Süleyman Hilmi Tunahan, 1888’de Silistre’de doğdu. Tunahan, Süleymaniye Camii medreselerinden Medresetü’l-Mütehassisîn’in tefsir ve hadis kısmına devam etti. Son derece parlak bir zekâya sahip olan Tunahan, 1919 senesinde birincilikle mezun olarak aynı sene Medresetü’l-Kuzati’ye başlayıp hukuk eğitimini de dereceyle bitirdi. Uzun müddet İstanbul’un önemli camilerinde halka vaaz ederek insanlara İslâmiyet’in emir ve yasaklarını anlatan Tunahan, 16 Eylül 1959’da Kısıklı’daki evinde vefat etti. Ömrü zorluklarla geçen Tunahan, 1939 yılında ilim ve irşad vazifesini çekemeyenler tarafından ihbar edilerek ilk defa tutuklandı. Yapılan tüm baskılara ve takibatlara rağmen, ilim öğretmeye devam etti.
İstanbul’dan Arifiye’ye kadar süren yolculuk esnasında yolculara Kur’an öğretmeyi bir fırsat olarak görüyordu. Arifiye’de inip Ankara’dan bir başka trene bilet alıyor ve dönüşte de yolculara Kur’an öğretmek için çabalıyordu. Kur’an öğretmenin yasak olduğu 1930’lu yıllarda İstanbul’da amele pazarına gidiyor ve işçilere günlük ne kadar yevmiye istediklerini soruyordu. Günlük 1 liraya çalışan işçilere “Gelin size 3 lira vereyim. Bugün işiniz Kur’an öğrenmek olsun.” diyordu. Gayreti çabası kadar malını da Kur’an öğretmeye harcıyordu. Çatalca’da tuttuğu çiftlikte işçileri talebeleri, talebeleri işçileri olmuştu.
1950’lerde, ilerlemiş yaşına ve şeker hastası olmasına rağmen, kış günlerinde bile Kısıklı’daki evinden çıkar, iki tramvay, bir vapur ve yürüyerek Şehzadebaşı Taştekneler’deki derslerine giderdi. Talebeleri, “Efendi Hazretleri, rahatsızlığınız var, herhalde bir miktar istirahat edersiniz.” dediklerinde, gülümseyerek: “Yolculukta bazen şoförün lastiği patlar, bizim de lastiğimizi patlattılar, şimdi yapıştırdık. Okutamadığımız zamanları da telâfi için daha çok okutacağız, hizmetimize hız vereceğiz.” diyordu.
Vaizlik maaşını talebelere vererek yüzlerce kişiyi okutup, ilim adamı olarak yetişmesini sağladı. 1944 yılında ikinci defa tutuklanarak Birinci Şube tabutluklarında, bu defa 8 günlük bir işkenceye tâbi tutuldu. Vaizlik belgesi, o günkü hükümet tarafından, 1946 yılında resmen elinden alındı. 1949 yılında Kur’ân kurslarının açılmasına sınırlı da olsa müsaade eden kanun yürürlüğe girince, Süleyman Efendi’nin ilim öğretme faaliyeti bir nebze rahatladı.
Allah’a hamdolsun ki, bu ümmet içerisinde her zaman ve şartta ilmiyle âmil, gerçeği her ne pahasına olursa olsun haykırabilen, Allah için bedel ödemekten çekinmeyen, tarihe mal olmuş gerçek âlimler daima olmuştur. Onlar ümmet gemisinin gediklerini gerektiğinde bedenleriyle kapamaya çalışmış olan Rabbanî âlimlerdir. Onlar tevhid ağacını kanlarıyla sulayan ve gelecek nesillere ışık olan gerçek dava erleridir. Fahrettin Razi’nin ifadesiyle; “toplumu ıslaha çalışan alimler vahiden feyiz alarak müslüman toplumu yücelten ümmete fazilet bahşeden cennet kevserlerine benzeyen bir topluluktur.” Şatıbi’ye göre ise böyle alimler, “yeryüzünü sulayıp hayat veren kaynaklardır.”
Bugün de her daim ümmetimizin ve milletimizin maslahatını gözeten, müslümanların üzerinde oynanan sinsi oyun ve tezgâhları ilmi ve siyasi birikimi ile çözmeye çalışarak Müslümanları uyandırmaya çalışan, nerede islama ve Müslümanlara bir zarar gelecek olsa engellemeye çalışan, adaletsizlikler ve zulümler karşısında hakkı korkusuzca dile getiren ve siyasi iktidara dostane uyarılarda bulunan Alparslan Kuytul Hocaefendi, zulme uğrayan âlimlerden biri olmuştur.
Alparslan Kuytul Hocaefendi bu yola baş koyan herkes gibi hiçbir suçu olmadığı halde yalnızca Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı diyerek insanları tevhide davet ettiği için 10 aydır zindan da ve türlü zulümlere maruz bırakılıyor. Onun tek suçunun doğruları söylemek olduğuna vicdan sahibi herkes şahittir. Tertemiz hayatı ve yetiştirmiş olduğu binlerce talebesi de masumiyetinin en büyük ispatıdır. Peygamberi mektebin talebesi olan ve bu çileyi omuzlayan herkes gibi o da zindan yolunu göze alarak hakkı söylemekten vazgeçmemiştir.
10 aydır zindan da haksız yere tutuklu bulunan Alparslan Kuytul Hocaefendi’ ye yapılan bu zulümler de tarih sayfalarına yazılacak ve zihinlerden asla çıkmayacaktır. Furkan gönüllüleri olarak yapılan bu hatalardan en yakın zamanda dönülmesini ve ALPARSLAN Kuytul Hocaefendi’nin tez zamanda beraat etmesini talep ediyoruz…