Başbakan Davutoğlu’nun istifasını ve akabinde Binali Yıldırım’ın göreve getirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? 22 Mayıs 2016
http://www.furkantv.org/basbakan-davutoglunun-istifasini-ve-akabinde-binali-yildirimin-goreve-getirilmesini-nasil-degerlendiriyorsunuz_743446142.html
Davutoğlu’nun Cumhurbaşkanıyla anlaşamadığı meselelerin var olduğunu biliyorduk ve bu anlaşmazlık noktaları daha sonra da gazetelerde de yayınlandı. 20 kadar önemli meselede anlaşamadıkları belliydi. Ama sonuç itibariyle bu kişi Başbakan, bu kadar insandan oy aldığına göre hiçbir kuvvetin onu o görevden alamaması gerekmez miydi? Alırsa o zaman darbe olmuş olur.
Başbakan her ne kadar işi olgunluğa vurup, çok rahatsız değilmiş gibi davranmaya çalışıyorsa da aslında buna mecbur bırakıldığını kendisi de ifade etti. Kendisini başarısız görmediğini, başbakanlığı başarısızlıktan dolayı bırakmadığını ama buna mecbur bırakıldığını ifade etti. Dolayısıyla bunun kabul edilmesi mümkün olamaz. Seni o makama ben getirdim, geri de indiririm. Bu partiyi ben kurdum, seni istediğim gibi alırım tarzındaki bir tavır kendilerinin inandığı demokrasiye uygun mudur?
Kıymetli Kardeşlerim! Davutoğlu, mücadelesini vermeliydi. 2 yıldır birçok meselede sessiz kaldı ‘bölünme olmasın, problem olmasın’ dedi. Belki kendince bir takım hesaplar yaptı; ilerde şöyle yaparım, yavaş yavaş yapayım gibi şeyler düşündü. Ama bunların hiçbirisinin de çözüm olmadığını gördük. Demek ki baştan itibaren tavrını koymalıymış, baştan itibaren ben Başbakansam böyle olacak, demeliymiş. Böylesi stratejilerin başarısız olduğu meydandadır.
Genel olarak gidişata gelince; ben Türkiye’nin gidişatını iyi görmüyorum. Siyasi gidişat diktatörlüğe doğru gidiyor. Birkaç kişinin dediğinin olduğu, parlamentonun adeta fesh edildiği, Başbakanın, Bakanların hiç olduğu bir ülkeye doğru gidiyoruz. Ve istenilen gazeteye, yurda, vakfa, holdinge, televizyona el konuluyor ve şimdi de dokunulmazlıklar kaldırıldı. Bundan sonra da göreceğiz istedikleri milletvekillerini hapse atacaklar.
Gördüğüm kadarıyla Türkiye Cumhuriyeti Suriye, Ürdün, Mısır, Irak yani bir Ortadoğu ülkesi olma yolunda ilerliyor. Türkiye’yi idare eden gerçek güçler, derin devlet ya da gerçek devlet, bunlar Türkiye’deki özgürlüğü fazla buluyorlar ve özgürlüğün azaltılmasına karar verdiler. Çünkü İslami hareketlerin, faaliyetlerin çoğalacağından, Tevhid’in anlaşılmasından korkuyorlar. Sonuçta milletimiz Müslüman. Bu millete “Allah mı daha iyi bilir, insanlar mı?” dediğinizde Allah derler. Bu millet şu anda tevhidi bilmediği için haykırmıyor. Tevhid’i anladığı gün haykıracaktır. İşte bundan korkulmaktadır ve daha diktatörce bir sistem meydana getirilmektedir. Bugüne kadar çok hükümet gördük, siz fabrikalara, gazetelere, televizyonlara el konulduğunu, kayyumlar atandığını hiç gördünüz ya da duydunuz mu?
Siyasilerin bir takım açıkları var, bu açıklarından dolayı birtakım derin güçlere taviz vermek zorunda kalıyorlar. Derin ve gerçek güçler Hükümete “çözüm sürecini, sen başlattın sen bitireceksin, bu cemaatleri bazı yerlere sen yerleştirdin sen bitireceksin. Yoksa şu bakanların hırsızlıklarını, şunları şunları ortaya çıkartırız” diyerek şantaj yapıyorlar. Ondan dolayı seslenilmiyor ve Türkiye’de gitgide derin güçlerin istediği diktatör bir sistem kuruluyor.
