İdarecilerin Kulluğunu Unutarak Zulmetmesi ve Zulme Karşı Direnişimiz

0

İdarecilerin Kulluğunu Unutarak Zulmetmesi ve Zulme Karşı Direnişimiz adlı yazımız sizlerle…

Kıymetli kardeşlerim, Kur’an’ın ilk ayetlerini hatırlayın; Allah insanı alaktan yarattı. Çamurdan, spermden… Ama o bunu unutur.

Güç ve kuvvet eline geçtiği zaman insan azgınlaşır. Dün kendisi de zulme uğramıştır, mazlumdur. Ama güçlendiği zaman kendisi de zalimleşmeye başlar. Çamurdan yaratıldığını unuttuğu için. Kur’an-ı Kerim Alak Suresinde “Hayır, insan haddini aşar. Kendini ihtiyaçsız ve güçlü gördüğü için.” buyurarak Peygamberimize ve Müslümanlara ilk olarak bunu öğretmek istedi. Çünkü insan güçlendiğinde haddini aşacak olan bir varlıktır. Hastalığını hatırlamaz, güçsüzlüğünü hatırlamaz, fakirliğini hatırlamaz, dün zulme uğradığını hatırlamaz, kendisi de zalimleşir.

Peygamberimize ve sahabe-i kirama bile yıllarca bu hakikat anlatıldı. Güçlendiğinde kul olduklarını unutmasınlar ve zalimleşmesinler diye. Mekke’de 13 sene kulluk ve sabır öğretildi. Çünkü Allah onlara ileride güç kuvvet verecek, devlet verecek, ordu komutanı, devlet başkanı, vali olacaklar. O günler geldiğinde hiç olduklarını unutmasınlar diye. Çünkü insan hiç olduğunu unutmaya çok meyyal bir varlıktır. Dünü çabuk unutur.

Allah Azze ve Celle Peygamberimize bile buyurdu ki: “Ve mê rameyte iz rameyte velakinnallahe Ramê. Savaşta attığın zaman sen atmadın ama Allah attı.”1 Sen bir hiçsin. Hiçbir şeyi kendinden bilmeyeceksin. Peygamberliğinden önce de hep kulluğunu bilen Hazreti Peygambere bile, 13 sene Mekke’de eğitim verdiği, acizliklerini O’na ve diğer Müslümanlara gösterdiği, hiç olduklarını defalarca öğrettiği halde… Bedir Savaşı’ndan sonra peygamberine bir kez daha bunu hatırlattı.

Savaş kazandınız ilerde daha da kazanacaksınız. Büyüyeceksiniz, devlet olacaksınız. Ama hiçbir zaman kendinizden bilmeyeceksiniz. Hiçbir zaman zalimleşmeyeceksiniz. Her zaman kulluğunuzu hatırlayacaksınız. Hiç olduğunuzu unutmayacaksınız. Bu mesele tehlikeli bir mesele olduğu için Allah Azze ve Celle yıllarca bunun üzerinde durdu.

Kur’an Mekke’de daha ilk ayetlerden itibaren sabrı emretti. Sabır yapılanlara sessiz kalmak ve hiçbir şeye karışmamak değil. Tam tersine yapılan haksızlıklara karşı koymak ve bu yolda başına gelenlere dayanmak de-mek. Kur’an “Veli rabbike fasbir”2 buyurdu. “Rabbin için sabret.” Yani Rabbin için değmez mi? Allah için sabır Allah’a layık olmadığı kadar değer vermek midir? Bir koyun yediği ota ve içtiği pis suya karşılık canını verir. Bir ağacın yediği çamurdur. Onun karşılığında o da bir gün canını verir. Ve inanın ki hayvanlar da bitkiler de bundan memnundurlar. Hayvanın boğazına bıçağı sürdüğünüzde ‘bismillah’ dediğinizde inanın ki memnundur. Dilini anlamıyoruz, anlasaydık ‘memnunum’ dediğini duyacaktık.

