Mazlumder Adana şube başkanı Orhan Göktaş “Öncü Nesil mi Ölü Nesil mi?” başlıklı yazısında başta Muhterem Alparslan KUYTUL Hocaefendi olmak üzere tüm cemaat fertlerine ağır iftira ve hakaretler etmiş, ağır ithamlarda bulunmuştur.
Önce Hocaefendi’yi Gazze hadiselerine karşı yapılacak bir basın açıklamasına katılmak için davet etmiş sonra Muhterem Alparslan KUYTUL Hocaefendi’nin yoğun mesaisinden dolayı bu davete katılamayacağını belirtmesi üzerine Orhan Göktaş hakaret ve iftira dolu bir yazı yayınlamıştır.
Başta vakfımızın kurucusu Muhterem hocamız olmak üzere, bizler vakıf olarak Filistin’deki kardeşlerimizin direnişini desteklemekle kalmayıp, dünyanın dört bir yanında İsrail ve onun yandaşları ABD ve Avrupa’nın yaptıkları zulmün her türlüsüne karşı çıkmakta, bunu her programımızda dile getirmekteyiz. Daha önce yaptığımız binlerce insanın katıldığı dev mitingler internet sitemizde mevcuttur. Furkan Vakfı olarak Hamas’ın kurucusu Şeyh Ahmet Yasin ve Ahmet Yasin’den sonra Hamas’ın lideri olan Rantisi’nin şehadetinde miting yaptık. 2009 İsrail’in Gazze katliamında ve 2010 Mavi Marmara saldırısında miting yaptık. 2013’te Mısır’da İhvan-ı müslimin’e yapılan saldırıdan dolayı miting yaptık. Bu yılki Siyonist İsrail’in Filistin’de Gazze’ye yaptığı saldırıyı basın bildirisiyle kınadık. Twitterda gündem çalışması yaptık. İsrail’in son saldırısında Muhterem Alparslan KUYTUL Hocaefendi vakfımızın konferans salonunda yüzlerce insana “Kur’an da Yahudiler” başlıklı ders yapmış, Yahudilerin tarih boyunca ne olduğunu anlatmış, ders canlı yayınla on binlerce insana ulaşmıştır. Ayrıca Muhterem Alparslan KUYTUL Hocaefendi, katıldığı televizyon programlarında da İsrail’in bu zulümlerini anlatarak Filistin halkının sesi olmuştur.
İftira reddiyesi:
Reddiyemize başlamadan önce şunu belirtmek isteriz ki; Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı olarak ehli kıble olan herkesi kardeşimiz olarak bilir, yapıcı eleştirileri dikkate alırız. Ancak hakaret ve iftiralar karşısında tepkimizi dile getirmekten çekinmeyiz. Şimdi yazıdan alıntılar yaparak Furkan Vakfı olarak reddiyemizi sunuyoruz:
Mazlumder Adana şube başkanı Orhan Göktaş’ın yazdığı iftira ve hakaret dolu yazıda “Kendisine hoca efendi dedirten…”denmektedir. Öncelikle bilinmesi gerekir ki Muhterem Hocaefendi ; hiçbir zaman kendisine Hocaefendi dedirtmemiş, bu yönde bir isteği, teşviki ya da zorlaması asla olmamıştır. 17-18 sene kadar önce bazı arkadaşlar gıyabında konuşurken bu şekilde konuşmaya başlamış ve bu şekilde yayılmıştır. Herkes bilir ki Türkiye’de erkek hocalara ‘ Hocaefendi ’, bayan hocalara da ‘hocahanım’ denir. Bu asırlardır böyledir. Bu geleneği mi değiştireceğiz? Bu ifadeden neden rahatsız olunur? ” Hocaefendi ” demek istemeyen demez, bu zorla söyletilecek bir ifade değildir. Yazının sahibi olan şahıs; yıllarca ilim tahsil edip yıllarca ders verseydi, bir cemaat meydana getirmeyi başarabilseydi, Allah’ın hâkimiyetini her yerde haykırsaydı ve bunun için mücadele etseydi de biz de kendisine ‘ Hocaefendi ’ deseydik.
