Allahu Teala insanı yaratmış ve onu nefis ve vicdan; meleklik ve şeytanlık hasletleri gibi bir takım özelliklerle dünyaya göndermiştir. Ancak Erhamer Rahimin (merhametlilerin en merhametlisi) olan Rabbimiz kullarını bu imtihanlar karşısında yalnız bırakmamış onlara kitap ve peygamberler göndermiştir. Zira Allah (azze ve celle) biliyordu ki, insanoğlunun bir kısmı nefis ve şeytanın etkisinde kalacak, tuğyan edecek ve Hak’tan sapacaktı; nitekim öyle de oldu. Üstelik kitap ve peygamberlere rağmen…
Peygamberler, insanlığı bataklıktan kurtarmak, karanlıklardan aydınlıklara çıkarmakla görevlidirler. Hayatları boyunca bunun mücadelesini vermişler, Allah’ın dini, Tevhid davası uğruna ömürlerini feda etmişlerdir. Ancak şirkin taraftarları Tevhid davetine kulak vermedikleri gibi onlarla amansız bir mücadeleye girişmişlerdir. Peygamberlere iman işte tam da bu noktaya projektör tutmayı gerekli kılmaktadır. Peygamberlerin şirkle mücadelesine…
Zalim kavmi karşısında Hz. Nuh aleyhisselam, Nemrut karşısında Hz. İbrahim aleyhisselam, firavun karşısında Hz. Musa aleyhisselam, ve Mekke Şirk Cumhuriyeti karşısında Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem…
Hepsi de şirk düzenlerinin köküne kibrit suyu dökecek bir sözle başladı : “La İlahe İllallah”. Bu söz şuna açıkça göstermektedir ki, bu dava Allah ile onun düşmanları arasındadır. Hiçbir peygamberin mücadelesi, sistem ile arasındaki şahsi sorunlar sebebiyle değildi. Hatta peygamberlerin karşı safında yer alanlar, şahsiyet itibariyle onları takdir etmekte, aralarında hiçbir problem çıkmasını istememekte, mümkün olduğu kadar, karşıdakinin de taviz vermesi karşılığında orta yolda buluşmaya gayret etmekteydiler. Onların tüm bu teklifleri karşısında peygamberlerden gelen cevap son derece sade ve net idi: “Allah’tan başka ilah yoktur.” Hiçbir peygamber sözü değiştirmedi. Yumuşatmaya çalışmadı, eğip bükmedi… Ne ise onu söyledi. Tam bir ihlasla, yani sadece Allah’ı dikkate alarak ve başkalarının ne düşüneceğini ve ne söyleyeceğini umursamadan…
Peygamberlik zincirinin son halkası Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem ile tamamlandıktan sonra şirkin karşısında haykırma vazifesi âlimlere yüklendi. “Sonra bu kitaba (Kur’an’a) kullarımızdan seçtiğimiz kimseleri varis yaptık.”[1] Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur: “Âlimler peygamberlerin varisleridir.”[2] “Ümmetimin âlimleri Benî İsrail’in peygamberleri gibidir.” Yani kıyamete kadar sürecek olan Tevhid ve şirk mücadelesinde baltayı eline alma sırası alimlerdedir. Şahsi hiçbir problemi olmasa bile, yalnızca Allah’a düşman oldukları, onun dinine, İslam davasına alenen karşı çıktıkları için onların karşısına dikilme, yanlışa yanlış deme ve hakkı haykırma vazifesi…
Âlimler vazifelerinin de, bu vazife sonucunda başlarına gelecek olan şeylerin de peygamber mirası olduğunun bilincindedir. Bundan dolayı hiç kimseden korkuları yoktur. Bu sebeple Bediüzzaman hazretleri; “hakiki bir mümin kâinata meydan okuyabilir” demektedir. Ayrıca, başına gelecek olan hadiselere göstereceği sabrın ahirette ona büyük bir mükâfat olacağının idraki içerisindedir. Bu yüzden zalim bir idarecinin yanında da olsa diyeceklerini korkusuzca söylemekten çekinmez.
Tarihimiz, bu hususta sayısız misallerle doludur.
Peygamberler, gerçekleri ilân ederken çilelerle karşılaştıkları gibi; peygamber yolunu takip eden âlimlerin de bu tür çileler hayatlarından eksik olmamıştır. Tarihimiz her şeyi göze alıp Hakk’ın ve mazlumun taraftarı olan, gerçekleri konuşmanın bedelini hapishaneye atılarak ödeyen yiğit âlimlerin örnekleri ile doludur. İşte onlardan yalnızca bir tanesi;Alparslan Kuytul Hocaefendi de bu yola baş koyan herkes gibi hiçbir suçu olmadığı halde yalnızca Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı diyerek insanları tevhide davet ettiği için 10 aydır zindan da ve türlü zulümlere maruz bırakılıyor. Onun tek suçunun doğruları söylemek olduğuna tüm kamuoyu şahittir. Tertemiz hayatı ve yetiştirdiği insanlar suçsuzluğunun en büyük ispatıdır. Bu mektebin talebesi olan ve bu çileyi omuzlayan herkesin zinadana yolu düşmüştür Alparslan Kuytul Hocaefendi de bunun en yakın örneklerindendir.
Peygamberler, gerçekleri ilân ederken çilelerle karşılaştıkları gibi; peygamber yolunu takip eden âlimlerin de bu tür çileler hayatlarından eksik olmamıştır. Tarihimiz her şeyi göze alıp Hakk’ın ve mazlumun taraftarı olan, gerçekleri konuşmanın bedelini hapishaneye atılarak ödeyen yiğit âlimlerin örnekleri ile doludur. İşte onlardan yalnızca bir tanesi;Alparslan Kuytul Hocaefendi de bu yola baş koyan herkes gibi hiçbir suçu olmadığı halde yalnızca Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı diyerek insanları tevhide davet ettiği için 10 aydır zindan da ve türlü zulümlere maruz bırakılıyor. Onun tek suçunun doğruları söylemek olduğuna tüm kamuoyu şahittir. Tertemiz hayatı ve yetiştirdiği insanlar suçsuzluğunun en büyük ispatıdır. Bu mektebin talebesi olan ve bu çileyi omuzlayan herkesin zinadana yolu düşmüştür Alparslan Kuytul Hocaefendi de bunun en yakın örneklerindendir.