Müslümanların sayıları Mekke’de daha 38 kişiydi. Ebubekir Sıddık bir gün Efendimize dedi ki “Gidelim, kâfirlerin ortasında, Kâbe’de hakkı haykıralım Ya Rasulallah! Henüz 38 kişiydiler. Bütün dünyaya meydan okudular. İçlerinde zenginler ve aşiret reisleri vesaire yoktu. İçlerinde Milletvekili, Vali, Emniyet Müdürü yoktu. Yanlarında Bilaller vardı, Velid Bin Muğireler yoktu. Sümeyyeler, Ammarlar vardı, zenginler yoktu. 38 kişi dünyaya meydan okuyacaktı.

Efendimiz önce daha vakti gelmedi dediyse de sonra kabul etti ve bu sünnet oldu. Demek ki 38 kişi de olsa hakkı haykırabilirmiş, demek ki bu sünnette varmış. Gittiler, Ebubekir Sıddık kalktı, konuşma yaptı. Efendimizin olduğu yerde o konuşmazdı aslında ama biliyordu ki bugün burada konuşanın başına bir şey gelecekti. Geldi de… Üzerine çullandılar. Müslümanların sayısı yeterli değildi. Onu koruyamadılar. Müşrikler onu altlarına aldılar, ezdiler. Yüzü o kadar şişti ki gözü görülmez oldu. Üzerinde zıplıyorlardı, kan revan içinde kaldı. Öldü diye bıraktılar. Kan revan içinde kaldı ama davasını haykırmış oldu.

Demek ki bazen bazı kimselerin kendisini feda etmesi lazımdır. Bu kendini bile bile tehlikeye atmak sınıfından sayılmaz. Bu bazen gereklidir.

Her şeyin bir vakti var. Biz bazen vaktinin geldiğini anlayamayız. Biz insanız; geleceği bilmiyoruz. Kendi gücümüzü de düşmanlarımızın gücünü de tam bilemeyiz. Vakti geldi mi, tam bilemeyiz. Ama Allah’ın hükmüne teslim olun. Allah, bu cemaati alsın götürsün istediği istikamete. Allah vaktini en iyi bilendir. Kullara kalsa hep sonraya tehir etmek isterler. Bizden evvelki büyüklerimiz bu hatayı işlediler, hep sonraya bıraktılar, Tevhidi bile konuşmadılar “daha vakti gelmedi” dediler. Hâlbuki Tevhid Peygamberlerin ilk sözüdür.

Güçlendikten sonra konuşulacak bir mesele değildir. En zayıf olduğunuz zamanda da konuşmanız gereken bir hakikattir. Büyüklerimiz zor kararı hep sonraki nesillere bıraktılar. Zamanı gelmedi diyerek kendilerini kandırdılar. Aslında birçoğu kendini düşünüyordu, korkuyordu ama ‘korkuyorum’ diyemiyordu, ‘zamanı gelmedi’ diyordu.

Biz Allah’ın elinde bir tornavida olmaya, pense olmaya razıyız. İstediğini tutsun bizimle, istediği vidayı sıksın bizimle. Bir koyuna verdiği nimetten ve şereften çok daha fazlasını bize vermedi mi? Koyun her şeyi göze aldıysa, razı ise biz de razıyız.

İmamu’ş-Şehit Hasan el Benna’ya “Bu davayı ne zaman bırakacaksın?” dediler. “Ne zaman öleceğimi bilmiyorum ki” dedi. Ölünce bırakacağım yani. Bizi bu davadan vazgeçirmeye çalışanlar; baskı ve zulüm yoluyla yıldırmaya çalışanlar, bizim Allah’a tevekkülümüzü, her şeyi göze alarak bu yola girdiğimizi anlamıyorlar. Biz daha çocukken Allah; ilerde başımıza neler geleceğini hem Kur’an’ı ile hem peygamberinin hayatı ile hem de gösterdiği sadıka rüyayla göstermişti.

