Türkiye’de yargının bağımsızlığı ve yargı eliyle işlenen zulmü gündeme getirmek amacıyla basın bildirisi düzenleyen Furkan gönüllüleri Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin de katıldığı etkinlikte bir araya geldi.
Basın bildirisinin ardından konuşma yapan Alparslan Kuytul Hocaefendi özellikle OHAL süreciyle başlayan hukuksuzluklara değindi. Uygulanan hukuksuzluğu çeşitli örnekler vererek anlatan Hocaefendi Eren Erdem’in mahkeme sürecinden Metin İğdil’e kadar uzanan hukuksuz ve kanunsuz sürece değindi.
Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin konuşmasından o bölüm şu şekilde;
1.Olağanüstü hâl süresince; daha önceden yapılmayan nice kanunsuzluklar ve hukuksuzluklar yapıldı.1.Olağanüstü hâl ile; Savcılara, tahliyelere itiraz hakkı verildi. Halbuki daha önce hâkim sanığın lehinde hüküm verdiği zaman savcının itiraz etme hakkı yoktu. Bir mahkeme yetkililerin istemediği bir kararı verdiyse o zaman savcıya itiraz ettiriyorlar ve savcının itirazını bir üst mahkeme kabul ediyor. (Aslında üst mahkeme değil. Yan odada ki mahkemedir. 4. Oda 4. Ağır ceza, 5. Oda 5. Ağır ceza… Üst mahkeme; İstinaf Mahkemesidir. (Bölge adliye mahkemeleri (istinaf mahkemeleri), istinaf başvurusu ile önüne gelen hukuki uyuşmazlığı hem maddi vakıa hem de hukukilik açısından inceleyerek karar verir. İstinaf, hukuki uyuşmazlığın yeniden ele alınmasını sağlayan ilk derece mahkemesi ile temyiz kanun yolu arasında yeni bir kanun yoludur.)Onun da üstü Yargıtay’dır. Onun da üstü Anayasa Mahkemesidir.) Yerel mahkemeler yan yana odalardır ve birbirinin verdiği kararları iptal ediyorlar.
4. Ağır cezanın verdiği tahliye kararını, dosyayı hiç bilmeyen 5. Ağır ceza iptal ediyor. Dosya 20.000 sayfa, yarım saatte 20.000 sayfayı nasıl okuyabildin? Talimat aldığınız besbelli. 40-45 sanık, 40-45 sanığın verdiği ifadeler, binlerce sayfayı mı okudun? Mahkeme üç gün sürdü. Mahkemeyi üç ay inceleyen hâkimler tahliye ettiler. Ama 20.000 sayfayı incelemeyen, ifadeleri okumayan, üç gün boyunca verdiğimiz ifadelerin kayıtlarını dinlemeyen (çözümlenmesi en az 10 gün sürer) hâkimler tekrar tutuklama kararı verdiler. Türkiye’nin geldiği nokta.
15 Temmuz bahanesiyle Türkiye diktatörlüğe doğru götürülüyor. Benim olayım tahliyeye itiraz. Eren Erdem’in, Selçuk Kozağaçlı’nın olayı tahliyeye itiraz, Ahmet Altan’ın olayında ise, mahkeme sonuçlanmış, hüküm verilmiş, istinaf ve Yargıtay aşamasından geçilmiş hâkim tahliye ediyor yani hüküm verildikten sonraki tahliye kararına savcının itiraz edebilmesini sağladılar ve tekrar tutuklattırdılar.
2.Olağanüstü hâli kaldılar ama adeta sıkı yönetim ilan ettiler. Olağanüstü hâlde geçerli olan bir takım geçici düzenlemeleri yasallaştırarak kanun haline getirdiler.
3.En son Metin İğdil ile ilgili verilen karara itiraz. İstinaf mahkemesi karar verdiği halde Türkiye tarihinde ilk defa bir savcı itiraz ediyor ve bir başka yan odadaki mahkeme savcının itirazını kabul ediyor ve tekrar tutuklama kararı veriliyor. Hâkimleri rezil ediyorlar. Aylarca dosyayı inceleyen, günlerce mahkeme etmiş hâkimin ve görüşünün hiçbir önemi yok.
Sistemi kurmuşlar. Bir mahkeme onların istemedikleri bir karar verirse tekrar tutuklamanın sistemini kurmuşlar. Yani ister tutuklu (mahkemesi devam ederken) tahliye alsın, ister hüküm verilmiş isterse de beraat etmiş olsun bu üçüne de savcılara itiraz hakkı verdiler.
4.Kanuna göre; bir kadın hamile ise cezaevine girmesi geciktirilir. Doğurması ve 6 ay kadar da çocuğunu emzirmesi beklenir. Ondan sonra hapse atılır. Bu kanuna rağmen hırsıza, katile ve herkese uygulanan kanun FETÖ davalarında uygulanmıyor. Bu yüzden 800 kadar çocuk hapishanelerde büyüyor.
Biz zaten bir türlü hukuk devleti olamadık. Kanun devletiydik ama kanun da kalmadı. Tamamen keyfi idareye kaldık.