Sözlerime bu derginin çıktığı günü bizlere gösteren Rabbime hamd, O’nun mücadele ve takvada örnek Resulü (s.a.v.)’ne salât-u selam, başta Allah Resulü (s.a.v.)’nün talebeleri, davanın ilkleri olan ashabına ve bu davaya hizmet etmiş ve eden tüm dava kardeşlerime selam ederek başlıyorum.
Tarih boyunca peygamberlerle mücadele eden, vahye değil nefsine uyan insanlar Allah(c.c.)’tan bağımsız olmak ve mutlak özgürlüğe sahip olmak istemiş, sonunda özgür olacağına nefsinin kölesi olmuş ve gayrı medenî ve huzursuz bir toplum meydana getirmişlerdir. Bugün de insanın Allah(c.c.)’ın yol göstermesine ihtiyacı olmadığını, aklın ve bilimin insana yeterli olacağını iddia eden batı medeniyetinin, insanı ne hale getirdiği ve bilimin insanı medenî yapamadığı artık açıkça görülmektedir.
Batılı insan, insanı tanımadan medeniyet esasları ortaya koymuş ve insanı bozmuştur. Kur’an’ın ifadesiyle “en güzel surette yaratılmış olan insanı “aşağılıkların en aşağılığı” haline çevirmiş, huzuru götürmüş, insanı kendine ve başkalarına zarar verir hale getirmiştir. Bilimi ve modern hayatı medenî hayat zannetmiş ve zannettirmeye çalışmıştır. Hâlbuki bilimin görevi insanı reşit ve medenî yapmak değil, insanın hayatını kolaylaştırmaktır. Modern hayat başka, medenî hayat başkadır. İnsanı medenî yapacak olan, insanı yaratan Allah(c.c.)’ın gönderdiği din ve koyduğu medeniyet esaslarıdır. Çünkü medeniyetin esaslarını, insanı ve kâinatı en iyi tanıyan zât koymalıdır ve O Allah (c.c.)’tır. İnsan maddeyi kısmen tanımışsa da insanı hala tanıyamamış, dolayısıyla insana uygun esaslar koyamamış ve problemli bir dünya meydana getirmiştir. Çünkü insanı çözmek maddeyi çözmek kadar kolay değildir. Onun için Allah (Azze ve Celle) “Doğru yola iletmek bize aittir” (1) buyurur.
Şehit Seyyid Kutub’un da ifade ettiği gibi; “Batının değerleri tükenmiştir.” Daha doğrusu zaten insana uygun değerleri hiçbir zaman da olmamıştı. Vaat ettiği sadece demokrasidir ve demokrasinin sonuçları da bugün dünyada görülmektedir. Demokrasi, baskı ve zorbalıklara karşı olup fikir özgürlüğünü savunurken, İslam’a sınırlı, bâtıla ve günahlara ise sınırsız ve mutlak bir özgürlük vermiş, ölçüyü kaçırmış ve insanı bozmuştur. Hâlbuki sınırsız ve mutlak özgürlük sadece Allah(c.c.)’a aittir. İnsan, Allah(c.c.)’ın dünyasında onun verdiği nimetlerle yaşayıp sonra da sınırsız özgür olamaz.
Bediüzzaman (Rahimehullah) sâdıka bir rüyada; Evliyaullah meclisinden birinin “Şeriat neden şu medeniyeti reddeder” sorusuna cevap verirken der ki: “Çünkü 5 menfi esas üzerine kurulmuştur. 1- Dayanak noktası kuvvettir. Kuvvetin tabiatı ise; tecavüzkâr olmaktır. 2- Hedefi menfaattir. 3- Hayatta prensibi kavgadır. 4- Kitleler arasındaki bağı ırkçılıktır. 5- Cazibedâr hizmeti, heva ve hevesi tahriktir. Heva ise; insanı meleklik derecesinden köpeklik derecesine indirir. İnsanın maneviyatının silinmesine sebep olur. Bu medenîlerden çoğu, eğer içi dışına çevrilse, kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir. İşte onun için, bu medeniyet beşerin yüzde seksen’ini meşakkate ve şekâvete atmış, yüzde onunu sahte saadete çıkarmış, diğer yüzde onunu da ikisinin arasında bırakmıştır…”(2)
Batı medeniyeti insanı Allah (c.c.)’a kulluktan uzaklaştırmış, nefse, ideolojilere ve liderlere kul yapmış, insanlık şerefinden mahrum etmiş, dünyasını da ahiretini de berbat etmiştir. İslam medeniyeti, bu medeniyetin verdiği zararları telafi edecek tek medeniyettir, çünkü Allah (c.c.)’tandır. Bu medeniyeti kuracak olanlar da her memleketin öncüleri ve onların izinden gidecek olan öncü nesilleridir.
