8 Şubat 2018 tarihinden beri haksız bir şekilde Bolu F Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendinin, 07 Haziran 2019 tarihinde ailesi ile yapmış olduğu telefon görüşmesinin ses kaydı yayında…
Alo Selamun Aleykum Ben Alparslan Kuytul…
Ne var ne yok nasılsın? Çok şükür ben de iyiyim.
Annem nasıl, çocuklar nasıl? Bayram nasıl geçti? Tahmin ettim. Annem orada hâlâ… Demek ki kısmet böyleymiş. Bu sefer ilk defa böyle oldu herhalde. Annem iyi miydi peki, nasıldı?
Sabrediyoruz…
Salı günü geliyor musunuz inşallah? Avukat yarın geliyor mu? İyi yok, telaş yok burada. Burada her şey sakin. Tabi yol yürüdük geldik ondan oluyor da burada her şey sakin bir hareket yok. Sadece bazılarının yaptığı eylemler var o kadar başka bir hareket, ses seda yok. Sessiz bir memleketteyiz, sessiz bir dünyada yaşıyoruz. Sabrediyoruz, şükrediyoruz, devam ediyoruz, mücadele ediyoruz.
Mevlana’nın dediğini unutmuyoruz, “Tüm iyi şeyler sabırdan sonra gelir” demiş. Biz de sabrediyoruz ama milletin anladığı gibi sabır değil. Millet sabrı, korkaklık ve tembellik, haksızlıklar karşısında susma olarak anlıyor. Mücadelesiz sabır tembellik ve korkaklıktır.Sabır gerçekte haksızlıklar karşısında susmak değil mücadele ederken başına gelenlere dayanmaktır.
Diktatörler, halklarına bir taraftan zulmedip bir taraftan da onları sömürürken diğer taraftan halkın olanları sorgulamasını engellemek için dini kullanarak sabrı ve şükrü telkin etmeyi ihmal etmeyen kurnazlardır. Topluma sürekli sabrı ve şükrü telkin ediyorlar. Aslında bu şekilde dini kullanarak yapılanların sorgulanmasını engellemiş oluyorlar. Halbuki din, zalimlerin yaptıklarının görünmemesi ya da insanların sessiz kalması için bir sakinleştirici ilaç gibi değildir. Dine bu şekilde de bir haksızlık yapılmış oluyor ama toplum tabi eninde sonunda anlamaya başlıyor. Her şey bir yere kadar. Biz sabrın gerçek manasını bilerek sabır gösterenlerden olmalıyız. Başımıza gelenlerdeki güzel şeyleri de görebilmeliyiz. O acıların içindeki tadı, lezzeti alabilmeliyiz.
İmam Rabbani’nin bir sözü var, “Bu dünyanın en kıymetli sermayesi üzüntüler ve sıkıntılardır. Bu dünya sofrasının en tatlı yemeği dert ve musibetlerdir. Bu tatlı nimetleri acı ilaçlarla kaplamışlar. Bunun için dostlara dert ve sıkıntı yağdırmaya başlamışlar. Akıllı olanlar bunların içine yerleştirilen tatlıları görür üzerindeki acı örtüleri de tatlı gibi çiğnerler acılardan tat alırlar. Nasıl tatlı olmasın ki sevgiliden gelen her şey tatlı olur” diyor. Yani her musibetin aslında içinde bir lezzet vardır. O lezzeti görebilmek insanın sabretmesini ve şükretmesini kolaylaştırır.