Yazıda “kendisine Hocaefendi dedirten kibir abideleri” ifadesi yer almıştır. Bir insanın kibirli olup olmadığını anlamak için yanında olmak, en azından birkaç kez görüşmek gerekir. Furkan Vakfı’nın fertleri mi Hocaefendiyle daha çok vakit geçiriyor yoksa yazının sahibi mi? Hocaefendiyle bir kez olsun bir araya gelmemiş, onunla konuşmamış bir insan Hocamızın kibirli olduğunu nasıl anlar? Yıllarca Hocaefendi ‘nin yanında bulunup sonradan bir sebeple ayrılan kişiler bile Hocaefendi ’yi kibirle itham etmemişlerdir. Hocaefendi bizimle her zaman yemek yer, sohbet eder hatta uygun programlarda voleybol maçı yapar ve masa tenisi oynar. Söylenilen programa katıl(a)mamak kibir midir? Söylenilen her programa katılmak zorunda mıyız? Siz bizim yaptığımız kaç programa katıldınız? Kibirli olsaydık yaptığımız programlara katılmayanları “bizim programımıza nasıl katılmazlar” diye düşünüp sizin yaptığınız gibi her programdan sonra herkese ilan ederdik. Biz bir cemaat olduğumuz halde böyle düşünmedik ve herkese katılmama hakkı tanıdık. Bu yazının sahibi ise bir fert olduğu halde kendi programına katılmayanları “nasıl katılmazlar” deyip her türlü hakareti yapma hakkını kendinde görüyor. Şimdi söyleyin kibirli siz misiniz, yoksa Hocaefendi mi?
Madem Hocaefendi ’nin kibirli olduğunu biliyordunuz, o halde neden programa davet ettiniz? Programa katılırsa ‘Öncü Neslin Öncü Hocası’, katılmadığında kibir abidesi mi oluyor? Eğer kibirli olduğunu bile bile programa çağırmışsanız bu adamlık değildir. Eğer bir programa katılamadığı için kibir abidesi deniliyorsa bu da adamlık değildir. Yani her iki halde de adam gibi davranılmamıştır.
Yazıda “Yoksa grupçuluk hastalığı, lider olma hastalığı, az olsun benim olsun hastalığı gözlerinizi kör mü etti? Kibir ve ucup’tan uzak durmak Allahın emirlerinden değil mi?” deniliyor İftira ve saygısızlıklarla dolu yazınıza göre Madem Hocaefendi ’de “grupçuluk hastalığı, lider olma hastalığı, az olsun benim olsun hastalığı, kibir ve ucup, tek derdi çevresindekileri tutma, insanları kandırma, kendisini ulaşılamaz zannedip o havalara girme, mistik bir role bürünme, şeyhlerin, ağaların yaptığı gibi kendini insanlardan üstün görüp, onları ayağına kaldırma, önünde elpençe divan durdurma kitlenin arkasına sığınma” gibi hastalıklar vardı o halde neden Hocaefendi ’yi programa davet ettiniz, dua etmesini istediniz? Gelseydi iyi hoca, gelmediği için kibir abidesi hoca oldu. Öyle mi?
Kendi kendinize karar verdiğiniz bir faaliyete katılmadığı için bu kadar ağır hakaretleri yapmış olamazsınız. Demek ki bunlar daha evvel de kalbinizde olan düşüncelerdi. Bunu fırsat bilerek nefretinizi kustunuz. Madem böyle düşünüyordunuz o halde neden Hocaefendi ’yi programa dua etmesi için davet ettiniz. Demek ki içi dışı bir olmayan ve siyaseten davet eden birisisiniz, samimi değilsiniz. Telefonla davetiniz sadece katılımı artırmak içindi. Allah için söyleyin öyle değil mi?
