Dört büyük imamdan biri ve Hanbelî Mezhebi’nin imamı olan Ahmed bin Hanbel, 780 yılında Bağdat’ta doğdu. Ailesi Merv’den Bağdat’a göç ettiği için Merv’de doğduğunu nakledenler de vardır. Oğlu Salih tarafından düzenlenip bildirilen soy kütüğüne göre, soyu Peygamber Efendimiz’in soyu ile birleşmektedir. Büyük hadis ve fıkıh âlimi olan imamın künyesi; Ebu Abdullah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybani el-Mervezi’dir.
Çok küçük yaşta iken babasını kaybeden Ahmed bin Hanbel, önce Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. Bundan sonra lügat, hadis, fıkıh, sahabe ve tabiin rivayetlerini öğrendi. Yaşıtları arasında ciddiyeti, takvası, sabrı, metanet ve tahammülü ile meşhur olmuş ve bu hali, henüz 15–16 yaşlarında iken temas kurduğu âlimlerin dikkatini çekmiştir. Heysem bin Cemil onun hakkında şöyle demiştir: “Bu çocuk yaşarsa, zamanındakilerin ilimde hücceti (rehberi) olacaktır.”
İlk olarak İmam-ı Âzam’ın talebesi olan İmam-ı Ebu Yusuf’tan fıkıh ve hadis dersleri aldı, akabinde üç sene Huşeym’in derslerine devam etti, ondan hadis-i şerif dinledi. Bununla birlikte Bağdat’ta bulunan meşhur âlimlerden de ders aldı. Sonra ilim tahsili için seyahatlere başladı. Basra, Küfe, Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere, Şam ve el-Cezire’ye giderek hadis ilmini öğrendi. Hadis ravilerini bizzat görerek, onlardan hadis-i şerif dinledi.
İmam Ahmed, ilim öğrenmek için pek çok İslam beldesini dolaştı ve bu uğurda pek çok meşakkate katlandı. Kitap çantalarını sırtında taşırdı. İmam’ın kuvvetli hafızasının yanında dikkat çeken bir vasfı da, işittiği bütün hadis-i şerifleri yazmaya çok önem vermesiydi. Bir seferinde onu tanıyan biri ezberlediği hadis-i şerifin ve yazdığı notlarının çokluğunu görerek: “Bir Kufe’ye, bir Basra’ya gidiyorsun! Ne zamana kadar böyle devam edeceksin?” deyince, Ahmed bin Hanbel Hazretleri: “Hokka ve kalem ile mezara kadar…” diyerek cevap vermişti.
İki çeşit ders halkası vardı. Biri; talebelerine verdiği muntazam dersler, diğeri ise; hem talebelerinin, hem de halktan isteyenlerin katıldığı dersler idi.
İLİMDEKİ ÜSTÜNLÜĞÜ
İmam Ahmed hazretleri, hadis ilminde zamanın en büyük âlimidir. Üç yüz binden fazla hadis-i şerifi senetleriyle birlikte ezbere bilirdi. Kendisinden pek çok âlim, hadis-i şerif nakletmiştir. İlim ve amelde öncü, Ehl-i Sünnet olan dört imamın dördüncüsü idi. İmam Ahmed hazretleri büyük bir müfessir, yüksek bir muhaddistir. Tefsiri yüz yirmi bin hadis-i şeriften meydana gelmiştir. Birçok muhaddis yetiştirmiştir ve bundan dolayı kendisi “Üstad-ül Müfessirin” ünvanıyla anılmıştır.
İmam-ı Şafii, İmam Ahmed’in ilmi seviyesinin yüksekliğini ve âbid bir kul oluşunu şu şekilde ifade eder: “Bağdat’tan ayrıldığım zaman, orada Ahmed bin Hanbel’den daha âlim, daha fakih, ondan daha çok haramlardan ve şüphelilerden kaçan kimseyi bırakmadım.”
İmam Ahmed’in talebelerinin ve kendisine sual soranların müşküllerini hallederken ortaya koyduğu ve takip ettiği usuller, Hanbelî mezhebinin temel kaideleri olmuştur.
