14 aydır yargısız infazla Bolu F Tipi Cezaevinde bulunan Alparsan Kuytul Hocaefendinin kamuoyuna yazmış olduğu mektup, dün (29.03.2019) itibariyle yayınlandı. Hocaefendinin “Ölene kadar “Tevhit, Adalet, Hürriyet, Medeniyet” demeye devam edeceğim” sözleriyle son bulan mektubu sevenleri ve talebeleri tarafından yoğun ilgi gördü.
Mektubunda 15 Temmuz darbe girişiminden sonra haklı haksız gözetmeden yargısız infaz yapanlardan, herkesi aynı kefeye koyup zulmedenlerden ve islami cemaatleri bitirmeye çalışanlardan da bahsetti.
Mektubun ilgili bölümü şu şekilde;
Türkiye’de bildiğiniz gibi AKP hükümetinin Fetullah Gülen camiası ile arası açıldıktan ve 17-25 Aralık 2013 operasyonlarıyla aralarında savaş başladığından itibaren ve özellikle 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’de çok şey değişti. Değişen şeylerin başında İslami cemaatlerin faaliyet alanlarının daraltılması, konferans gibi birçok faaliyetlerin engellenmesi, cemaat düşmanlığı fikirlerinin yayılmaya çalışılması, birçok cemaate ait öğrenci evlerinin veya medreselerinin kapatılması, bazı vakıf ve derneklerin kapatılması, belediyelere, firmalara ve medya kuruluşlarına kayyum atanması, fikir ve ifade hürriyetinin önemli ölçüde yok edilmesi, muhalif seslerin birçoğuna FETÖ veya PKK propagandası yapmak iddiası ile gözaltılar yapılması, davalar açılması ve birçoğunun tutuklanması, muhaliflerin bu şekilde susturulması, birçoğunun ancak 1-1,5 yıl sonra mahkemeye çıkarılması, cezaevlerinin dolup taşması, yarım milyon insan hakkında işlem yapılması ve toplumda büyük bir korkunun meydana getirilmesi vesaire.
2-3 yıl içerisinde Türkiye çok değişti. İslam ve cemaat düşmanı derin güçler hayatlarının en güzel ve en mutlu yıllarını yaşıyorlar hatta bayram ediyorlar. 15 Temmuz darbe girişiminin İslami hizmetlere, vatana ve millete çok zarar verdiği ve bundan kimlerin istifade ettiği meydanda. Bir eylemin arkasında kimlerin olduğunu anlamak isteyenler o eylemin kimlere yaradığına bakmalıdırlar. Ancak böyle bakıldığında 15 Temmuz’un perde arkası görülebilir ve ancak o zaman tüm darbeciler tespit edilebilir. Ama bu yapılmamakta, darbecileri darbeye teşvik eden, onları tuzağa düşüren derin güçlerin üzerine gidilmemekte ve adeta tüm cemaatler potansiyel darbeci gibi gösterilmekte, faaliyetleri kısıtlanmakta ve 15 Temmuz bahanesi ile 28 Şubat’ın daha ağırı yaşatılmaktadır.
Aslında bu şekilde hem cemaatlerin kökü kazınmaya çalışılmakta hem de AKP hükümetine bindiği dalı kestirilmekte ve çöküşe doğru götürülmektedir. İslam düşmanı derin güçler İslamcılardan intikam almakta, İslamcılara balans ayarı vermekte, rejimi daha da güçlendirmekte, “28 Şubat hani 1000 sene sürecekti, bakın nasıl da bitirdik” diyenleri mahcup duruma düşürmekte ve toplum mühendisliğinde ne kadar ustalaştıklarını göstermektedirler.
Bir taraftan derin devlet kendi hedeflerine ulaşmaya çalışırken diğer taraftan AKP iktidarı kendini eleştiren herkese ya FETÖ’cü ya PKK’cı demekte, bunu diyemediğinde de bu örgütlerin propagandasını yapmakla suçlamakta ve binlerce muhalifi zindanlara göndermektedir. AKP iktidarının gözünde kendini eleştirenlerin hepsi ya bir terör örgütüne üyedir ya da onların propagandasını yapan biridir ve vatan hainidir. Bu bakış ve bu üslup artık dengenin ve psikolojinin iyice bozulduğunu göstermektedir. Bu tutum eğer bir denge bozulmasından kaynaklanmıyorsa hükümeti eleştirenleri korkutmak için bilinçli bir tehdit stratejisi olarak uygulanıyor demektir. Her iki ihtimal de birbirinden tehlikelidir ve bu işin sonunun çok kötü olacağının habercisidir.
Mektubun tamamını görmek için tıklayınız;