Allah kolay gösterip zor yola sokmaz. Bu yolun çileli yol olduğunu bana daha 15- 16 yaşında göstermişti. Ben bunu bilerek bu yola girdim. Benimle beraber olanlara da yıllardır dilimin döndüğü kadar bu yolun çileli bir yol olduğunu anlatmaya çalıştım. Hiç kimseye ‘bu yol kolay’ demedim. Çile çekeceğimizi yıllardır anlatıyorum. Ne olacaksa olacak. Demek ki artık vakti geldi. Demek ki artık Allah Azze ve Cele cemaatimizi sağlamlaştırmak, zor işlere hazır hale getirmek ve büyütmek istemektedir.

Sadıka bir rüyada gökten ilahi bir ses duyuluyor; “Doğum; Konya konferansı ile başladı. Allah bunu Furkan hareketine nasip etti ve bunu durduramayacaklar.” Allah görev verdiklerini elbette ki koruyacak ve destek verecektir. Allah’ın davası uğrunda mücadele verenler Allah’ın dostlarıdırlar. Kur’an “Allah iman edenlerin velisidir, dostudur” buyurur. Dolayısıyla her birisi bir veliyullahtır. “Dikkat edin Allah’ın dostları; onlara korku yok ve onlar üzülmeyecekler.”

Kur’an-ı Kerim: “Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır”3 buyurur. Birinci ayette geçen zorluk (usr) ile ikinci ayette geçen zorluk aynıdır. Çünkü ikisi de Elif Lam ile gelmiştir. Ama kolaylık iki tanedir. Çünkü birinci ayette geçen “Yusr” ile ikinci ayette geçen “Yusr” farklıdır. Elif-lamsız gelmiştir. Yani bir zorluğa karşı iki kolaylık vardır. O halde mesele yok.

Kaçmayacaksınız, dağılın denildiği zaman yerinizde oturacaksınız. Biz ne sosyalistlere ne laiklere ne de başkalarına benzeriz; biz Hazreti Muhammed’in ümmetiyiz, biz Ebubekirlerin, Ömerlerin talebeleriyiz. Biz İmamu’ş-Şehit Hasan El Benna’ların, Şeyh Saidlerin, Seyyid Kutupların, Bediüzzaman’ların torunlarıyız. Biz her şeyi göze alarak yola çıkmış Öncü Nesiliz. Disiplininizi ve cesaretinizi göstereceksiniz. Destan yazacaksınız. O görüntüleriniz tarihe geçecek. Böyle olduğunuzu bildikleri zaman onlar da ona göre davranmak zorunda kalacaklar. Binlerce insanı hesaba katmak zorunda kalacaklar.

Mevlana dedi ki; “Her zorluğun sonunda bir ferahlık var. Eğer eliniz güle ulaşmak için kan revan içinde kaldıysa; güle ulaşmaya az kalmış demektir.” Pazar günü orada ne olacak bilmiyorum. Ben her şeyi göze aldım. Benle beraber gelecek olanlar da her şeyi göze almalı. Benim yolum kolay bir yol değildir. O gün orada gaz mı sıkacaklar, kurşun mu sıkacaklar, ne sıkacaklar bilmiyorum.

Ben herkesi her şeyi göze alarak gelmeye davet ediyorum. Furkan hareketinin başka bir harekete benzemediğini göstereceksiniz! Öncü Neslin erlerinin yerinden kımıldamadığını göstereceksiniz! Dağılın diyecekler dağılmayacaksınız! İstedikleri kadar tehdit etsinler sonuna kadar devam edeceksiniz! O gazlarla boğulsanız da ölseniz de oradan bir yere ayrılmayacaksınız!

Biliyorsunuz iki yıldır engellemeler devam ediyor. İki sene içerisinde kadın erkek yapmış olduğumuz yüzden fazla konferans engellendi, düğün salonlarında yapmak zorunda kaldık. Spor salonları ve bütün salonlar yasaklandı. Düğün salonları sahipleri de tehdit edildi. Almanya’ya varana kadar bu alçaklığı yaptılar. Hamburg ve Dortmund’ta konferans yapacağımız düğün salonlarının sahiplerini tehdit ettiler. Bunu düğün salonunun sahipleri kendileri söylediler. Ta oraya kadar götürdüler meseleyi. Kadınların konferanslarına varana kadar götürdüler. 300-500 tane kadından korkacak kadar alçaldılar. Bu kadar korkaklar demek ki.