Allah’ı Sevdim, Zindandayım
Allah Azze ve Celle herkesi bir şekilde imtihan eder. Hatta hiç aklınıza gelmedik imtihanlar da var. Mesela Maraş’tan bir kardeşimiz mektubunda bana şöyle söylemişti, bu benim karşılanmamdan rahatsız olanlar var ya, “Madem karşılandı bunu tekrar hapse atın diyenler” diyor ki, “Hayranım sana hocam, senin sevgini bize çok görüyorlar. Topçu sevdik, popçu sevdik, arabeskçi sevdik, siyasetçi sevdik. Sarhoş da gezdik, kumarbaz da gezdik, hırsız da gezdik. Bizi hiç kimse dışlamadı. Ne zormuş bir Allah dostunu sevmek…” Böyle yani şimdi herkes imtihanda; kimi Allah’ı sevdiği için imtihanda, ben de Allah’ı sevdim zindandayım. Yani insan Allah’ı ve Allah’ın dostlarını severse imtihana hazır olmalı.Ama bu imtihanların içinde o acı dış kısmı, aslında onlar acı gibi görülen ilaçtır. Onların içinde bir lezzet var. Eğer başınıza gelenin Allah yolunda olduğunun farkındaysanız o lezzeti alırsanız yok farkına varmazsanız sürekli şikâyet edip sızlanır durursunuz siz kaybedersiniz, mutsuz olursunuz. Yani aslında sabır insana mutluluk da veriyor. Zalim zulmüne devam ediyor. Hz. Ali zalimlerle ilgili demiş ki, “Eğer zalim ısrarla zulme devam ediyorsa bil ki sonu yakındır. Eğer mazlum da ısrarla direniyorsa bil ki zafer yakındır” Biz zulme karşı direnmeye devam ediyoruz inşallah zafer bize yakındır. Zalimler de zulme devam ederlerse sonları yakındır. Allah’ın dediği olacaktır.
Benden kitap yüklü merkep olmamı istiyorlar, ben de bunu reddediyorum. Yani ne bilirsen bil ister Kur’an bil ister hadis bil, “ne bilirsen bil sus konuşma” diyorlar. Ben de bunu reddediyorum. Zalim güçlendiğinde adaletsizliği adalet, zulmü de hakkı gibi görmeye başlar. Artık adaletsizliklerin farkında bile değiller, adaletsizliği adalet olarak görmeye başlamışlar. Zulmü de kendi hakları gibi görmeye başlıyorlar. Herkesi susturmayı hakları gibi görüyorlar, vatan-millet için böyle gerekir gibi düşünüyorlar. Halbuki gitgide vatanı tehlikeye götürüyorlar ve artık adaletli olmak onlar için çok ağır. Yani şöyle diyebiliriz, adalet zalime taştan ağır geliyor. Yani sanki taş taşıyormuş gibi, taş taşımaktan zor bir şeymiş gibi bir türlü adaletli olup da herkesin hakkını veremiyorlar. Herkese sus diyorlar. Ben de diyorum ki, “Hak ve ilim ehline ‘sus, konuşma’ demek güneşe ısıtma, güle kokma demek gibidir” Bu mümkün değil yani böyle bir şey olamaz. Onlar bunu yaparken biz de imtihana girmiş oluyoruz.
Atasözünde diyor ki, “Rüzgârın esmesi sadece buğdayın samandan ayrılması içindir” Yani rüzgâr eser aslında buğdayı samandan ayırır. Kim samanmış kim buğdaymış ortaya çıkar. Bu olaylar vesilesiyle de her şey ortaya çıkıyor, samanlarla buğdaylar birbirinden ayrılıyor. Adana’dan bir kardeşimiz, bir şey yazmış mektubunda, “Bizim durumumuz devlet kurumlarına başvurup önemli bir görev almak isteyen bunun için başvuru yapan sonra da başvurusu kabul edilip imtihana tâbi tutulan kimseye benziyor” diyor. Biz, Rabbani hareket metodunu uygulamak için başvuruda bulunduk Allah başvurumuzu kabul etti ve bizi imtihan ediyor. Gerçekten de güzel bir tespitte bulunmuş. Biz evet Allah’a başvuruda bulunduk. Allah Azze ve Celle bizi imtihan ediyor ve biz de imtihana razıyız.
Tüm arkadaşlara selam söyle. Diyeceğin bir şey var mıydı? Allah razı olsun sağ olasın. Sağ ol herkese selamlar. İyiyim iyiyim çok şükür. Allah yolunda olduğunu bilmek insanı mutlu ediyor…