8 Şubat 2018 tarihinden beri haksız bir şekilde Bolu F Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin, 23 Kasım 2018 tarihinde ailesi ile yapmış olduğu telefon görüşmesinin ses kaydı yayında.
Alo Selamün Aleyküm Ben Alparslan Kuytul.
Nasılsın? Elhamdülillah. Benim kebabım nasıl, Rabia’m? Rabia’mla Besra’m iyiler mi? Babasının kebabı, babasının fıstığı, babasının kurabiyesi, babasının balı, babasının çiçeği. Değil mi? Her zaman annesini evvela soruyor demiş ya ilk olarak onu sorayım rahatlasın.
Çocuklar nasıl, diğerleri? Annem de iyi? Allah iyilik versin. Seni zaten sordum herhalde. Evet, çok şükür biz de rahatız.
Yani geçen hafta da söylemiştim günler nasıl geçiyor bilmiyorum diye. O günden bugüne bir hafta daha geçti, sanki bir veya iki gün geçmiş gibi. Elhamdülillah hiç zaman geçmiyor diye bir derdim yok, tam aksine zaman hızlı geçiyor gibi… Öyle bir sıkıntım var. Zamanın genişlemesi var ya bastızaman, sanki tersi gerçekleşiyor, sanki zaman daraltılıyor; bir hafta bir güne, bir hafta iki güne iniyor gibi, biraz öyle hissediyorum.
Çok şükür. Allah’tan gelen bir bela ama sonuçta Allah’ın kudreti her şeyden daha büyük. Hiçbir bela Allah’ın kudretinden ve rahmetinden daha büyük değil. O halde ümitsiz de değiliz, Allah’a şükürler olsun.
Yokluğumda çiçeklerime ve fidanlarıma bakıp onları sulayan, kurumalarına izin vermeyip onları büyütenler, benim gerçek ve özel talebelerimdir. Onlar benim gururumdur, onlar ayakta kalmama vesile olanlardır. Kıyamet gününde Rabbim konuşmama izin verirse, “Rabbim, ben yokken onlar davamızı devam ettirdiler. Onları affet” diye Allah’a yalvaracağım. Peygamberimiz (sav), yetimi koruyan, gözeten cennette benimle beraber olacak buyurmuş. Bu müjde aslında manen yetim kalan insanlar için de söz konusu… Bu müjde, manen yetim kalan talebelerimi kollayıp gözetenler için de olacak inşallah, bundan emin olun. Manen yetim kalan talebelerimi koruyanlar, onları sulayanlar inşallah Peygamberimizle beraber olacak.
Bir hikâye var -Filozof Beydeba’nın bir kitabı vardı, ‘Kelile ve Dimne’ orada hayvanları konuşturuyor. Ona benzer bir hikâye… Adamın biri her sabah öten horozuna, “Bir daha ötersen seni keserim” demiş. Horoz da korkusundan ötmemiş. Sonra adam demiş ki: “Tavuk gibi gıdaklamazsan seni keserim.” Horoz bu sefer korkudan tavuk gibi gıdaklamaya başlamış. Adam daha sonra gelmiş demiş ki: “Yumurtlamazsan seni keserim.” Tabi bunu yapması mümkün değil… Horoz o zaman meseleyi anlıyor ve “Meğer bunun niyeti beni kesmekmiş. Keşke ötme dediği zaman ötseydim de arkamdan ötme dendiğinde öttüğü için kesildi deselerdi. Şimdi arkamdan tavuk gibi yumurtlamadı diye kesildi diyecekler ve rezil bir şekilde öleceğim.” diyor.
Yani aslında bazı insanlar, belki bunu bir çözüm olarak görüyor. Onların her istediğini yaparsak belki kurtuluruz zannediyorlar. Öyle değil. Tavuk gibi gıdaklamadığı için ya da yumurtlamadığı için kesilen birisi olacağımıza, horoz gibi öttüğümüz için kesilelim. Yani, yanlış birtakım anlayışlar var insanlarda.