İskenderun’da el ilanları dağıtan arkadaşlar alınıp götürüldü. Saatlerce içerde beklettiler. Hiçbir gerekçe yok, resmi izin alınmıştı. Şimdiye kadar belediye zabıtası ile engellediler, emniyet devreye girmek istemedi. Gerçek engelleyiciler perde arkasında kalmak istediler. Kaymakamlıklar, Valilikler yoluyla hiç izin vermeyebilirlerdi ama hükümetin yaptığı belli olmasın diye zabıtalarla engellemeye çalıştılar. Zabıtalarla meseleyi çözemeyince, arkadaşlarımızın iradesi, sabrı, gayreti, cesareti ve Allah’ın yardımıyla afişler yine de asıldıkça, yine de salonlar doldukça çıldırdılar. Ve artık emniyeti devreye koydular.

Arkadaşlarımızı emniyete çağırıp tehditlerde bulundular. Bunları dinlemeyince bu sefer İskenderun’da çok komik bir mazeret söylediler. Güya bir kadın muhtar varmış. O beni İskenderun’da görmek istemiyormuş ve koskoca Devlet bir kadından korkmuş, güvenliği sağlayamama gerekçesiyle programı iptal etmiş! Siz buna inandınız mı? Onlardan güvenlik istemiyorum. Bizim arkadaşlarımız güvenliğimizi sağlar.

Demek ki koskoca bir Devlet olarak ufacık bir ilçede benim güvenliğimi sağlayamayacaksınız öyle mi? Bu bir hükümet için utançtır. Bir kadının lafıyla bir hükümet geri adım atıyor, öyle mi? Bu kadar yalan söylemenize ve kendinizi düşürmenize gerek yoktu. ‘Biz tenkit edilmez bir hükümetiz, bizi kimse tenkit edemez, siz bizi tenkit ediyorsunuz, o yüzden engelliyoruz’ deseydiniz daha erkekçe olurdu.

Türkiye’de bizi tenkit edenlere hiçbir şekilde konuşma hakkı vermeyeceğiz, deseydiniz daha mertçe olurdu. ‘Biz herkesten zorla itaat bekliyoruz, Yezid gibi herkesi beyata zorluyoruz’ deseydiniz daha dürüstçe olurdu. Yezid kadar bile olamıyorsunuz. Yezid, İmam Hüseyin’den zorla beyat almak istiyordu, bunu alenen söylüyordu. Siz bunu alenen söylemeye bile korkuyorsunuz!

Bu millet ya artık duyacak, görecek, anlayacak ya da Allah görmeyenlere, duymayanlara, memleketin diktatörlüğe doğrugötürüldüğünü anlamak istemeyenlere, her ne olursa olsun yine de AKP’yi desteklemeye devam edenlere bir musibet verecektir. Terör artacak ve ekonomileri bozulacak, bunlar başka türlü anlamayacaklar.

Eğer bu millet anlamamaya ve her şeye susmaya devam edecekse Peygamberimizin duası gibi ben de dua ediyorum; Peygamberimiz; “Ya Rabbi! Yusuf’u kıtlık yıllarıyla desteklediğin gibi beni de kıtlıkla destekle.” Yani ekonomilerini bozarak akıllarını başlarına getirip Yusuf’a iman etmelerini sağladığın gibi “benim kavmime de kıtlık ver” demişti. Biz de diyoruz ki; Ya Rabbi milletimizin gerçekleri görmesi ve zulme karşı çıkması için hikmetinle müdahalede bulun.

Ya Rabbi biz sana güvenerek yola çıktık. Ya Rabbi ben küçük bir çocuktum, sana güvendim yola çıktım. Şu memlekette tevhidi kaç tane hareket var?

