Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi İle İslam’ın Yükselişi Hakkında Röportaj
Furkan Nesli: Muhterem Hocam! Öncelikle yoğun çalışmalarınızın devam ettiği şu günlerde röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Dergimizin 4. yılını doldurduğu bu Mayıs ayında; “İslam’ın Yükselişi” konusunu ele aldık. Hocam, bugün insanlar İslam’ın hâkim olması için farklı yol arayışlarına giriyor, farklı metodların peşinde koşuyor ve kendilerince en kestirme yolu bulmaya çalışıyorlar. Sizce İslam davasının yükselmesi için en doğru ve kısa yol hangisidir?
Hocaefendi: Biz, hangi metodu takip etmemiz gerektiğini öğrenebileceğimiz bir kaynağa sahibiz. Bütün Peygamberlerin bu konuda hangi metodu izlediği ortadadır. Bu din bize namazın sünnetlerine ve müstehaplarına, abdestin menduplarına hatta lavaboya nasıl girip-çıkacağımıza varana kadar öğretmiştir. Yani bu din bize tafsilatı bile öğretmiştir. O halde dinin hâkimiyeti için nasıl bir yol takip etmemiz gerektiğini öğretmemesi mümkün müdür? Peygamberlerin bu davayı nasıl hâkim kıldığını, hangi metodu izlediklerini Kur’an-ı Kerim’de açıkça görmekteyiz. Kur’an-ı Kerim elimizdedir ve Peygamberimiz’in hayatı ortadadır. Fakat Müslümanların Allah’a ve Rasulüne teslimiyeti öğrenmesi lazım. ‘Peygamberler şöyle yapmış diyoruz’ bazıları ‘Biz Peygamber miyiz?’ diyorlar. Biz Kur’an’dan misal vermeyeceksek, Kur’an’dan ve Peygamberimiz’in sünnetinden delil getirmeyeceksek, neyi delil olarak kullanacağız? O zaman böyle düşünenler namaz da kılmasınlar! Ne de olsa Peygamber değiller! Peygamber bize örnek değil mi? Bu nasıl bir Müslüman anlayışıdır!
Dolayısıyla bugün de İslam’ı hâkim kılma hususunda metod, kesinlikle Peygamberî Metod olmalıdır. Bir sürü insan emek veriyor. Bir sürü insan parasını harcadı şimdiye kadar. 40 sene evvel 15-20 yaşında olan genç, şimdi 60 yaşına geldi ve yanlış metodlar yüzünden bir yere varamadılar. Evvela bütün Müslümanlar samimi olmalılar ve ‘Peygamberler nasıl yapmışsa öyle yapacağız’ diye karar vermeliler. Ondan sonra Peygamberî Metod üzere birleşirler, güçlenirler ve hızlı mesafe alırlar.
Biz bir yere giderken nasıl gidiyoruz? Yoldaki işaretlere bakıyoruz. Yanlış mı yapıyoruz? Hayır! İşaretlere bakmak lazım. Akıllı adam işaretlere bakar. Şimdi ben yoldaki işaretlere güveniyorum da, Allah’ın kitabındaki işaretlere güvenmeyecek miyim? Allah, kitabında Peygamberlerine yol gösteriyor ve hareketi hedefine ulaştırıyor. İbrahim Aleyhisselam hedefine varmadı mı, Peygamberimiz hedefine varmadı mı? Neden Allah’ın gösterdiği yola güvenmiyorlar? ‘Bugün şöyle olması gerekir, böyle olması gerekir’ deyip duruyorlar. Hâlbuki Allah bize metodu göstermiştir. Nasıl ki kendi kafamıza göre namaz kılamayız, aynı şekilde kendi kafamıza göre de hizmet edemeyiz. İslam’a hizmet Peygamber’in metoduna göre olur.
Furkan Nesli: Hocam, bugün ‘toplumumuzun en mühim problemlerinden biri de İslam davasını unutmaktır’ diyebilir miyiz?
