30 Ocak 2018 tarihinde girilen sürecin üzerinden tam 500 gün geçti. Dile kolay, kaleme kolay, söylemek kolay, yazmak kolay, ama ızdırabı yaşayana zor; onu sevenlere zor 500 gün… Neredeyse 24 saati dolu geçen bir dava adamının ömründen 500 günü çaldılar; gasbettiler.
Gece gündüz davasını anlatan, bu dava uğrunda mücadelede eden bir adamı, utanmadan-sıkılmadan, soğuk bir kış günü şafak operasyonuyla evinden aldılar götürdüler. Evinden, çocuklarından, talebelerinden kilometrelerce uzak bir diyara götürüp mahpus ettiler. 10 ay boyunca, selamın verilmediği, ufacık bir tebessümün bile çok görüldüğü, buz gibi duvarların ve buz gibi duvarlardan daha soğuk çehreli insanların olduğu, ağır rutubet kokularının ve ağır bir kasvetin çöktüğü bir zindanda tecrit ettiler. Sanki vebalıymış gibi tecrit ettiler… Amaçları belliydi, pes ettirmek; diz çöktürmek; teslim almak belki de çıldırtmak… Hiçbirisi olmadı! Çünkü Allah’ı hesaba katmadılar. Erhamürrâhimîn olan Allah kulunun aklını- fikrini, kalbini muhafaza etti… Ücra bir ilin uzak bir hapishanesinde zamanla unuttururuz zannettiler. Allah’ı hesaba katmadılar… Daha çok dinlendi; daha çok duyuldu; daha çok sevildi; daha çok tanındı… İftiralarla karalarız, çamur atarız hiç olmazsa izi kalır, değeri kalmaz, kıymeti azalır zannettiler, oysa değeri gün geçtikçe daha çok arttı; daha çok anlaşıldı.
500 gündür sanki bir tiyatro oyununun, bir film senaryosunun içindeyiz. Oyuncular rollerini ezberlemişler ama hiç inandırıcı değiller. Yazılan senaryo çok absürt ve bu durum oldukça belli… Düşünün, bir insan hakkında ilk başta tam tamlı haberlerle ‘birbirine düşman 4 terör örgütüne üye, yardım /yataklık’ deniliyor. Daha sonra ‘4 değil 2 örgüte üyelik varmış’ deniliyor. Bir süre sonra ise ‘Adı geçen 2 örgüte üyelik yokmuş, propagandası yapılmış’ deniliyor. Saçma senaryo dalında oscarlık bir başarı (!) ile karşı karşıyayız. Arada bir senaryoyu saçma bulan ve bundan rahatsız olan birileri çıkıyorsa da, yapımcı devreye giriyor ve oyuna kalınan yerden devam ediliyor. Alparslan Kuytul Hoca’nın 24 Ocak tahliyesi ve 24 saat geçmeden tekrar tutuklanması böyle bir durumdur…
Bu davayla bir film çevriliyor ve yazan da oynayan da seyreden de bu filmin saçmalığının farkında ama 500 gündür oyuna devam ediliyor. Yeter! Bu oyun bitmeli ve artık gerçeğe dönülmeli! Burada oyun oynamıyoruz; siz de insanların hayatlarıyla oynamayın! Mahkemeler tiyatro salonu olmaktan çıkmalı! Adalet daha fazla yıpranmamalı!
Günler, haftalar, aylar, mevsimler geçti… 500 gün geçti dile kolay! Bir İslam âlimi, bir aydın, bir memleket sevdalısı 500 gündür zindanda… Bu geçen 500 günde Türkiye daha da kötüye gitti. Bu kötü gidişata rağmen hala onun kadar net yanlışlara ‘yanlış’ diyen, zulümlere ‘zulüm’ diyen çıkmadı. Hala hocalar korkak! Aydınlar suskun! Halkımız uyuyor! Cesaretle konuşan adam içeride olunca, uyandıranımız kalmadı.
500 gündür Cumamız elimizden alındı. Heyecanla beklediğimiz güzelim tefsir derslerinden mahrum kaldık. Merakla beklediğimiz, memleketin durumuyla ilgili sorulan sorulara verilen hikmetli ve dertlere derman niteliğindeki cevaplardan mahrum kaldık.
500 gün oldu dile kolay. Talebeleri hocalarından, yaşlı bir anne evladından, bir ev babasından, bir şehir, bir ülke, hak ve hakikat âşığı âliminden, mazlumlar özgürlüğü pahasına kendilerini savunan yiğit bir hocadan mahrum edildi.
500 gün oldu! Ey zalimler! Korkun! Bir âlim 500 gündür âh ediyor, dua ediyor, her namazını mazlum olarak kılıyor; her zikrini mazlum olarak çekiyor; her nefesini mazlum olarak alıyor… Ey zalimler! Korkun! Mazlumla Allah arasında perde yok unuttunuz! 500 gündür O kazanıyor, siz kaybediyorsunuz!
Rumeysa Sarısaçlı