıyayız. Yani bunlar haber olmadığı müddetçe, medya tarafından değerlendirilmediği müddetçe, sonunda sadece olay yerinde seyreden birkaç kişiden ve belki de sosyal medyadan belli bir ilgi görüyor. Kendilerine medyanın büyük ölçüde kapalı olduğunu görüyoruz. Genellikle haklarında yapılan haberler olumsuz haberler, aleyhte haberler. İktidar yanlısı medyada Furkan Vakfı ve Kuytul bir nevi şeytanîleştirilmiş durumda. Halbuki daha önceki dönemlerde çok yaygın olmamakla birlikte belli ölçülerde yer bulduklarını söyleyebiliriz.
Bu İslamcı yapılanmanın şu anda bu kadar bâriz mağduriyeti karşısında sesini çıkaran bir avuç insan var. Bunlardan birisi Ömer Faruk Gergerlioğlu, HDP Kocaeli Milletvekili. Bir başkası CHP listesinden seçilip Saadet Partisi’ne dönen Cihangir İslam, İstanbul Milletvekili. Bir başkası yine CHP’den Sezgin Tanrıkulu, benim gözlediğim kadarıyla. İnsan hakları konusunda duyarlı olan, her türlü hak ihlâlleri karşısında duyarlı olan bir avuç milletvekili dışında sahip çıkanı olmayan bir yer. Medyada da aynı şekilde.
Bir örnek vereyim: Bugün bu yayının tanıtımını yaptığımız zaman çok sayıda Vakıf üyesi; artık Vakıf da kalmadığı için ne demek gerekir tam bilmiyorum ama Kuytul’un takipçileri diyelim; bu yayına çok sahip çıktılar. Kendilerinden bahsedilecek olması bile onları heyecanlandırabiliyor.
Normal şartlarda eğer bu ülkede AKP değil de diyelim ki –olacağı yok ama– CHP iktidarda olsaydı, Kuytul olayı çok büyük bir dava haline gelmiş olurdu.
Bir İslamcı şahsiyetin görüşleri nedeniyle cezaevinde olması yüzünden, farklı görüşlerde de olsa bütün İslamî gruplar, yayın organları vs. bunu bir şekilde bayraklaştırmış olurlardı. Şu anda herkes tam bir devekuşu politikası izliyor.
Kendileri değişik vesilelerle bu yaşanan süreçte son bir yılda medyaya, milletvekillerine, partilere, sivil toplum kuruluşlarına ulaşmaya çalışıyorlar — biliyorum. Bize de geldiler, ziyaret ettiler birkaç kere. Orada da görüyoruz ki, kendi anlatımlarından da anlıyoruz ki, insanlar ürküyorlar, çekiniyorlar. Selam vermeye bile çekiniyorlar — herkes olmasa bile. Ve işin ilginç tarafı, selam verenlerin önemli bir kesimi de İslamcılıkla alakası olmayan kişiler.
Mesela ben, gazeteci olarak, İslamcılık üzerine çalışan bir gazeteci olarak bu olayı takip ediyorum. Ama bunun ötesinde de bu tam bir hak ihlâli olduğu için de özel bir ilgi duyuyorum. Ve tabii ki buradan hareketle Türkiye’de AKP iktidarının, Erdoğan iktidarının ne derece İslamcı olduğunu sorgulamamız için de çok özel bir işlev görüyor Alparslan Kuytul olayı. Sonuçta bir yıl hapiste tutulmuş, değişik terör örgütleri ile irtibatlandırılmaya çalışılmış ama bunlarla bir bağlantısı saptanmamış bir kişi ve onun takipçileri söz konusu. Yargılamalar olur; ama tutuksuz yargılamak esastır. Bir yılın sonunda tutuksuz yargılama noktasına varmıştı; ama o noktadan da geri dönülmüş oldu tekrar tutuklanarak. Gerçekten insan –Abdullah Gül’ün deyimiyle– hayret ediyor, şaşırıyor.
Ben tahliyeden sonra Semra Kuytul’u aradım geçmiş olsun demek için ve orada zaten bir şeyler belliydi. Çünkü eşinin Adana girişinde polis barikatı ile karşılaştıklarını ve eşinin onlarla konuşmaya gittiğini söylemişti. Daha sonra da kendileri ile konuşma imkânı olmadı ve nitekim tutuklandığını öğrendik. Ve şunu açık söyleyeyim: Şaşırmadım. Şaşırmıyor olmam üzücü bir olay. Normalde şaşırıyor olmamız lâzımdı. Ama artık şaşırmıyoruz.
Buna benzer olaylar başka davalarda da yaşandı. Tahliye edilenlerin başka mahkemeler tarafından –ki Ahmet Altan buna bir örnektir, daha önce Murat Aksoy’ların da başına gelmişti benzer bir olay– başkalarının da başına geliyor. Bırakılan kişilerin daha sonra tekrar tutuklanması gibi bu da Türkiye’de yargının ne kadar bağımsızlıktan ve tarafsızlıktan uzak olduğunu bize gösteriyor.
Ama bu olay özel olarak Türkiye’de İslamcılığın aslında nasıl sona ermiş olduğunu –ki bu tezi uzun zamandan beri dillendiriyorum–, Alparslan Kuytul gibi hâlâ İslamcılıkta ısrar eden –inat eden diyelim– bir kişi ve onun takipçilerinin varlığı Türkiye’de İslamcılığın hâlâ varlığını koruduğunu bize göstermiyor. Tam tersine onun, o yapının, varlığını göstermeye çalışan yapının yine İslamî iddialı bir iktidar tarafından önünün kapatılması ve bir dizi farklı farklı cemaatten, gruptan, meşrepten, mezhepten İslamcının da bu olaya hiçbir şey yokmuş gibi sessiz kalması, aslında İslamcılığın belli bir aşamadan sonra Türkiye’de bir aldatmacadan başka bir şey olmadığını ya da gelinen haliyle bunu gösteriyor.
Evet, Alparslan Kuytul tekrar tutuklandı. Bakalım bir daha ne zaman tahliye olacak. Ama bu da bize gerçekten bâriz bir hak ihlâlini ve toplumun büyük bir kesiminin şu ya da bu nedenle, şu ya da bu bahane ile bu hak ihlâline karşı birçoklarına olduğu gibi sessizliği bir kere daha tercih ettiğini gösterdi. Sonuç olarak Türkiye’ye yazık oluyor, ya da Türkiye’ye yazık olmaya devam ediyor. İslamî iddialı bir iktidarda, İslamcıların İslamcılığını yapamadığı garip bir ülkede yaşıyoruz diyeyim ve burada noktayı koyayım.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.
Ruşen Çakır