Hocaefendi: Evet. Aslında bugün, Müslümanlara asıl davaları unutturulmaktadır. Le ilehe illallah davası unutturulmak isteniyor. Nerdeyse bu dava bütün cemaatlere, bütün gruplara terk ettirildi. Şu anda çok az insan Le ilehe illallah davasını anlatıyor. Gerisi başka davalardan bahsediyor. Önümüze başka davalar sunuyorlar ve başka hedefleri bize hedef olarak gösteriyorlar. Hâlbuki bütün problemlerimiz Allah’ın dediğinin olmamasından kaynaklanıyor. Başörtüsü olayları oluyor, 30 sene bunu konuşuyoruz. 60-70 yıldır Filistin’i konuşuyoruz. Bunlar konuşulmasın demiyorum.
Biz Filistin davasını savunurken Le ilehe illallah davasının bir parçası olarak savunuruz. Çünkü dava ne sadece başörtüsü davası, ne de sadece Filistin davasıdır! Dava; yeryüzünde Allah’ın hâkimiyeti davasıdır. Dava; Le ilehe illallah davasıdır. Filistin davası sadece onun bir parçasıdır. Ayrıca mesele sadece Filistin meselesi de değildir. Her tarafta haksızlıklar var. Her tarafta zulüm var. Allah’ın dini hâkim olsa zaten böyle olmazdı. Bizi saptırıyorlar. Müslümanlara hedef olarak sadece İsrail gösteriliyor. Bu topraklardaki haramlar unutturuluyor. Yeryüzündeki en büyük haksızlık Allah’ın hakkını gasbetmektir. Bunları unutturuyorlar. Allah’ın hakkı savunulmadan insanların hakkı savunulamaz. Bir tuzakla karşı karşıya Müslümanlar. Dava; Le ilehe illallah davasıdır ve asıl davamızı unutturmalarına izin vermemeliyiz.
Furkan Nesli: İslam davasını unutturmak ve yükselişini engellemek için daha çok Türkiye üzerinde tuzaklar kuruluyor. Bunun sebebi ne olabilir Hocam?
Hocaefendi: Evet; Türkiye üzerinde birçok plan yapılıyor, tuzaklar hazırlanıyor. Çünkü Türkiye Ortadoğu’nun bağrında bir ülke. Bir tarafı Ortadoğu bir tarafı Avrupa. Çünkü Türkiye 600 yıl dünyanın liderliğini yapmış bir milletin devamı. 600 sene Müslümanların ağabeyliğini yapmış, hilafeti elinde bulundurmuş ve tecrübeli, atılgan, şecaatli bir millet olmuş. Bu millet üç kıtada at koşturmuş. Ve daha yüz sene evveline kadar bütün dünya Müslümanlarının liderliğini yapıyordu. Böyle önemli özellikleri var. Bu yüzden Türkiye üzerinde çok oyun oynanıyor.
Ayrıca Türkiye Sünni’dir. Mesela İran, devrim yaptığı halde İslam âlemi üzerinde neden etkili olamamıştır? Çünkü Şii’dir. İslam âleminin % 95’i Sünni’dir. Şiiler ise dünyada % 5’i geçmez. Dolayısıyla İran’ın Sünni İslam âlemine lider olması gibi bir durum tarihte de mümkün olmamıştır, bugün de olmaz.
Bir sebep de şu ki; Türkiye 1924’ten itibaren laiktir. Dolayısıyla İslam âleminde laikliği ilan etmiş bizden başka bir ülke yok. Hatta Avrupa devletlerinin bile birçoğunun anayasasında laik diye yazmaz. Türkiye bunu anayasasına yazmıştır. Ve Türkiye 1920’lerde, 30’larda çok hızlı bir devrim hareketine girmiş, şapka, kılık-kıyafet, harf devrimi vs. her yönüyle batılılaşmıştır. Bu kadar batılılaşmış başka bir devlet de yok İslam âleminde. Batılıların bizi öne çıkarmak istemesi bundan.
