8 Şubat 2018 tarihinden beri haksız bir şekilde Bolu F Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin, 08 Kasım 2019 tarihinde ailesi ile yapmış olduğu telefon görüşmesinin ses kaydı yayında.
Alo Selamun Aleykum… Ben Alparslan Kuytul…
Nasılsın, iyi misin? Çok şükür ben de iyiyim. Annem nasıl, çocuklar da iyi mi? Yarın geliyor musunuz inşallah? Evet, tamam. Her şey normal değil mi?
Bir gazete, bana bir iki tane soru sormuş da: “Dört duvar arasında olmak ve adalet arayışı size ne hissettiriyor?” demiş. Bir de: “Dışarıda en çok neyi özlediniz?” diye bir soru sormuş.
Öncelikle şunu söyleyeyim: Dört duvar arasındaki insan, önce kendisini fırında pişen ekmek gibi hisseder. Eğer yalnız kalıyorsa özellikle… Her tarafınızdan buharlar çıkar sonra pişersiniz ve rahatlarsınız. Dört duvar arasında olmak Rabbiyle irtibatı olmayan için çok zor. Yolu doğruysa, hak yoldaysa ve gerçekten suç işlemediyse, Rabbiyle irtibatı da kuvvetliyse Allah Azze ve Celle ona kolaylaştırır. Tıpkı kabir gibi; kabir, bazı insanlar için azap yeridir; bazı insanlar için de Allah, kabri cennet bahçesine çevirir. Eğer sorulara cevap verdiyse, Rabbi Allah ise, Allah’tan başkasına ibadet ve itaat etmediyse Allah Azze ve Celle, kabri ona cennet bahçesine çevirir. Zindan da aynı öyle… Zaten eskiler, “Hapishane, dirilerin kabristanıdır…” demişler. Ona benzer, yani kabristanda ya kabir azabı olur ya da Allah kabri cennet bahçesine çevirir. Bu, kişinin Rabbiyle olan irtibatıyla doğru orantılı.
Adalet arayışıyla ilgili de eğer iki soru birbiriyle bağlantılıysa ya da tek soruysa, “Dört duvar arasında olarak adalet aramak nasıl bir şey?” diye onu soruyorlarsa şayet evvela şunu söyleyeyim; ben, adalet aramıyorum. Çünkü haksızlık ve zulmü hakkı görenlerden adalet beklemek boşunadır. Ben, adaleti Rabbimden bekliyorum, insanlardan beklemiyorum. Ortam malum, bu ortamda adalet beklemek boşuna… Dört duvar arasında olup kendimi savunmak tutuklu yargılamanın ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor. Bir insan kendisini savunabilmesi için dışarıda olması lazım. Eğer iyi bir avukatı yoksa, iyi bir ailesi, iyi bir çevresi, dostları, arkadaşları yoksa istediği delilleri toplayamaz. Dört duvar arasında kendinin suçsuzluğunu ispatlayamaz. O yüzden İslam’da da tutuklu yargılama sadece bir tedbirdir. Bugünkü dünyada da kabul edilmiş bir kuraldır. Ama şu anda, tutuklu yargılama bir tedbir olmaktan çıkmış tamamen cezalandırma sistemine dönüşmüş durumda. Aslında beraat edecek olan nice insanları tutuklu yargılamak suretiyle peşinen cezalandırmış oluyorlar, yargısız infaz yapıyorlar. Bu bir yöntem olmuş. Sizi bir sene, iki sene, üç sene tutuklu yargılıyorlar sonra beraat etseniz ne olacak ki artık? Zaten yatmışsınız. Yani aslında kiminden intikam alıyorlar, kimini susturmak için yapıyorlar ve artık bu bir yöntem haline gelmiş.
ADALET BEKLENMEZ!
Bizi tahliye eden mahkeme, “Kaçma şüphesi yoktur” “Yattığı süreyi de dikkate alarak” vesaire diyerek tahliye etti. Yukarıdan baskı yapılınca tekrardan tutukladılar. Şimdi aynı mahkeme, “Kaçma şüphesi vardır” diyerekten her ay, tutukluluğun devamına karar veriyor. İşin geldiği noktaya bakın… “Kaçma şüphesi yoktur” “Şundan şundan şundan dolayı tahliye ediyorum” diyen sen değil miydin? Ne oldu, Ocak’tan Şubat’a ne değişti? Çünkü talimat geldi. Hadise bu, o yüzden böyle bir ülkede adalet beklenmez. Allah’tan bekliyorum, insanlardan, yetkililerden ve mahkemelerden bir şey beklemiyorum.