Ya Rabbi bu tevhidi hareketleri muhafaza etmezsen senin davanı kim hâkim kılacak, senin medeniyetini kim yeryüzünde gerçekleştirecek! Ya Rabbi yılların emeklerinin boşa gitmesine izin verme. Ya Rabbi gücümüzü arttır. Ya Rabbi zalimlerin güçlerini sil süpür, yok et. Ya Rabbi onların birlikte oldukları kimselerle olan ittifaklarını boz. Ya Rabbi gücümüzün üzerinde sorunlarla, problemlerle karşılaştırma. Ya Rabbi o gün orada bütün kardeşlerimin olmasını nasip eyle. Ya Rabbi bütün kardeşlerime cesaret ve moral ver. Ya Rabbi engelleyenlerin kalbine korku sal. Bu hareketin hedefine ulaşmasını nasip eyle. Ya Rabbi! Hanım kardeşlerimize de gençlerimize de cesaret kazandır. Hanımlarına engel olmak isteyenlere de cesaret kazandır.

Biz; ‘onların dediği değil, bizim dediğimiz olacak’ demedik. “Allah’ın dediği olsun” dedik. Ama onlar kendilerinin dediğinin olmasını istiyorlar. Laikliği tavsiye edenler, Müslümanların hepsinin kendilerine itaat etmesini nasıl bekleyebilirler? Kendilerini halife görmeye başladılar. Yakında onları o makamlara getirenler onları oradan indirdikleri zaman bir hiç olduklarını anlayacaklar. Yakındır sabredin.

Eğer samimiyetimizi, cesaretimizi, disiplinimizi, cemaatteki itaat anlayışını, kardeşliğimizi Allah’a ve Müslümanlara ispatlayabilirsek; o zaman Allah destekleyecek Müslümanlar da yanımızda yer almaya başlayacaklar göreceksiniz. Türkiye’nin her tarafından bütün il ve ilçelerinden, köylerinden yavaş yavaş desteklerin çoğaldığını göreceksiniz. Allah bu sancağı bize teslim edecekse; elbette ki kendimizi Allah’a ve Müslümanlara ispatlamamız gerekmektedir.

Tüm kardeşlerimiz o gün orada disiplinlerini gösterecekler, gaz atıldığı zaman alacaklar o gaz bombasını boş bir tarafa atacaklar. Bir daha bir kadının “burada istemiyoruz” demesiyle program iptal etmeye kalkışmayacaklar. Böyle bir yalancılığa tevessül edemeyecekler. Allah yardımcımızdır. Allah bize yeter “Hasbunallah ve ni’mel vekil, ni’mel mevla ve ni’men nasîr”.

Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Tomalı ve Gazlı Müdahaleden Sonra İskenderun’a Girerek İstasyon Meydanı’nda Yaptığı Miting Konuşması

(29 Mayıs Pazar 2016)

Kıymetli kardeşlerim sözlerime başlamadan evvel olay esnasında gösterdiğiniz cesaret, bağlılık ve itaat sebebiyle sizlerle gurur duyduğumu ifade etmek istiyorum. Bu destansı duruş ile tüm Müslümanlara ve gelecek nesillere güzel bir örnek bıraktınız. Hakkını arayamayan, zulme sessiz kalan Müslüman modelini değiştirdiniz. Artık yeni bir dönem başlıyor.

Kıymetli kardeşlerim bildiğiniz gibi bizim şu anda düğün salonunda İstanbul’un Fethi’ni konuşuyor olmamız gerekiyordu. Müsaade etmediler. Çocukça birtakım mazeretler söyleyerek “bazı olaylar olabilir diye şüpheleniyoruz, ondan dolayı müsaade etmiyoruz” dediler. Kim çıkacakmış bizim karşımıza lütfen göstersinler! Bu laflara inanacağımızı zannediyorlar. Bizim bu laflara inanacak yaşımız geçti. 35 yıldır bu davanın içerisindeyiz, hangi söze inanacağımızı, hangisine inanmayacağımızı öğrendik.

İskenderun halkı bizim kardeşimiz, hangi sebeple bizim karşımıza çıkacak, hangi sebeple bizimle çatışmaya girecek, bunu söyleyenler lütfen açıklasınlar. Böyle bir olay yok, olmadı da olmayacak da! Ben bunu söyleyen Emniyet Müdür Yardımcısına “Şu anda İskenderun’da bize karşı çıkmak, bir takım olaylar yapmak üzere örgütlenmelerin olduğuna dair yemin eder misiniz” dediğimde, “edemem, belki olur” dedi. Yani bu iddia aslında konferansı engellemek için söylenen bir yalandan ibaretti.