Öncü nesil; Firavunların zulümlerine karşı Allah (c.c.)’ın artık yeryüzünde imam kılmak istediği ve bunun için Musa (a.s.)’ın doğuşu gibi doğmuş olan bir nesildir. “Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz. Ve onları yeryüzünde ‘iktidar sahibi’ olarak yerleşik kılalım, Firavun’a, Haman’a ve askerlerine, onlardan sakındıkları şeyi gösterelim. Musa’nın annesine O’nu emzir… diye vahyettik.”(3)
Öncü nesil; halkının önünde gidecek ve söylenmeyen ya da söylenemeyenleri söyleyecek olan nesildir.
Öncü nesil; geminin tabanını delmek isteyenlere dur diyecek olan nesildir.
Öncü nesil; Zeyd b. Harise’nin Efendimiz (s.a.v.)’e atılan taşlara kendini siper etmesi gibi, İslam’a yapılan saldırılara karşı kendini siper edecek olan nesildir.
Öncü nesil; sadece yaratıcı bir Allah(c.c.)’a değil, hem yaratan hem kanun koyan bir Allah(c.c.)’a iman eder.” Haberiniz olsun yaratmak da, emretmek de yalnızca Allah’a aittir.”(4)
Sadece öğüt verici bir peygambere değil, aynı zamanda devlet idare eden bir peygambere iman eder. “Şüphesiz Biz sana kitabı hak olarak indirdik ki; insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin.”(5)
Sadece ibadet ve ahlakı öğreten bir kitaba değil, aynı zamanda hayatla ilgili kanunlar ve medeniyetin esaslarını koyan bir kitaba iman eder.
Öncü nesil; Efendimiz (s.a.v.)’in “İslam garip başladı, yine başladığı hale döner (yani yeniden başlar)” (6) buyurarak çıkacağını haber verdiği nesildir. Üç asır evvel güneşimiz batmaya başlamış ve her gün daha kararmıştı. Elli-altmış yıl evvel bir fecir görülmüş sonra kâzip olduğu anlaşılmışsa da her fecr-i kâzib bir fecr-i sâdıkın habercisidir. Çünkü her fecr-i kâzibten sonra, fecr-i sâdık gelir. O halde zaten alametleri görülmeye başlanmış olan fecr-i sâdık, inşaallah uzak değildir. Zaten Amerika’nın büyük Ortadoğu Projesinin bir sebebi de; kendisi için leyletü’s- sâdıka’yı (hakikî karanlık dönem), İslam âlemi için de fecr-i sâdık’ı (gerçek uyanış ve diriliş) görmeye başlamış olmasıdır.
Öncü nesil; Efendimiz (s.a.v.)’in “Ümmetimin misali yağmur gibidir. Başı mı hayırlıdır yoksa sonu mu bilinmez.”(7) Buyurarak rahmete benzettiği ve ileride ümmetinin içinden geleceğini bildirdiği rahmet neslidir.
Her insanın ve her neslin bir vazifesi vardır. Bu neslin vazifesi; ne İmam-ı Âzam olmak, ne de Abdulkadir Geylani olmaktır. Bu nesil, sahabe neslinin vazifesi olan Kelime-i Tevhîd’i dünyaya hâkim kılmak ve İslam medeniyeti kurmakla vazifelidir. “Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.”(8)
Öncü nesil; gayesi Allah (c.c.) rızası, hedefi İslam medeniyeti, hareket metodu Rabbanî ve bağlılık duygusu aşk seviyesinde olan dava erleridir. Bu neslin ayak seslerini duymayı bize nasip ettiği için, bir ömür boyu Allah (c.c.)’a hamd etme makamındayız. Bir dahaki sayıda bu neslin vasıflarını anlatmak dileğiyle.
Leyl 12
Bediüzzaman Said Nursi, İçtimâi Reçeteler
Kasas 5-7
A’raf 54
Nisa 105
Sahihu’l-Müslim 232, 251
Tirmizî, Emsâl:6, No:2869, 5/152
Enfal 39
[…] Öncü nesil; izzetin Allah’a Rasulune ve mü’minlere ait olduğunu bilir. “İzzet (güç, onur ve üstünlük )Allah’ın, O’nun Rasûl’ünün ve mü’minlerindir; ancak münafıklar bilmezler.”3 Bugün madden geri kalmış olsa da, tarihte kurduğu şanlı medeniyetleri unutmaz, inanç, ahlâk ve medeniyet esasları olarak üstün olduklarını bilirler. Başka bir medeniyetin içinde yer almayı değil, kendi medeniyetlerini kurmayı hedeflerler. “Gevşemeyin üzülmeyin. Eğer iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.”4 […]