Tutuklu yargılamayı bir metot haline getirdiler o yüzden on binlerce insan, bunların içinden birçokları da masum ve bunların haklarını aramalarına izin vermiyorlar. KHK’larla ihraç edilenler de aynı şekilde. 140 bin civarında insanı hiçbir savunma hakkı vermeden, mahkemesiz KHK’larla ihraç ettiler! Hani hukuk devletiydik? Nasıl olur da insanlar mahkemesiz işten kovulurlar? Bunların hepsi perişan oldular, aç susuz kaldılar ve şimdi onu söyleyenleri de susturmaya çalışıyorlar.
Bülent Arınç bunu söylüyor diye son günlerde hep üzerine gidiyorlar. Aslında bir güç, intikam alıyor ve bunların konuşulmasını istemiyor. Mazlumların savunulmasını istemiyor. İntikam alıyorlar ve İslami faaliyetlerin tamamını bitirmek istiyorlar. Aslında mesele Fetö meselesi falan olmaktan çok öte… Mesele aslında, İslami faaliyetleri tümden bitirmek, yalnız cemaatleri de değil… Ben evvelden, “tüm cemaatler için yapılmış bir proje” diyordum. Aslında bakıyorum artık tüm cemaatler de değil, cemaat olmayanlara da ferdi olarak çalışma yapanlara da hatta Diyanete de sıra geldi. Birtakım şeyler bahane ederek Diyanetin bile üzerine gidiyorlar.
HERKESİ SUSTURACAKLAR! / SON SAHNEYE GELİYORUZ!
Aslında asıl mesele, Diyanet, Sünneti kabul ediyor. Kur’an’ı kendi kafasına göre yorumlamamaya çalışıyor, 1400 yıllık birikimi reddetmiyor ve dinde reform yapmayı kabul etmiyor. Öyle zannediyorum ki o yüzden Diyanetin de o kadrosunu değiştirmek istiyorlar. Zaten “sırayla gidecekler” diye demiştim. Sırayla, şimdi sıra geldi Diyanete… Hatta AKP’ye bile yavaş yavaş sıra geliyor. Her gün Fetö’nün siyasi ayağı demeye başlıyorlar. Mesele onları savunmak değil gerçekten bu işin içinde siyasetçilerin olmadığını söylemiyorum, elbette ki varlar ama mesele o değil. Mesele aslında, artık son sahneye geliyoruz. Git gide son sahneye geliyoruz ve herkesi susturacaklar. Zaten bunun çoğunu başardılar ve bunun gündeme gelmesini istemiyorlar. Birisi kalkıp da böyle bir şeyler söylerse hemen onun üzerine hücum ediyorlar onu susturuyorlar. Böylece İslami faaliyetler bitsin. İslami faaliyetlerin devam etmesi istenmiyor. KHK’larla ihraç edilenler tekrardan işe alınsa ya da mesela beraat edenler çoğalsa o zaman tekrar bir rahatlama olacak. O rahatlamanın olmasını istemiyorlar. Bir korku imparatorluğu kurmak istiyorlar. Aslında herkesin faaliyetleri bırakmasını istiyorlar.
ÖZLEDİM…
Ve en çok neyi özlediğimi sormuşlar ama çok giremeyeceğim şu zaman kalmadı ama…
En çok; annemi, eşimi, çocuklarımı, dava arkadaşlarımı özledim, ders ortamımı özledim. Kalabalıkla çay içmeyi özledim, İslam’ı anlatmayı özledim… Eğer yiyeceği soruyorlarsa, yağda yumurta yemeyi özledim… Çünkü burada yağda yumurta hiç yemedim, vermiyorlar, çiğ yumurta satmıyorlar
[…] Cezaevi Telefon Görüşmeleri – 62 – 08 Kasım 2019 […]