İşte bunlardan dolayı Türkiye İslam âlemine öncü yapılmak isteniyor, ağabey yapılmak isteniyor. Amerika bunu istiyor. Samuel Huntington adında Amerikalı bir stratejist İstanbul’da bir konferans vermişti. Dediği şu; “Biz Türkiye’nin Ortadoğu’da yer almasını istiyoruz. Türkiye ise Avrupa Birliği’ne girmek istiyor.” Huntington bunu niye söylüyor? Çünkü Amerika’nın Türkiye üzerinde yaptığı plan böyle. Türkiye’yi Ortadoğu’ya ağabey yapmak istiyor. Neden? Çünkü Türkiye’ye verilen rol, ılımlı laikliği tüm Ortadoğu’ya ihraç etmektir. Türkiye şimdiye kadar katı laiklikle idare edildi. Zamanında şapka giymeyenleri idam eden bir Türkiye! Harf devrimine karşı gelenleri idam eden bir Türkiye. Şimdi yavaş yavaş değişiyor. Ilımlı hale getiriliyor. Neden? Çünkü Türkiye’nin Ortadoğu’ya ağabey olabilmesi ancak bununla mümkün.
Katı laik bir Türkiye’nin Ortadoğu’da ağabey olabilmesi mümkün değildir. Bunu anlamak için Arapların arasında yaşamış olmanız lazım. Araplar Türkiye’yi Avrupa gibi görürler. Birçok Arap devletinde Cuma günü tatildir. Resmi dairelerde, ilkokullarda ve üniversitelerde başörtüsü serbesttir. Hatta nikâh, talak, miras konularında şer’i mahkemeler hüküm verir. Arap devletleri bu gibi noktalarda daha ilerde olduğundan Türkiye’yi Avrupa gibi kabul eder, beğenmezler. Ondan dolayı Türkiye onlara ağabey olamadı. Amerika bakıyor ki; Ortadoğu’da İslam gelişiyor, bunu durdurabilmek için Türkiye’yi panzehir olarak, ‘model ülke’ olarak kullanmak istiyor.
Hem ılımlı Müslüman, hem ılımlı laik modeli. Bu yüzden Türkiye onlar için önemli. Bu ‘model ülke’ tabiri benim tabirim değil. Amerikan belgelerinde geçiyor bu tabir. Türkiye’nin Ortadoğu’ya ‘model ülke’ yapılacağı açıkça ifade ediliyor. O yüzden Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi de istenilmiyor aslında. Yani Türkiye üzerinde birçok oyun oynanmasının sebebi bu. Türkiye model ülke yapılarak, Ortadoğu’daki bütün gelişmeleri durdurmak ve bütün İslamî hareketleri ılımlı bir harekete dönüştürmek isteniyor. Bunun gereği olarak da Türkiye güçlendiriliyor. Enflasyon düşürülüyor. Türkiye’ye verilen rol gereği Türkiye destekleniyor.
Bu söylediğimin delili çok ama birisi şu; Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı iken Hamas’ın lideri Halit Meş’al ile görüşme yaptı. Hâlbuki Halit Meş’al resmiyete göre, bir örgüt lideridir. Bir devletin Dışişleri Bakanı’nın bir örgüt lideri ile görüşmesi normal değildir. Ve kimse ‘sen nasıl Hamas’la görüşürsün’ demedi. Görüşmeden sonra Hamas’a ne söylediğine dair açıklama yaptı ve dedi ki: “Ben Hamas’a; 1- Silahı bırakın 2- Demokrasiye geçin 3- İsrail’i tanıyın dedim.” Kendi ifadesi bu. İşte Amerika’nın istediği bir ağabeylik. Nasıl tavsiyeler bunlar! Hamas İsrail’i tanıyacaksa neden bu kadar yıl mücadele etti. Hamas’a ‘silahı bırak’ diyorsun. Sen silahsız gemi gönderdin, ne oldu? Nasıl olurda İsrail’e karşı ‘silahı bırak’ dersin? Zaten İsrail’in istediği bu değil mi? Bu 3 tavsiye de Amerika’nın ve İsrail’in tavsiyesi. İşte Türkiye’ye verilen rol.
Kur’an-ı Kerim buyuruyor ki; “..onlar tuzaklar hazırlıyorlar, ben de onlara karşı tuzaklar hazırlıyorum.” Allah Azze ve Celle onların tuzaklarını yine onların başına geçirecektir inşallah. Türkiye onların istediği gibi bir ağabey olmaz da Allah’ın istediği, Müslümanların istediği gibi bir ağabey olursa onların bütün planları bozulacaktır. Türkiye’deki İslamî gelişmeler Türkiye’nin ağabeyliğinin şeklini değiştirebilir ve onların planlarını bozabilir.
