Cezaevi Telefon Görüşmeleri – 38 – 29 Mart 2019

0

Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Bolu Cezaevinden yaptığı telefon konuşmasında bu hafta değindiği hususlar adeta bir ders havası içerisindeydi. 10 dakika gibi kısa bir zaman diliminde önemli mesajlar veren Hocaefendi’nin her hafta ses kaydı merakla bekleniyor.

İmam Şafi’nin bir sözüyle başlayan Hocaefendi, zindanda zamanın çok hızlı geçtiğini belirtti. İmam Şafi bir sözünde “Kur’an’da öyle bir ayet vardır ki zalimin kalbine saplanan bir ok, mazlumun kalbine sürülen bir merhem gibidir. ‘O hangi ayettir?’ demişler. “Rabbin hiçbir şeyi unutacak değildir.” diye belirtmiş. İmam Şafi’nin bu sözünü; “Yapılanlar elbette yazılıyor ve Allah Azze ve Celle hiçbir şeyi unutmaz. Kim kime zulmetti, kim kendi saltanatı için kimleri hapse doldurdu Alllah Azze ve Celle her şeyi bilmektedir. Allah mühlet verir. Ama onlar Allah’ın verdiği mühleti yardım olarak algılamaktadır. Yanlış anlamaktadırlar” şeklinde yorumladı.

Konuşmasında Kanuni dönemine ait ibretlik bir kıssayı da anlatan Hocaefendi, derin mesajlar verdi.

Geçtiğimiz hafta, eşi Semra Kuytul Hocahanım’ın şiirine konuşmasında yer vermesi herkesi duygulandırmıştı. Bu hafta da tekrardan aynı şiire konuşmasında yer verdi.

Yaşanılan süreci bir tırtılın kelebeğe dönüşmesine benzeten Hocaefendi, sabırlı olmak gerektiği mesajını verdi. Bazı hareketler yıllarca toprağın altında kalabilir ama gün yüzüne çıktığı zaman önemli bir harekete dönüşürler diye de konuşmasına ekledi.

Okumak için;

Selamın Aleykum. Ben Alparslan Kuytul. Nasılsın iyi misin? Çok şükür ben de iyiyim. Annem nasıl çocuklar nasıl? Aleykum selam. Çocuklar okulda mı?

Valla işte yazıyoruz, çiziyoruz, Allah’ı zikrediyoruz öyle geçiyor günler. Günler nasıl geçiyor anlamıyorum yani akşam olsun istemiyorum, günlerin, haftaların geçmesini istemiyorum. Çünkü bu da sonuçta ömrümden geçiyor yani değerlendirmeye çalışıyoruz. Öyle mi? Ha… iyi…onun dışında başka var mıydı o şekilde olan? Tamam

Geçen gün bir şey okuyordum da İmam Şafi’nin bir sözü var diyor ki; “Kuran’da öyle bir ayet vardır ki zalime saplanan bir ok mazlumun kalbine sürülen bir merhem gibidir.” O hangi ayettir? demişler. Demiş ki; “ وَمَا كَانَ رَبُّكَ نَسِيًّاۚ “ Rabbin hiçbir şeyi unutacak değildir. Yapılanlar elbette yazılıyor ve Allah Azze ve Celle hiçbir şeyi de unutmaz. Kim kime zulüm etti kim kendi saltanatı için kimleri hapse doldurdu Allah her şeyi, herkesi bilmektedir ve unutmamaktadır. Sadece mühlet vermektedir. Ama insan o mühleti yanlış anlamaktadırlar. O mühleti Allah’ın kendilerine yardımı gibi zannetmektedirler. Allah’ın onların yaptıklarından memnun olduğunu zannetmektedirler halbuki Allah memnun değil, sadece mühlet vermektedir. Yani yanlış anlamaktadırlar.

Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman’ın süt kardeşi varmış alim bir insan Yahya Efendi. Bir gün Kanuni ona mektup yazmış demiş ki; Osmanlı devleti çöker mi? Yahya Efendi de cevap yazmış, Neme lazım demiş. Kanuni anlamamış, bu nasıl cevap? Tekrar bir mektup daha yazmış yani neyi kast ediyorsun niye böyle cevap veriyorsun? Ben sana bir soru soruyorum sen de neme lazım diyorsun. Yani Osmanlı Devleti çökmüş çökmemiş bana ne der gibi bir cevap veriyorsun. Halbuki Yahya Efendi bir şey anlatmak istemiş. O da tekrardan cevap yazıyor. Yahya Efendi Kanuni’ye diyor ki, “Sultanım bir devlette zulüm yayılsa işitenler de neme lazım deyip uzaklaşsalar sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yerse, bilenler sussa sonra fakirlerin, kimsesizlerin feryadı göklere çıksa ama bunu taşlardan başkası işitmezse o zaman devletin sonu görünür. Devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır, itaat anlayışı gider çöküş de mukadder hale gelir, kaçınılmaz hale gelir. Artık Allah da onların çökmesini taktir eder.”