Kıymetli kardeşlerim bu dava yeni ortaya çıkmış bir dava değil. Kuran-ı Kerim bize Nuh Aleyhisselam’ın kıssasından başlar ta peygamberimize kadar peygamberlerin kendi kavimleriyle olan mücadelelerini anlatır. Biz yeni bir dava ortaya koymadık, biz türedi olan, sonradan ortaya çıkmış olan bir hareket değiliz. Biz ta Hz. Nuh’tan beri devam eden bu davanın bugünkü temsilcilerindeniz. Ne ilk ne de son temsilcileriyiz. Bu dava kıyamete kadar devam edecek.

Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki; “Bu dava taştan yapılmış evlere, çamurdan yapılan evlere, kıldan yapılan çadırlara girecek, bu davanın girmediği ev kalmayacak.” Hz. Peygamber buyuruyor; “İslam garip olarak başladı ve tekrar garip hale dönecek.”4 Bir zaman gelecek tekrar zayıflayacaksınız ama hareket tekrardan başlayacak.

Şu olay Türkiye’de Furkan Hareketinin var olduğunun ve hadiste yeniden başlayacağı haber verilen İslamî hareketin varlığının delillerindendir. Bugüne kadar Peygamberimize yapılan ya da başka Peygamberlere yapılan zulümleri anlattık. Bugün ona benzer bir zulme biz de uğradık. Tomalar 5-10 metre mesafeden birkaç defa çok şiddetli bir şekilde gözümün ortasına sıktılar. Bulunduğum yere o kadar çok gaz bombası attılar ki nefes alamayacak hale geldim.

Bunu yapmalarına gerek var mıydı? Ben onlara dedim ki “Bırakın bizi gidelim, İskenderun’da bir basın açıklaması yapalım. Kaymakamlık konferansı iptal ediyorsa ben de burada basın açıklaması yapma hakkımı kullanmak istiyorum.” Buna izin verseydiler ne olurdu, bu olay olmasaydı, hanım bacılarımızın üzerine gaz bombası atmasaydılar, su sıkmasaydılar, bu milletin emniyet güçlerine olan sevgisini, saygısını azaltmasaydılar daha iyi olmaz mıydı?

Kıymetli kardeşlerim bu yapılanın benzerleri Peygamberimize de yapıldı. Bunlar emre itaat ediyorlar. Biz emir kuluyuz, diyorlar. Ben onları Allah’a kul olmaya davet ediyorum. Peygamberimize namaz kılarken secde esnasında başından aşağıya deve işkembesi boşalttılar. Allah Rasulünün boynuna elbise dolayarak öldürmeye kalkıştılar. Hz. Ebubekir’i ayaklarının altına alıp ezdiler. Bu dava hep bu şekilde yükseldi, bundan sonra da bu şekilde yükselmeye devam edecek.

Bugüne kadar bizim sesimizi kesmeye çalıştılar. Hiçbir medya kuruluşu bizim haberlerimizi yayınlamadı. Dama çıkmış olan kedinin, köpeğin haberini, okyanustaki bir balinanın haberini yayınlayan televizyonlar yaklaşık onbeş bin insanın düzenlediği mitingi yayınlamadılar. Hatta az önce duyduğuma göre bizim yapmış olduğumuz şu mücadeleyi ve basın açıklamasını bile saptırıp başkalarıyla beraber gibi gösteriyorlar. Gülen hareketinin birtakım çalışmaları gibi… Buna benzer bir takım başlıklar atıyorlar. Bizim bu güne kadar hiçbir hareketle ve hiçbir partiyle birlikteliğimiz olmadığını bile bile…

Sabrederken mücadele edin yoksa biteriz. Mücadeleyi öğrenmezsek geri adım atmaya başlarsak biteriz. Mücadele edersek bitirirler zannetmeyin. Tam tersine mücadeleden vazgeçersek bitirecekler. Şundan emin olun; bu mevziden geri mevziye geçsek oraya da gelecekler. Ondan daha gerideki mevziye geçsek oraya da gelecekler. Dolayısıyla geri mevziye geçmenin bir manası yok, öleceksek mevzimizde ölelim.