Furkan Nesli: 11 Eylül olayından sonra Müslümanlara zulümlerin artmasıyla birlikte İslam’a yönelişin de arttığını görüyoruz. 11 Eylül olayı ya da Carleo Hebdo gibi olaylar İslam’ın Yükselişi’ni hızlandırdı diyebilir miyiz?
Hocaefendi: Bu olaylar muhtemelen İslam’ı tanımayan birçok insanın İslam’ı tanımasına ve merak etmesine sebep oldu. Onlar böyle olaylar meydana getirerek İslam’ın ve Müslümanların terörist gibi tanınmasını sağlamak istiyorlar. İslam’ın tanınmasını ve yükselişini durduramayanlar böyle yollara başvurmak zorunda kalıyorlar. Ebu Cehillerin de uyguladığı bu taktik tarih boyunca hiçbir zaman hedefine ulaşamamıştır. Müslümanlar bu tür tuzaklara karşı dikkatli olmak zorundadırlar.
Furkan Nesli: İslam davasının yükselmesi için Müslümanlara düşen görevler nelerdir Hocam?
Hocaefendi: Müslümanlar maalesef her şeyi yaptılar ama en önemli şeyi yapmadılar. Ânın vacibi olmayanı yaptılar da ânın vacibini yapmadılar. Parti kurdular, finans kurumları kurdular, vakıflar, dernekler, yurtlar, okullar, dershaneler, gazeteler, radyolar, televizyonlar vs kurdular. Ama sadece bir şeyi, en başta yapmaları gereken şeyi yapmadılar. Medreseler kurmadılar. Aydın-âlim yetiştirecek müesseselerden bahsediyorum. Hem İslamî ilimlere hâkim hem de dünyaya hâkim, toplumları tanıyan, insanlara ışık olabilecek, onlara yol gösterebilecek insanlar yetiştirecek medreseler. Milletine yol gösterebilecek, milletin kurtuluşu için projeler sunacak ama diğer taraftan da İslamî ilimlere hâkim olacak davetçiler yetiştirecek medreseler…
Bunu yapmadan parti kuruyorlar. Müslümanlar hep şan-şöhret, makam ve zenginlik peşinde koşuyorlar. Şu anda Türkiye’nin ya da İslam âleminin İslamî açıdan en büyük ihtiyacı finans kurumları mıydı, İslamî sermaye miydi, dershane miydi? Neydi Türkiye’nin en acil ihtiyacı? İhtiyacımız, hem beşerî ilimler okumuş hem İslamî ilimler okumuş, ikisini bir kafada toplamış insanlar yetiştirmekti. Bunu yapmadılar. Sonraki işi öne aldılar. Önce yapılması gereken işi sonraya bıraktılar. Her şeyi yaptılar ama dava adamı yetiştirmediler. Bugün öncelikle; aydın-âlim sıfatına sahip İslam davetçileri yetiştirecek projeler yapılmak zorundadır ve her bir Müslüman bu projenin içinde yer almalıdır. En büyük vazifemiz budur.
Furkan Nesli: İslam’ın yükselmesi için öncelikle dinin doğru bir şekilde anlatılması ve ümmetimizin kendi özüne dönmesi gerekiyor. Bu konuda “Biz Medeniyetimize Dönüyoruz” sloganınızın gerçekleşmesinin yolu nedir?
Hocaefendi: Daha evvel Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem o medeniyeti nasıl kurduysa, bugün yeniden kurmanın yolu yine aynı yoldur. O; nefisleri ıslah etti, onları bir araya getirdi. Onlara görevler verdi, bir kadro meydana getirdi ve o kadroyu mükemmel bir şekilde yetiştirdi. Onlarla daha sonra Medine’de İslam Medeniyeti’ni kurdu. Bugün de yol aynı yoldur. Öncelikle kendi nefsimizi ve çevremizi ıslah edeceğiz.