Ayrıca “…bir teravih namazı çıkışı araç konvoyu yapıldı İncirlik kuşatıldı.” diyorsunuz. Elbette ki safımızı belirlemek için bu tür eylemler yapılabilir. Ancak bu eylemleri çok abartmaya gerek yoktur. Fakat siz bunu o kadar büyütüyorsunuz ki neredeyse “1. İncirlik Kuşatması diye tarihe geçtik.” diyeceksiniz. Bu güne kadar gerek ABD Konsolosluğuna gerekse İncirlik’e çok gidilmiş, oralarda birçok eylem yapılmış, protesto edilmiş ancak hiç kimse ‘İncirlik Kuşatıldı’ dememiş ve yaptığı bu faaliyeti büyük görmemiştir. İncirlik’i kuşatırken(!) acaba bu yazının sahibine bağlı kaç kişi vardı? Cemaat olarak yurt içinde ve yurt dışında bu kadar faaliyet yapmamıza rağmen yaptığımız hiçbir faaliyeti ümmetin uyanışı için yeterli ve büyük görmemekte, İncirlik’i veya Türkiye’yi kuşatıyoruz gibi ifadeler kullanmamaktayız. Tekrar soruyoruz, kibirli olan siz misiniz, yoksa biz miyiz?
Gerçek anlamda İncirliği kuşatmak insanları toplayıp orada eylem yaparak değil, 365 gün /24 saat faaliyet yaparak, insanları bilinçlendirerek ve Batı medeniyetinin gerçek yüzünü bilen şuurlu bir nesil, öncü bir nesil hazırlayarak gerçekleşebilir. Biz yeri geldiğinde benzeri eylemler ve mitingler yapıyor olsak da asıl ağırlığı uzun vadeli çalışmalara veriyor ve binlerce insanla 24 saat çalışmalar yapıyoruz. Tüm Müslümanlara da bunu tavsiye ederiz.
Aslında olay şudur: Siz bir cemaat olmadığınız halde faaliyetlerin organizesini kendiniz yapmak, yönlendiren olmak, cemaatleri de kendinize tabi kılmak ve kuyruk yapmak istiyorsunuz. Kendinizi cemaatler üstü görüyorsunuz; hem cemaatimizin hem de diğer cemaatlerin sadece gücünden faydalanmaya çalışıyorsunuz. Bunu kabul etmeyenlere de her türlü iftira ve hakareti yapıyorsunuz.
Yazıda “ …etrafınızdaki samimi, Allah ve peygamber sevdalısı insanları nereye kadar kandırabilirsiniz, hadi onları kandırdınız Allah’ı nasıl kandırabileceğinizi düşünüyorsunuz.” deniliyor. Hocaefendi, her zaman İslam Davasının yücelmesi için çalışmış ve bu dava için hayatını ortaya koymuştur. Hocaefendi insanları kandıran ve Allah’ı da kandırmaya çalışan, kandırabileceğini düşünen (ki böyle biri kafir olur) birisi idiyse o zaman neden Hocaefendiyi programınızda dua etmesi için davet ettiniz? Asıl böyle birine programda dua ettirmek insanları onunla aldatmak değil midir? O halde insanları aldatmaya çalışan sizsiniz. Ayrıca bu iddia, cemaatimize gelen binlerce insanı aptal yerine koymaktır. Bu yazıyı yazan kişi kendini zeki, kardeşlerimizi ise aptal olarak mı görüyor? Hocaefendiyle yıllarca birlikte olmuş kimseler onu tanımazken ve kandırılırken onu hayatında bir kez görmemiş bu süper zeka onu daha iyi tanımakta ve kanmamaktadır. Bu kendini beğenmek ve kibirli olmak değil de nedir? Bir insanı en iyi tanıyanlar, onun çevresinde bulunanlardır. Bunu halkımız en iyi şekilde cevaplandıracaktır. Elbette Allah, “Alîm”dir, kimin ne olduğunu en iyi bilendir.