MÜCADELESİ
İslam âlimlerinin ekseriyetinin uğradığı sıkıntı ve işkencelerden o da nasibini aldı. Mu’tezile Mezhebi mensuplarının tesirinde kalan Abbasi halifesi Me’mun zamanında çok büyük işkencelere uğradı. İslam’ın özüne aykırı fikirlere katılmadığı ve Mu’tezile müntesiplerinin fikirleri doğrultusunda görüş beyan etmediğinden hapse atıldı. Şiddetli kamçı darbelerine rağmen fikirlerinden vazgeçmedi. Uygun ifadeler kullanmak kaydıyla serbest bırakılma teklifini de reddederek asla sözünü değiştirmedi. Üstad Bediüzzaman İmam Ahmed’in çektiği sıkıntılara rağmen sebatını şöyle ifade eder: “İmam Ahmet ibni Hanbel gibi bir mücahid-i ekber, Kur’ân’ın bir tek meselesi için hapiste pek çok azap verilmiş ve o şekvâ etmeyerek, kemâl-i sabırla sebat edip o meselelerde sükût etmemiştir.”
Rabbiyle kuvvetli bir bağı olan İmam, gece namazını hiç kaçırmazdı. Bu hususta oğlu Abdullah şöyle der: “Babam her gece Kur’an-ı Kerim’in yedide birini okur, her yedi günde bir hatim ederdi. Yatsı namazını kıldıktan sonra biraz istirahat eder, sonra kalkıp sabaha kadar ibadet ve taatle meşgul olurdu. Giydiği elbiseyi en ucuz kumaştan yaptırırdı. Çok kere az şey yer, “Ölecek olan kimse için, bunlar çok bile” derdi. Acıktığı zaman bir şey bulamazsa, kimseyi rahatsız etmez, bir şey istemezdi. Çoğu zaman ekmeğine sirke katık olurdu. Yolda yürürken, hızlı adımlarla yürürdü. Onu daha çok mescitte, cenaze namazında ve hasta ziyaretinde görürlerdi.
Ömrünü salih bir kul olarak geçiren ve yaşadığı sürece etrafındakilere ibadetleri, takvası, ilmi ve mütevazılıği ile örnek olan İmam Ahmed 855 (H.241) senesi Cuma günü vefat etti. Vefat haberi, bütün Bağdat halkını ağlattı. Cenaze namazını kılmak üzere çevreden gelenlerle birlikte, binlerce Müslüman cenaze namazını kıldı. Hatta bu büyük kalabalığı gören Yahudi ve Hristiyanlardan pek çok kimsenin Müslüman olduğu rivayet edilir.
Rabbimizin kendilerine bahşettiği zekâ ve ince anlayışı Kur’an’ın hizmetine sunan âlimlerimiz, yaşadıkları dönem boyunca her türlü ilmî ve fikrî sapmaların önüne çekilmiş, set oldular. Hakikatleri asla gizlemediler, anlatmaktan asla vazgeçmediler, tehditlere aldırış etmeden istikrarla hakkın savunucusu oldular. Bugün de her türlü tehdidi ve tehlikeyi göze alarak her daim adaletin ve hakkın savunuculuğunu yapan Alparslan Kuytul Hocaefendi, 11 aydır tutuklu yargılanmaya devam ediyor.
Onun tek suçunun doğruları söylemek olduğu vicdan sahibi herkes tarafından bilinmektedir. Tertemiz hayatı ve yetiştirmiş olduğu binlerce talebesi de masumiyetinin en büyük ispatıdır. İslam ulemasının yolundan giden ve bu yolda başlarına gelen çilelere talip olan Alparslan Kuytul Hocaefendi, zindana atılmak pahasına da olsa adaletsizlikleri ve haksızlıkları anlatmaktan vazgeçmemiştir.
Nasıl ki geçmişte Ahmed Bin Hanbel ve daha nicelerinin yaşamış oldukları sıkıntılar ve mücadeleler tarih sayfalarına geçtiyse bugün de Alparslan Kuytul Hocaefendi başta olmak üzere Furkan gönüllülerinin vermiş olduğu destansı mücadele de aynı şekilde unutulmayacaktır.
Furkan gönüllüleri olarak yapılan bu hatalardan en yakın zamanda dönülmesini ve ALPARSLAN Kuytul Hocaefendi’nin tez zamanda beraat etmesini talep ediyoruz…