Senin söylemek istediğin bir şey var mı? Avukat gelecek mi? Saati var mı?
– Bir şey değişeceğini zannetmiyorum da sen bilirsin.
Bunlar planlı yaptılar, birisi tahliye verdi, biri vermeyecek. Zaten aynı hesaba geliyor, hiç farkı yok. Ama Allah Celle Celaluhu buyuruyor: “Vemen yettekilleh yec’al lehum yehrace”,”Kim Allah’tan sakınır, korkarsa Allah ona bir çıkış yolu gösterir.” “Ve yerzuku min haysü le yehtesip”,”Ve beklemediği yerde ona rızık verir.” “Vemen yetevekkel alellah vehuve hasbu”, “Kim Allah’a tevekkül ederse Allah ona yeter.” “İnnallahe beliğu emri.”,”Allah emrini yerine getirendir.” “Vemen yettekilleh yec’al lehum bi emrihi yusra”, ”Kim Allah’tan sakınırsa Allah onun işine kolaylık verir.”
Yani inşallah Allah bize kolaylık verir, biz Allah’tan sakınan kimselersek bize bir mahreç gösterir, çıkış yolu nasip eder. Beklemediğimiz yerden rızıklandırır. Allah kendisine tevekkül edenlere yeterlidir. Allah işini, emrini yerine getirendir. İstediği kimseye işinde kolaylık verir.
Zümer suresinde buyurduğu gibi: “Eleysallahu bi kefin addeh”, “Allah kuluna kâfi değil midir?” Allah kuluna kâfidir, o halde sorun yok, Allah kuluna kafidir, Allah’a tevekkül edin, imanınızı kuvvetlendirin. Allah’ın dediği olacak sonuçta…
Hamur kendi istediği kadar fırında kalarak ekmek olamaz, fırıncının istediği kadar fırında kalırsa ekmek olur. Rabbim böyle takdir ediyor demek ki vardır bir hikmeti, vardır… Korkmaya gerek yok. Bunlar herkesin aynı düşüncede olmasını isteyen kimseler, herkese baskı yapıyorlar, herkes sussun, herkes onlar gibi düşünsün. Tabi ki herkesin her konuda aynı düşüncede olmasını istemek insanlardan hayvan olmasını istemek demektir.
Çünkü hayvanların farklı düşüncesi yoktur. Allah’ın farklı düşünme hakkı tanıdığı insana kendi düşüncesini dayatanlar, kendilerini Allah’tan daha yetkili görüyorlar demektir. Yani eğer öyle olmasaydı, böyle baskı yapmazlardı. Herkes sussun ben konuşayım demezlerdi. Allah Resulü bile insanların konuşmasına müsaade ediyordu, Hz. Ebubekirler, Ömerler insanların görüşüne saygı duyuyorlardı. Bunlar herkesi susturmak istiyorlar. Zulüm de bir yere kadar sürer elbet, sonuna kadar devam edecek değil. Adalet kalmamış…
İkinci Ömer diye tarihe geçen Hz. Ömer Bin Abdulaziz’in cariyesi bir rüya görüyor. Rüyasını halifeye anlatıyor. Cehennemi görüyor, cehennem cehennemlik olanların üzerine kükrüyor, sırat köprüsü kuruluyor cehennemin üstüne, sırayla Abdulmelik bin Mervan ile iki oğlu Veli ve Süleyman getiriliyor. Onlar cehenneme düşüyorlar, sonra halife “devam et” diyor kadına, rüyayı anlat diyor. Kadın “sonra seni getirdiler” diyor. Halife korkudan düşüyor yere bayılacak hale geliyor, çırpınıyor yerde… Kadın bağırıyor, “vallahi senin selametle sırat köprüsünü geçtiğini gördüm” diyor. Ama halife bunu duymuyor. Çünkü korkuyor…
İşte bugün insanlar namazına güveniyorlar. Namaz kılan ama adaletli olmayan idareciler…