Yazıda “ Filistin’e ümmetle beraber dua etmeye zamanınız yok da neye zamanınız var?” deniliyor. Yukarıda belirttiğimiz gibi biz her programımızda sadece Filistin için değil, dünyanın dört bir yanında zulüm altında olan kardeşlerimize dua etmekteyiz. Sizin programınıza katılmadık diye Filistin için dua etmediğimizi mi zannediyorsunuz? Siz kalbimizde olanı mı biliyorsunuz? Biz Filistin’e bütün programlarımızda, namazlarımızda dua ediyoruz. Siz dua etmediğimizi nerden biliyorsunuz? Bizzat hocamız kendisi her Cuma yaptığı tefsir dersinden sonra dua etmektedir. Bunu furkanvakfi.net adresinden de izleyebilirsiniz. Sadece sizin yaptığınız programda mı dua edilir?
Yazıda “Allah ve Peygamber (a.s) sevgisiyle kalpleri dolu birçok samimi insan sizin gibilerin peşinden gidiyor. İçlerinden sorgulayanlar olunca da aforoz edercesine uzaklaştırıyorsunuz yanınızdan.” deniliyor. Bilip bilmeden iftira atıyorsunuz; Hocaefendi hiç kimseyi aforoz etmemiş, kimseyi kovmamıştır. Eğer varsa isim verin, yoksa bu iftira olur, bunun da altından kalkamazsınız. Kendi kusurundan, şahsi durumlarından dolayı hizmetten ayrılmış kişiler olabilir ama Hocaefendi hiçbir zaman kimseyi kovmamıştır.
Yazıda “Peşinizden giden insanlara da bir tavsiyem var Tevbe suresi 31. Ayeti okusunlar ve tefekkür etsinler, körü körüne birilerinin peşine takılıp gitmek bizi kurtarır mı diye.” deniliyor. Ayet Allah’ın helallerini haram, haramları da helal eden ehli kitap alimleriyle ve onların bu yaptığını kabul eden ehli kitap halk ile ilgilidir. Hocaefendi helalleri haram, haramları da helal mı kılmış ve cemaat mensupları da bunu kabul mu etmiş ki bu ayeti tavsiye ediyorsunuz? Hocaefendi haramları helalleştirenlere karşı her zaman tepkisini ortaya koymuş ve konferanslarda, derslerde ve sorulara verdiği cevaplarda bunu dile getirmiştir. Konuyla ilgili yaptığı dersleri, konferansları ve sorulara verdiği cevapları furkanvakfi.org’dan izleyebilirsiniz. Yazının sahibi tavsiye ettiği ayetin tefsirini bilmeden ve araştırmadan konuşmaktadır.
İki üç kişinin başlattığı faaliyete kurumsal olarak katılmayınca (birçok kardeşimiz katıldığı halde) Öncü Nesil, Ölü Nesil mi oluyor? Sizin programınıza katılmak veya katılmamak bir kriter midir? Bu cesareti ve hakkı nereden alıyorsunuz? Bu cemaatin fertlerine, emeklerine saygısızlıktır. Bu cemaat, başında lideriyle 365 gün/24 saat tevhid mücadelesini devam ettiriyor.
Bu iftira ve hakaret dolu yazısına çok kimseler tepki gösterince güya bir özür yazısı yayınlamış olan yazının sahibi bilerek veya bilmeyerek insanları aşağılamaya devam etmiş ve yanlış anlıyorsunuz demiştir. Yazıda “o yazıyı karalama, kötüleme, aşağılama, ötekileştirme, şeytanlaştırma, itibarsızlaştırma gibi olumsuz bir amaçla yazmadım…” Kullandığım hiçbir kelimeyi hakaret kastı ile kullanmadığım halde öyle algılanmış, bundan dolayı başta yazının muhatabından, sonrada okuyup rahatsız olan kardeşlerimden özür diliyorum ve helallik istiyorum.” deniliyor.