Maalesef bu konu üzerinde durulmuyor. Cemaatler hepsi suskun, kimseden ses çıkmıyor. Kendilerine bir şey olur korkusuyla herkes yapılan bütün haksızlıklara, zulümlere sessiz kalıyor. Herkes susturularak bir korku imparatorluğu meydana getirildi. Konuşamayan bir toplum haline geldik.
Bir toplum her şeye sessiz kalıyorsa o topluma her musibet müstahaktır. Toplumun konuşması gerekir. Dün Başbakan da susuyordu yapılanların bir kısmını hoş görmediği halde. Aynı şekilde Bülent Arınç da susuyordu. Bize iki sene evvel salonlar verilmemeye başlandığı zaman bizimle bu siyasiler görüşmüyorlardı bile, şimdi kendilerine de yasak getirildi.
O zaman bizimle görüşmeyen, bize yardım etmeyen, derdimizi dinlemeyen, Türkiye bir yere doğru götürülüyor dediğimiz zaman bizi dikkate almayanların başına da bizim başımıza getirilenler geliyor. Bize salonlar yasaklandığı gibi onlara da yasaklanıyor. Başbakana, Başbakan Yardımcısı’na, Milli Eğitim Bakanlığı yapmış, Adalet Bakanlığı yapmış insanlara bile televizyonlar yasaklanıyor, salonlar yasaklanıyor. Bunlar hain insanlar mıydı? Şu anda güç elinde olanlar dün bunlarla beraber değiller miydi? Yani kendilerine en küçük bir tenkitte bulunanlara her şeyi yasaklıyorlar.
Konuşmacı tek başına bir hoca dahi olsa onu bile engelliyorlar. Hadi biz cemaat çalışması yapıyoruz, bizim büyümemizden korkuyorlar, Tevhidi anlatıyoruz ondan korkuyorlar. Peki, tek başına olan bir hocanın neyinden korkuyorlar, programlarını iptal ediyorlar, salonları yasaklıyorlar?
Türkiye nereye doğru gidiyor? Ben iki sene evvel, bu sadece bizimle kalmayacak sıra başka hocalara, başka cemaatlere de gelecek dediğimde, anlamıyorlardı. Şimdi bırakın cemaatleri, hocaları; sıra Başbakana bile gelmedi mi? Başbakan bile en küçük bir farklı görüş ortaya koyduğunda kalemi kırılmıyor mu? Bu iyi bir gidişat mıdır?
- Dokunulmazlıkların kaldırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 22 Mayıs 2016
http://www.furkantv.org/dokunulmazliklarin-kaldirilmasi-sizce-iyi-mi-olur-yoksa-daha-mi-kotu-sonuclar-verir_8c88856d8.html
Dokunulmazlıklar herkes için kaldırılmalıdır. Neden bakanlar kenarda tutuldu? Bakanlara, Başbakan’a, Cumhurbaşkanı’na neden dokunulamıyor, neden ayırım yapılıyor? Ayrıca neden bugüne kadar dokunulmazlığı kaldırmadılar da bugün kaldırıyorlar? Besbelli ki özellikle HDP’li bazı milletvekillerini parlamentodan atacaklar, gerisine yine dokunmayacaklar. Yine milletvekillerinin içinden zayıflara dokunacaklar, güçlülere dokunmayacaklar. Yine adalet gerçekleşmeyecek.
Dokunulmazlıkların kaldırılması eğer adi suçlar için ise güzel, ama bu herkes için olmalıdır. Sadece siyasi görüşünden, yaptığı bir açıklamadan dolayı insanlar mahkemelik olacaksa; bu şekilde bir dokunulmazlığın kaldırılması hayırlı olmayabilir, daha büyük sorunlara yol açabilir. Bir milletvekili herhangi bir konuda fikrini söylemiş olabilir, dokunulmazlık kaldırıldığında birçok konuşma suç sınıfına sokulacaktır. Durum oraya doğru gidiyor. Şimdiye kadar bütün görüşler parlamentoda temsil edilsin diyorlardı şimdi şu görüşe sahip olanlar parlementoya giremesin diyorlar. Tamam, parlamentoya girmesin sonra ne olacak; olaylar daha da büyüyecek. Bu mantıkla bu meselenin çözülebileceğini zannediyorlar ama öyle olmadığını görecekler.