Hareketimizi saptırmak istiyorlar sanki biz başkaları adına bunu yapıyormuşuz gibi… Hepiniz biliyorsunuz; AKP Hükümeti şimdi ‘paralelci’ dediği o cemaatle on iki sene beraberdi. Bizim hiçbir zaman beraberliğimiz olmadı. Onların dinler arası diyaloğunu da Türkçe olimpiyatlarını da tenkit ettim. Bunları bilmelerine rağmen bu yalanı söylüyorlar. Sanki onlarla berabermişiz de ondan dolayı bize bunu yapıyorlarmış gibi.

İki yıldır bize hiçbir salonu vermiyorlar, biliyorsunuz. Düğün salonlarında yapıyoruz, düğün salonlarını da engelliyorlar. Düğün salonunun sahiplerini tehdit ediyorlar. ‘Neden bunlara düğün salonunu verdin’ diyorlar. Şimdiye kadar belediye zabıtasıyla bizi karşı karşıya getirdiler.

Bu kadar kardeşimizin yapmış olduğuafişleme çalışmalarını mahvettiler, hepsini topladılar, yırttılar, arkadaşlarımızı darp ettiler. Arkadaşlarımızı dün gece emniyete götürdüler. Hiçbir haklı gerekçe olmadığı halde… İzin alınmış olan bir konferanstı, İstanbul’un Fethi’ni konuşacaktık. Bu kadar korkmasaydınız! AKP’nin suçlarını konuşmayacaktık! Baktılar ki bu engellemeler yetmiyor artık emniyeti devreye soktular. Emniyeti de yanlış bilgilendiriyorlar. İki yıldan beri engelliyorlar, emniyetin haberi yok. Bizi emniyetle, askerle karşı karşıya getirerek susturmak istiyorlar. Furkan hareketinin böyle bir hareket olmadığı meydandadır. Furkan hareketinin erleri rüşdlerini ispat ettiler.

Kıymetli kardeşlerim bu dava bu güne kadar zorluklarla geldi, bundan sonra da zorluklarla devam edecek!

Sonuna kadar var mısınız?

Allah’a söz veriyor musunuz?

Hep beraber sonuna kadar Allah’ın davasından ayrılmayacağız!

İslam Medeniyetinden başka bir medeniyete razı olmayacağız!

Beşeri ideolojileri de onların laikliklerini de kabul etmeyeceğiz!

Hiçbir zaman terörist olmadık, olmayacağız!

Ancak hiçbir zaman zulme de boyun eğmedik, eğmeyeceğiz!

Biz bize yakışanı yapacağız. Onlar bize her ne kadar tomalarla tazyikli su sıktılar, gaz bombaları attılarsa da biz yine de buradan güzel bir şekilde ayrılacağız. Bugüne kadar bir tane çiçeği koparmadık, bizim programlarımızda bir tane sandalye kırılmadı. Partiler o salonları mahvettiği halde bütün partilere salonları veren hükümet; bize salonları vermemeye ve böyle zulümler yapmaya devam edecekse her tarafta AKP’nin bu zulmünü konuşmaya söz veriyor musunuz? Mademki AKP artık emniyeti devreye soktu; bundan sonra her tarafta AKP’nin bütün yanlışlarını ortaya koymaya söz veriyoruz…

Desteğinizden dolayı teşekkür ediyorum. Allah’a emanet olun.

Kaynak

1.Enfal 17
2.Müddesir 7
3.İnşirah 5,6
4.el-Cami‘ li Ahkamil-Kuran IV, 172, Ayrıca bk. Sahihu’l-Müslim 232, 251. Hadisler, Sunenu İbn-i Mace II, 1319 (no: 3987, 3988).

Ayrıca, dergimize ulaşmak için tıklayabilirsiniz: https://www.furkannesli.net/

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here