Şimdi bizi anlatıyor aslında birçok haksızlık ve zulüm yapılıyor külhan bey külhan bey konuşmalar yapılıyor. Açıkça milletin gözü önünde tehditler yapılıyor. Artık tehdit bir strateji olarak kullanılıyor açıkça yapılıyor eskiden tehditler gizliden yapılıyordu şimdi aleni yapılıyor, herkes de susuyor. Eğer böyle devam ederse bu milletin başına tabi ki çok daha kötü yıllar gelir. Eğer susmazlarsa belki o zaman biraz daha kurtulabilirler. Zulüm yayılmış işitenler de neme lazım diyorlar. Hakikaten de koyunları kurtlar değil de çobanlar yiyorlar bunu bilenler de susuyorlar. Fakirlerin, kimsesizlerin feryadı hakikaten de göklere çıkıyor ama bunu taşlardan başkası da işitmiyor. Dolayısıyla böyle giderse çok kötü olacağı da belli… temennimiz de odur.

Geçen hafta senin şiirini okumuştum ama o sen telefondaki problemden dolayı benim içime sinmedi o okuyuş, bir daha okumak istiyorum.

Ümmetin derdi dava çilesi

Ağaran saçların yok bir çaresi

Dertli geçen gecelerin güneşi

Doğacak sabırla beklemekteyim

Bu yol güçlükle dolu yok bir an rahat

Yılmadan dik durmak iman istiyor

Belini büken dertlere inat 

Direnmek yılmamak yürek istiyor

Yorulsak da kırılsak da yıkılmadık biz

Çile ile yoğruldu yüreklerimiz

Susuz yüreklerde su serpe serpe

Hedefe doğru yürümekteyiz…

Sen güzel olmadı deme… Ecmain.

Belki bazı arkadaşlar sabırsızlanıyorlar ama bizim halimiz tırtıla benziyor. Tırtıl, kelebek olacak günler sayarmış. Günler o kadar yavaş geçermiş ki tırtıl tam ümidini kaybedeceği anda da yüce Allah onu rengarenk kanatlara bürünmüş bir kelebeğe dönüştürürmüş. Yani şimdi biz de belki… Bende o kadar yok da belki bazı arkadaşlarda biraz daha sabırsızlık olabilir ama Allah Azze ve Celle her şeyin vaktini en iyi bilendir. Ne zaman tırtıl olarak kalacağız yerlerde sürüneceğiz ne zaman kelebek olup uçacağız onu en iyi bilen Allah’tır her şeyin vaktini bilir sabırlı olmak icap eder.

Hindistan’da bir ağaç varmış öd ağacı diyorlar. On beş sene toprağın altında kalırmış, ondan sonra normalde toprağın altında on beş sene kalınca çürümesi ve pis pis kokması lazımken tam tersine güzel koku üretiminde kullanılıyormuş. Birçok hastalığın da şifasında kullanılıyormuş ve çok yüksek fiyatta satılıyormuş çünkü çok az, bulunamıyor.

Aynen öyle bazı hareketler de bu şekilde yıllarca toprağın altında kalabilirler. Ama onlarda güzel koku meydana gelir ve Allah Azze ve Celle bir gün onları ortaya çıkartır ve çok kıymetli olurlar herkes onların peşine düşer. Sabırlı olmak düşer çünkü biz aslında farkında olalım olmayalım önemli bir vazife yapmış oluyoruz.

Bir arkadaş mektubunda bizim durumumuzu Alaska ağaç kurbağasına benzetmiş. Bu kurbağa kışın donuyor nefes alamıyor, kalbi atmıyor, içi ve dışı buz tutuyormuş içerisinde yalnızca birkaç canlı organizma kalıyormuş. Bahar geldiğinde ise o birkaç organizmanın gayretiyle vücut eski haline dönüyor, kalbi atıyor, nefes almaya başlıyor. Bizim gibilerin hali buna benziyor.

Birinci cihan harbinden sonra adeta Alaska ağaç kurbağası gibi buz tutan ümmeti bizim gibi birkaç hareket canlandırmaya çalışıyor hocam demiş. Gerçekten de öyle dünyanın her tarafında böyle birkaç canlı organizma kalmış bunlar tekrardan ümmeti canlandırmaya çalışıyorlar. Bunlar yaptıkları vazifenin farkında olurlarsa daha sabırlı ve daha tahammüllü olurlar. Koskoca bir ümmetin canlanmasına vesile olmuş olacaklar onlarla başlayacak bu diriliş hareketi, farkında olurlar. Senin diyeceğin bir şey var mıydı pek fazla zaman kalmadı… Tamam cumartesi geliyorsun yani. Herkese çok selam söyle inşallah görüşürüz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here