Hocaefendi mektubunda, tahliye edildiği gün maruz kaldığı hukuksuzluklara ve hak ihlallerine değinerek siren sesleriyle hakikati susturmak isteyenlerin bunu başaramadığını ifade etti. ‘Önemli değil. Mahkemeler padişahınsa kalpler bizimdir’ dedi.
Mektubun ilgili kısmı şu şekildedir;
Tahliyeden sonra anormal bir şeyler olacağının sinyali aslında ilk andan itibaren verilmişti. Çünkü Bolu F Tipi Cezaevinden çıktığımızdan itibaren Adana’ya kadar fiziki takip bir an olsun bırakılmadı. Adana girişinde beni karşılamak için otobanda tesiste beni bekleyen yüzlerce insana bir selam vermeme engel olmak istediler ve “müdahale ederiz” tehdidinde bulundular. Ben de “Şu soğukta saatlerdir beni bekleyen yüzlerce kardeşime selam vermeden çekip gidemem, hapisten yeni çıktım, gerekirse tekrar girerim” demiştim. Sonra tesiste toplanan arkadaşlara kısa bir konuşma yapmama izin verdiler.
Ancak tam konuşmaya başladığımda yakınıma kadar gelip megafonla sürekli aynı anonsu yapmak sureti ile konuşmama engel oldular. Böyle bir ortamda kısa bir konuşma yaptıktan sonra araçlara binip giderken arkadaşların tesisten çıkıp bizimle birlikte gelmelerine müsaade etmediler. Başka bir yerde (Adana Fuar alanında) beni bekleyen arkadaşların yanına uğramamı engellemek için fuar alanına giden bütün yolları araçlarla kapattılar. Bu şekilde eve geldiğimde evin çevresini yüzlerce polisle, özel harekatçılarla, TOMA’lar ve akreplerle ablukaya aldıklarını gördüm. Bütün engellemelere rağmen evin önüne kadar gelebilmiş yüzlerce arkadaşa teşekkür edebilmek için 1. kattaki evimizin balkonuna çıktığımda konuşmaya başlar başlamaz TOMA’ların siren sesleri ile konuşmamı bir kez daha engellediler.
Bu engellemeler bana Mekkeliler’in Peygamberimize yaptıklarını hatırlattı. Onlar da Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in konuşmasını engellemek ve sesini bastırabilmek için taşları birbirine vurmuşlardı. Çeşitli yöntemlerle konuşmasının duyulmasını engellemeye çalışmışlardı. Bu yöntemler hakikatin duyulmasını engelleyebildi mi? Böyle yapanlar sadece kendilerini rezil ederler.
Bu olay tahliyeden önce söylediğim “Benim dosyalarım suç dosyası değil, sus dosyası” sözümün doğruluğunu ispat etti. Allah Azze ve Celle tahliyelerle suçsuzluğumu, bu olayla da susturulmaya çalışıldığımı milyonlara gösterdi. Tahliyeden sonra Bolu’ya girişlerine izin verilmediği için şehrin girişinde beni bekleyen yüzlerce arkadaşa yaptığım konuşmada söylediğim “Beni susturmak için hapsettiler ama susmayacağım” sözüm üzerine ertesi gün tekrar tutukladılar. Böylece ne için tutukladıklarını ve korktukları şeyin ne olduğunu bir kez daha herkese göstermiş oldular. Önemli değil, “Mahkemeler padişahınsa kalpler bizimdir.”
Mektubun tamamını okumak için tıklayınız;