Yazısında ‘Hakaret kastıyla yazmadığım halde…’ ifadesini kullanmaktadır. O halde Kendisine soruyoruz; ‘kendisine hocaefendi dedirtme, kibir abidesi, grupçuluk hastalığı, lider olma hastalığı, az olsun benim olsun hastalığı, kibir ve ucup, tek derdi çevresindekileri tutma, insanları kandırma, kendisini ulaşılamaz zannedip o havalara girme, mistik bir role bürünme, şeyhlerin, ağaların yaptığı gibi kendini insanlardan üstün görüp, onları ayağına kaldırma, önünde elpençe divan durdurma, kitlenin arkasına sığınma…’ gibi ifadelerini ahlakımız müsaade etmese bile yazının sahibi hakkında kullansak kendisi bu ifadeleri hakaret olarak kabul etmez miydi?
Yazdığı özür yazısında bile insanları aşağılama söz konusudur. “…öyle algılanmış…” diyerek yukarıda söylediklerini hakaret olarak görmeyip yanlış algılandığını söyleyerek insanları aşağılamaya devam etmektedir. Yani kimse söyleneni anlayamamakta, bir tek kendisi anlayabilmektedir. Bu, insanları küçük görmektir. Her insan yukarıdaki ifadelerin hakaret içerdiğini anlar. Hocaefendi’ye yaptığı ağır hakaretlerden dolayı özür dilemişse ancak o zaman bu özür, kabul edilebilir; yok eğer söylediğinde ısrar edip ‘siz yanlış anladınız, algıladınız’ diyorsa özrü kabul değildir.
Yazıda “kısacası “Hakkı ve Sabrı Tavsiye” amacıyla yazdım.” “…ben Asr Suresinde emredilen vazifemi yerine getirdim.” deniliyor. Bu ifadeler samimiyetten yoksun ifadelerdir. Birincisi ‘kendisine hocaefendi dedirtme, kibir abidesi, grupçuluk hastalığı, lider olma hastalığı, az olsun benim olsun hastalığı, kibir ve ucup, tek derdi çevresindekileri tutma, insanları kandırma, kendisini ulaşılamaz zannedip o havalara girme, mistik bir role bürünme, şeyhlerin, ağaların yaptığı gibi kendini insanlardan üstün görüp, onları ayağına kaldırma, önünde elpençe divan durdurma, kitlenin arkasına sığınma…’ ifadeleri ‘hak’ değildir. Tanımadan ve hakkı bilmeden konuşmaktır. İkincisi hak ve sabır tavsiye edilirken peygamberi bir üslup kullanılır, hakaret ve iftira dolu sözler sarf edilmez. Allah azze ve celle Hz. Musa’ya bile “Firavun’a git yumuşak söz söyle.” dedi. Yazının sahibi Hz. Musa’dan iyi değil, Hocaefendi de Firavun’dan kötü değilken hakaret ve iftira dolu bu ifadelerin kullanılması ne kadar samimidir, hakkı ve sabrı tavsiyedir.
Yazıda “Eleştiri; düşüncesine güvenen, yaptığı işin doğruluğundan emin olan insanlara güç verir. Eleştiri sayesinde eksiklerini görür, kendisine göre doğru olan bir kısım hareketlerin başkaları tarafından yanlış görüldüğünü fark eder ve düzeltir.” deniliyor. Samimi bir niyetle ve saygılı ifadelerle yapılan eleştiri için bu doğru olabilir. Ancak yazıda eleştiriden ziyade hakaret ve iftira vardır. Bunlar ise sadece arada soğukluk ve buğz meydana getirir.
Yazıda “…gittiği yolun doğru olduğundan emin olmayan, şüpheler içerisinde olan ise eleştiriden rahatsız olur…” deniliyor. Elbette şahsiyetli insanlar iftira ve hakaretten dolayı rahatsız olurlar. Bu yazıyı yazana iftira atıp hakaretler etseler rahatsız olmaz mıydı?