Aynı zamanda kâfirlerin, saltanatlarını kolay kolay bırakmayacaklarını da bilmemiz gerekir. Toplum ne kadar ıslah olursa olsun, onlar hiçbir zaman saltanatlarını bırakmayacaklardır. ‘Madem ki millet İslam Medeniyeti istiyor o halde İslam Medeniyeti’ni kuralım’ demeyeceklerdir. Millet kendi hakkını almayı öğrenmek zorundadır. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahabesini mücadeleci insanlar olarak yetiştirdi. Sadece namaz kılan ve bir kenarda duran insanlar olarak değil. Dolayısıyla böyle bir kadro meydana gelmeden, yeni-öncü bir nesil yetişmeden medeniyetimize dönmemiz mümkün değildir. Müslümanlar; İslam’ı öğreten ilim adamları, dava adamları ve İslam davetçileri yetiştirecek kurumlar meydana getirmediler. Bunu yapmadıkları müddetçe de o istediğimiz, özlediğimiz medeniyete ulaşmamız mümkün olmayacaktır. Onun için yapılması gereken şey; kendimizi yetiştirmek ve böyle insanlar yetiştirecek kurumlar meydana getirmektir. Yani İslam davetçileri ordusu yetiştirmek. Her sokakta bir İslam davetçisi, her tarafta İslam’ı anlatan insanlar ve yüz binlerce İslam davetçisi…
En zeki çocuklarımız bu işe sevk edilmeli, kafası çalışmayanlar değil! Bu ümmetin zeki çocuklarının böyle bir hedefi olmalı. Onlara böyle bir hedef verilmeli. Önce kendi medeniyetimizin ne olduğunu öğrenmeliyiz. Ondan sonra o medeniyeti meydana getirecek nesiller yetiştirmeliyiz. İşte o zaman medeniyetimize dönüş mümkün olabilir.
Furkan Nesli: Günümüzde İslam davasının yükselişi noktasında basın yayın organlarına ve özellikle Furkan Nesli dergisine düşen görevler nelerdir? Bu konuda dergimiz hakkında neler söylemek istersiniz?
Hocaefendi: Yayın organları sadece bilgi verme ya da günlük olağan haberleri iletme peşinde olmamalıdır. İnsanların uyanışı ve şuurlanması için gayret etmelidirler. Furkan Nesli Dergisi, İslam Davasını anlatmayı amaçlayan ve Müslümanları harekete geçirmeyi hedefleyen bir dergidir. ‘Bir Müslüman olarak olaylara nasıl bakmalıyız?’ bunu vermeye çalışan bir dergidir. Dergimizde; bazı ilmî konulara nasıl bakmamız gerektiğini, siyasî olaylara karşı duruşumuzun nasıl olması gerektiğini ve siyasî haberleri nasıl değerlendireceğimizi göstermeye çalışıyoruz. Furkan Nesli Dergisi İslam Medeniyeti’ni kurmayı hedeflemiş olan bir dergi. Dergimizin ana gayesi budur. Yani bizim hedefimiz ne ise dergimizin hedefi de odur.
Furkan Nesli: Hocam! Son olarak Dergimiz 4 yaşına girmiş bulunmaktadır. Okurlarımıza ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Hocaefendi: Evet, Furkan Nesli Dergisi dördüncü yılını bu ay tamamlıyor, beşinci yıla başlayacak inşallah. Adı gibi Furkan olup hakla batılı ayıran ve gösteren, İslam ümmetinin uyanışına vesile olmaya çalışan bu derginin her okuru; derginin tamamını okumalı, yaşamalı, anlatmalı, misafirleri ve arkadaşlarıyla bazı bölümlerini paylaşmalı. Evinde, iş yerinde hatta aracında dergiyi görülebilecek bir yere koyup tanıtmalı ve her yıl en az beş kişiyi abone etmelidir. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in: “Bu din bütün evlere girecek! Taştan, topraktan yapılmış evlere, kıldan yapılmış çadırlara varana kadar…” buyurması gibi bu dergi de bütün evlere girmelidir. Ve unutulmamalıdır ki; dergimizin girdiği her evde ‘biz varız’ demektir. Ben de bu vesile ile bütün okuyucularımıza selam eder, gayretli olmaya davet ederim. Allah’a emanet olunuz.
Hocam, vaktinizin çok kıymetli olduğu şu yoğun günlerinizde bize de zaman ayırdığınız için Allah sizden razı olsun. Bizleri birçok açıdan aydınlattınız. Çok teşekkür ederiz. Allah çalışmalarınızda muvaffak eylesin. Allah’a emanet olun.