Yazıda “…eleştirim kurumsal olarak destek verilmemesine idi, şahısların katılmamasına değildi. Cemaatler arası fitne çıkarma gibi bir eylemden Allaha sığınırım, en çok istediğim şey Müslümanların aralarındaki ihtilafları bir tarafa bırakarak ortak düşmana karşı beraber hareket etmeleridir.” deniliyor. Kurumsal bir destek için kurumsal bir görüşme yapılır ve bu görüşmelerin âdap ve prosedürleri vardır. Bunlara riayet edilmelidir. Böyle bir görüşme yapılmış mıdır? Hayır. Tanımadığımız birkaç fert bir araya gelmiş, kararı vermiş, ne olduğunu bilmediğimiz bir telefon gelmiş bizden sadece katılmamız istenmiştir. Bu saygısızlık değil de nedir? Bu kibirli olmak değil de nedir?
Cemaatler arası fitne çıkarmayı istememek, Müslümanların aralarındaki ihtilafı bir kenara bırakarak ortak düşmana karşı beraber hareket etmek iftira ve hakaret dolu sözlerle mi gerçekleşir? Biz Mazlum-Der’i mazlumların yanında zalimlerin karşısında bir dernek olarak biliyoruz. Ancak bu şahıs iftira atarak ve hakaret ederek zulmetmiştir. Mazlum-Der’in ahlakına ve misyonuna uygun davranışta bulunmamıştır. Bu üslupla mı Müslümanların ittifakı gerçekleşecektir? Bu ifadeler ittifakı değil, ihtilafı ve fitneyi çoğaltır. Mazlumder böyle bir şube başkanıyla hiçbir vakıf ve cemaatle güzel bir ilişki ve işbirliği kuramaz.
Yazıda “Yazımı hoca okumuş ise okuyan diğer Müslümanlar şahidim olsun ki, ben Asr Suresinde emredilen vazifemi yerine getirdim, hocaya düşen de Zümer süresi 18. Ayetin emrini yerine getirmektir.” deniliyor. Siz bu iftira ve hakaretlerinizle Asr suresinin gereğini yerine getirmediniz, siz Fetih suresinin 29’uncu ayetini ihlal ettiniz. Allah (c.c): “… Mü’minler kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler.” buyurmaktadır. Kâfirlere ne kadar şiddetlisiniz bilmiyoruz ama mü’minlere karşı merhametli olmadığınız meydandadır. Hakkı tavsiye iftira ve hakaret ederek olmaz. Zümer 18’nci ayetten bahsediyorsunuz. Ayette emredilen, ‘sözü dinleyip en güzelini almayı’ yapmak istiyoruz da bırak en güzelini, güzel bir şey dahi bulamıyoruz. Sözler tamamen hakaret ve aşağılama dolu.
Ayrıca itham ettiğiniz Hocaefendi , bu davaya hayatını adamış, İslamcı bir nesil meydana getirmek için konferanslar, mitingler, dersler, sohbetler yapmış birisi olduğu halde ona bu ifadeleri layık görenler bu ifadeleri, eyleme katılmayan; hatta eyleme karşı olan cemaat, dernek ve vakıflara neden söylemezler? Demek ki bize karşı özel bir kin ve hased mevcuttur.
Söz konusu yazıda: Sonuç olarak; gündemimiz Filistin olmalı, Siyonist işgalcinin saldırılarına karşı hep beraber neler yapmalıyız olmalı, Filistin meselesi ümmeti birleştirecek yegâne dava iken bizi ayrıştıran davaya dönüştürmeyelim.” deniliyor. “Elbette Filistin bizim davamızdır. Ancak davamız sadece Filistin davası değildir. Bizim ortak davamız; Allah’ın hâkimiyeti davası, tevhid davasıdır. Bizi birleştirecek yegâne dava ‘Le ilehe illallah’ davasıdır. Filistin, bu davanın sadece bir parçasıdır. Diğer yandan Afganistan, Irak, Arakan, Suriye, Patani, Doğu Türkistan, Çeçenistan, Bosna, Mısır, Cezayir, Afrika… sizin davanız değil mi? Biz, Allah’ın tüm dünyaya hakim olması için mücadele ediyor ve her yerde, dünyanın dört bir yanında zulüm gören kardeşlerimizin yanında olduğumuzu haykırıyoruz. Asıl konuşulması gereken Tevhid Davasıdır. Filistin davası yokken de bu dava vardı, Filistin davası hallolsa da bu dava devam edecektir. Filistin davası, çözülüp barış sağlandığında siz hangi dava uğrunda mücadele edeceksiniz? Diyelim ki Filistin’de sulh sağlandı, o zaman davanız bitecek mi? Tek zalim İsrail, tek mazlum Filistin midir?
Hocaefendi : ‘Aşiretler devletlerin, fert ve gruplar da cemaatlerin halini anlamaz. Onlar gibi olaya bakamazlar.’ derdi, ne kadar haklı olduğunu bu olay ispat etmiştir. Fert ve gruplar cemaatin halini anlayamamıştır. Bir cemaat çok iyi tanımadığı kimselerle hiçbir ortak faaliyet yapamaz. Kimlerin katılacağı ve programı belli olmayan hiçbir faaliyete iştirak edemez. Bir fert ve küçük bir grup gibi davranamaz. Davranması da doğru olmaz. Birlikte görünmemesi gereken kimselerle birlikte olması ilerde karşısına büyük bir problem olarak çıkabilir. Bir cemaat gelen her telefonla fertlerini sokağa dökemez. Böyle bir hata yapsa bunun hesabını veremez. Bir cemaatin bir faaliyete iştirak etmesinin elbette bir takım şartları olacaktır. Cemaat olanlar bunu anlar, olmayanlar ise her şeyi tenkid eder. Tabeladan başka bir şeyi olmayanlar cemaatlerle görüşebilirse de onların kendilerine tabi olmasını bekleyemezler. Hatta cemaat olanlar bile başka bir cemaatin kendi programına katılmasını şart koşamazlar.
Son olarak; bu iftira ve hakaret dolu yazıyı tanınmak için yazdıysanız evet bunu başardınız, tanındınız. Ancak koca bir camia tarafından iftiracı ve hakaret eden bir insan olarak tanındınız. Bizden konuyu bilen bir arkadaşla karşılaştığınızda nasıl yüzüne bakacaksınız, merak ediyoruz. Konuşma ve yazma âdabını bilmeyenlere tavsiyemiz, bunları öğrenene kadar konuşmamaları ve yazmamaları ya da her yanlış yaptıklarında kendilerini ikaz edecek maaşlı bir adam tutmalarıdır.
hocadan Allah razı olsun ,gerçekten yılların tecrübesi ve emeğini bir hamlede görmezden gelip ,hakaretler etmek,yapıcı değilde yıkıcı davranmak hiç yakışmamaış mazlum derin liderine.ben furkan vakfından değilim ama arkadaşlarım var…dengeli ,görgülü edebli müslüman muvahhidler,islamı kur an ve sünnet çizgisinde bilinçli bir şekilde yaşama çabası içersindeler,Allah yollarını açık etsin…ancak özel olarak değilde genel anlamda tevhidi cemaatlere yönelik bir özeleştiri yapmak gerekirse,hatta tek bir cümleyle bizdeki hastalığı tesbit etmek gerekirse başta bizler olmak üzere ELEŞTİRİYE tahammülümüz yok malesef.eleştirende de sizin yazıda belirttiğiniz gibi eleştiri ahlâkı yok.halbuki 2.halife büyük müceddid hz ömer;kendisinin hatasını söyleyene dua edip teşekkür ediyor.inşaallah başta ben ve tüm müslümanlar bir gün kardeş olabilirsek Allah bizlere hilafeti gösterecektir ,rahmetini tecelli ettirecektir…”ayrılıkta azab ,cemaatte rahmet vardır” MUHAMMMED MUSTAFA S.A.V